Koşarak ana yolu geçtikten sonra, hızlı adımlarla caddenin sağından devam etti. İzini kaybettirmek için karanlık, dar bir sokağa girdi. Saat gecenin ikisiydi. Koşarken aynı zamanda takip edilip edilmediğini kontrol etmek için arkasına bakıyordu. Dar sokağın sonundan sola saptı. Hava soğuktu. Evden okadar hızlı çıkmıştı ki ne bir mont ne de bir hırka almaya fırsat bulabilmişti. Üzerinde sadece uzun kollu bir gömlek vardı. Nereye gideceğini bilmeden koşuyordu. Bir aralık nefes nefese kaldı ve bir kaldırama oturdu. Normalde olsa asla böyle bir şey yapmaz, o pis kaldırımlara oturmazdı. Ama insanın hayatı söz konusu olunca böyle şeyleri pek önemsemiyordu. Fakat insanın bilmediği bir şey vardı ki ölüm kendisini zaten bekliyordu; bir evde, saat ikide, ya da okulda bir öğleden sonra, belkide bir kaldırım başında ama elbet bir yerlerde.Bir iki dakika nefeslendikten sonra tekrar koşmaya başladı. Yokuş aşağı koştuğu için bacakları olduğundan fazla açılıyordu. Hatta bir aralık bacaklarının yerinden çıkacağını zannetti. Yokuşun sonundan sağa döndü. Bir defa daha arkasını dönüp baktı gelen giden var mı diye. Fakat arkasını dönmesiyle durması bir oldu. Yolun kenarında duran bir ağaca yasladı sırtını ve öylece durdu. Koşmaya, kaçmaya devam etmedi. Çünkü ne kadar koşarsa koşsun, insan kendi nefsinden kaçamazdı.