4/5

3.2K 231 145
                                    




ee, evet. ne desem bilemedim. ciddi ten teması uyarısı, iyi okumalar :D

not: bu bölüm biraz aceleye gelmişti diye azıcık ucundan editledim ve size mutlu yıllar dilemeyi unutmuştum o yüzden HERKESE MUTLU SENELEEEER



"Bay Styles," demeye cesaret gösterdi Louis. "Tam olarak nereye gidiyoruz?"

Bay Styles hiçbir açıklama yapmaksızın Louis'yi apar topar şirketten çıkardığında, dürüst olmak gerekirse Louis biraz ürkmüştü. Ve aralarında geçen hiçbir şeyi, hatta bugünkü meşgul programı bile gündeme getirememişti, çünkü Bay Styles'ın bakışlarının altında yatan bir şey bunu yapmaması gerektiğini söylüyordu.

Louis, Bay Styles'ı daha önce hiç böyle görmediğini söyleyebilirdi. Onu ukalayken görmüştü, umursamazken, tembelken, flörtleşirken, sinirliyken ve sakin kalmaya çalışırken. Ama hiçbir zaman, asla bu kadar öfkelisini değil. Yanlış anlamayın, adam tam anlamıyla vahşi sayılmazdı - olay tamamen küçük ayrıntılarda bitiyordu. Bakışlarından, ellerinin direksiyona tutunurken aldığı beyaz renkten, dudaklarını birbirine bastırma şeklinden... ve belki de Louis bütün bunların farkında olmamalıydı, her bir detaya bu kadar dikkat etmemeliydi ama işte. Elinde değildi.

Bay Styles bir süre hiçbir tepki vermeyince Louis onu duymadığını düşünerek tekrar konuştu. "Nereye-"

"Bir restoran," dedi Bay Styles, boğazını temizleyip. Dikiz aynasından gözleri buluştuğunda bakışlarını başka yöne çevirmişti. "Bir restorana gidiyoruz."

Louis'nin kaşları havaya ateşlenen fişekler gibi kalktı. "Affedersiniz?"

Louis'nin bir cevap almasına fırsat kalmadan, Bay Styles arabayı oldukça elit ve ihtişamlı görünen bir restoranın önüne çekti. Restoranın önüne park etmiş olan diğer araçların son model Lamborghini ve Ferrari'lerden oluşması ve günün bu saatinde bile zarif kokteyl elbiseleriyle bu arabalardan inen kadınlar Louis'yi son iki gündeki ikinci galasına gelmiş gibi hissettiriyordu. Burada ne aradıklarından pek emin değildi, yani Bay Styles'ın onu yemek yemeğe çıkarmadığını biliyordu - lütfen, Louis aptal değildi - ve öğleden sonra dışarıda yapılması uygun bir görüşmeleri de yoktu...

Louis ona kafede rastladığından beri Bay Styles oldukça tuhaf davranıyordu. Bay Styles eskiden tek fonksiyonla geliyordu, bu da Louis'yi yaptığı türlü pisliklerle olabildiğince küçük düşürmeye çalışmak ve aşağılamaktı. Şimdiyse sonu gelmeyen bütün bu ruh halleriyle uğraşmak onu yoruyordu. Dürüst olmak gerekirse Bay Styles'ın normal hali bile bu haline kıyasla kafa karıştırıcı sayılmazdı. En azından normal haliyle yapacağı ve yapmayacağı şeyleri ayırt etmek kolaydı. Örnek vermek gerekirse Louis'nin tanıdığı Bay Styles tam şu an Louis'ye arsızca bir şeyler söyler ve tatminlikle sırıttıktan sonra onu aşağılayacak bir şeyler yapardı. Louis de bir noktaya kadar sabrettikten sonra gözlerini devirir ve orospu çocuğunun hassas egosunu zedeleyici birkaç kelime ettikten sonra kovulmamayı umardı. Aralarındaki alışageldik dinamik böyle işlerdi.

Arabayı durdurmuş olmasına rağmen hareketsiz kalmaya devam eden Bay Styles, her geçen dakika Louis'yi biraz daha geriyordu. Neden arabadan inmiyordu? Yoksa şimdi önlerine son model bir Lamborghini daha çekecekti de, içinden inecek uzun bacaklı bir sarışın Bay Styles'ın koluna girip Louis'yi arkalarından öylece bakması için bırakacak mıydı? Bu bekleyiş neydi? Bay Styles neden hala tek kelime etmemişti?

"Geldik mi, Bay Styles?" dedi Louis sonunda, sadece Bay Styles'ı harekete geçirmek amacıyla. Adamın bütün gün arabada oturmaya dair planları varmış gibi görünüyordu ve Louis son yarım saatini aynen bunu yaparak geçirmiş bir insan olarak bunu yapmaya pek hevesli değildi.

still be a fool #LFESonbaharHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin