5/5

3.3K 260 283
                                    

a/n: ilk önce şunu söylemek istiyorum ki, ben bu hikayede bu kadar çok drama olmasını amaçlamamıştım ama Kanal-D dramlarıyla büyüyünce insan, elde olmuyormuş demek ki :D Umarım beğenirsiniz (dört aylık bir gecikmeden sonra, ehe). Hepinize okuduğunuz ve yorum yaptığınız için çokça teşekkür ederim. Özellikle de bu promptu yazmayarak hepimize birazcık yazık etmiş olan Elifeyza 'ya tabii. Hikayenin Potts ve Stark'tan alakasız olduğunun farkındayım ama beni de böyle seviver Feyza, bir Demir Harry yaratamadım :(

Neyse, herkese iyi okumalaar x





Uyandığında yalnızdı.

Louis, gecenin dört buçuğunda uykusundan kalktığında üşümüştü ve yanında uzanan kıvırcık bir kafa falan bulamamıştı. Hayır, uyandığında yere saçılmış kıyafetleri ve vücudunun her yerini kaplayan, hiçbir anlam ifade etmeyen morluklarla tamamen baş başaydı.

Şaşırmamalıydı, çünkü son birkaç sene içinde bir şey öğrendiyse, bu da Bay Styles'a ve verdiği sözlere asla inanmaması gerektiğiydi. Olay da bu değil miydi zaten? O inanmıştı. Ve neden bilmiyordu, daha yere vurmadan düştüğünün farkındaydı, ama ona inanmıştı işte. Piç kurusunun ağzından dökülen her kelimeye bir aptal gibi inanmış ve hissettiğini sanmıştı. Tıpkı kendisi gibi.

Ne salaktı ama.

Styles sadece istediğini almıştı, Louis'nin kendisi için ne kadar zayıf olduğunu ve daha önce yatağına atlayan hiç kimseden bir farkı olmadığını ispatlamıştı ona. Tabii ki de gidecekti.

Louis'yi bırakacaktı.

Louis ona hiç sahip olmamıştı ki.

Kendini yattığı yerden kaldırmaya getirebildiğinde yine de camdan dışarı baktı. Boşunaydı, araba çoktan gitmiş olmalıydı.

Gözlerini yumup kendini yorganların içine gömdü ve sessizce her şeye lanet etti. Nerede olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu.

-

Louis evine vardığında on beş dakikasını aynada kendine bakarak geçirmediğini söylemek isterdi, ama söyleyemezdi, çünkü bu bir yalandı.

Güneşin kendini göstermeye başladığı saatlerde evine vardığında Louis, aklına gelecek bütün düşünceleri savmaya çalışarak kendini direkt olarak yatak odasına sürüklemişti. Onu uyandığından beri yoran tek fiziksel şey kendisine eve dönecek bir araba ayarlamak olsa da, Louis kendini senelerdir hiç soluklanmamış gibi hissediyordu ki, belki de bu bir anlamda doğruydu. Her ne kadar Louis hiçbir fiziksel iş sırtlamamış olsa da hayatı koşturmacayla geçmemiş miydi?

Ne uğruna?

Kendini her gün aynı saatte yataktan kaldırıyor, aynı sıkıntıları çekiyor ve aynı mazeretleri dinliyordu. Sadece aynı yeşil gözlere bakmak, aynı arsız cümleleri işitmek ve aynı aptal umutlarını beslemek için. İstese gidebileceğini biliyordu, tıpkı Styles & Co gibi, tek farkı işini ciddiye alan bir CEO sahibi olan bir şirkette kolayca iş bulabileceğini, Harry'nin o aptal suratına bakmak zorunda kalmayacağı bir yerde çalışabileceğini biliyordu. Kendine sarf ettiği her üç cümlesinden biri uygunsuz olmayan bir patron bulabilir, daha yüksek bir maaş alabilirdi.

Peki ya Harry? diye sorguladı Louis'nin kafasındaki küçük bir ses. Başka bir Harry daha bulabilir misin?

Gerçi, bu düşüncelerden de kötü olan tek şey Louis'nin üstünü çıkardığı an aynadaki yansımasıyla göz göze gelmesiydi.

Karşılaştığını manzarayı tarif etmek gerekirse şöyleydi;

Saçı dağınık, gözlerinin altı morarmış ve gövdesinin her yeri türlü tondaki morluklar ve ısırık izleriyle kaplanmıştı.

still be a fool #LFESonbaharHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin