Kantincinin uzattığı kağıt bardaktaki dumanı tüten kahveyi, kış mevsimin hediyesi olan üşümüş ellerimin arasına aldım. Ellerim karşılaştığı ani sıcakla önce afallasa da sonrasında kahvenin sıcağını kabul etmişti. Kahveden yayılan ısıyla iyice ısınmış olan ellerim vücudumun diğer uzuvlarıyla aynı sıcaklığa ulaşmıştı sonunda. Kantinde bulunan boş masalara bir göz atıp köşede, camın yanında duran masaya doğru adımladım. Masanın yanına gelince elimdeki bardağı masanın üzerine bırakıp yanımdaki sandalyeyi biraz geriye çekerek oturdum. Kahvenin etrafına yaydığı koku burnuma dolarken yüzümü buruşturmadan edemedim. Gözlerimi dikmiş kahveye bakarken gözüm kahvenin sıcağının kantindeki soğuk havayla birleşip oluşturduğu gri bir dumanın izlediği yola takıldı. Yoğun duman kahvenin yüzeyinden çıkıp biraz yol katettikten sonra kayboluyordu. Sonunda kahveyi içmeye karar verip ellerime aldığım sıcak kahveyi dudaklarımla buluşturdum. Kahve ile dudaklarım birbirine dokunduğu an dudaklarım da kahvenin yaydığı sıcağın tadına baktı. Kahveden aldığım küçük yudum boğazımdan mideme doğru yol alırken geçtiği yerlerde hiçbir zaman sevemediğim tadını bırakmış, yolculuğunu midemde sonlandırmıştı.
Kahveyi masanın üzerine bırakırken kantindeki ölüm sessizliğinin içinde gittikçe yaklaşan adım seslerini fark etmiştim. Adım sesleri otuduğum sandalyenin tam yanında son bulurken kafamı kaldırıp gelen kişiye baktım.
Güneşli havada parlak bir metalin yaydığı parıltıyı içinde saklayan mavi gözler benim gözlerimle buluşup kocaman bir gülümseme gönderdikten hemen sonra oturduğum sandalyenin yanındaki sandalyeyi çekerek oturdu. "Günaydın." dedim önümdeki kahve bardağıyla oynarken. Elindeki çantayı ve kese kağıdını masanın üzerine, benim çantamın yanına bıraktıktan sonra bana döndü. "Günaydın. Nasılsın?" dedi üzerine giydiği kazağı düzeltirken. Sandalyemi hafifçe ona doğru çevirip gülümsedim. "Ben iyiyim de asıl sen nasılsın? Dün biraz hasta gibiydin." O da bana bakıp yüzündeki sırıtmayla beraber göz kırptıktan sonra " İyiyim ya, annem bir nane limon yaptı bir şeyim kalmadı."Çantamın yanına bıraktığı kese kağıdına uzanırken. "Kahvaltı yaptın mı? Gelirken poğaça aldım."dedi. Kese kağıdından çıkarıp önüme koyduğu poğaçanın daha yeni pişmiş olduğunu kanıtlarcasına yaydığı koku canımın şu an hiçbir şey istememesine rağmen iştahımı kabartmıştı. "Aslında canım hiçbir şey istemiyor ama sanırım poğaçaya hayır diyemeyeceğim." Kıkırdayıp kendi önündeki poğaçadan bir ısırık aldı. Ağzındaki poğaça parçasını birkaç kez çiğnedikten sonra aklına kötü bir şey gelmiş gibi yüzünü buruşturup bana baktı. "Kahve almayı unuttum ve gidip almaya acayip üşeniyorum. " Ben de onun yüz ifadesi bakıp kıkırdadım. Önümdeki kahve bardağını onun önüne doğru ittim. "Benimkini içebilirsin. Yeni almıştım zaten." Kahveye baktıktan sonra mavilerinin şaşkınlığa bürünmesine anbean şahitlik etmiştim. "Kahve mi aldın sen?"Omzumu silkip kafamı evet anlamında salladıktan sonra önümdeki poğaçadan bir ısırık aldım. Ağzımdakini yavaş yavaş çiğnerken gözlerini hala üzerimde hissedebiliyordum. Ağzımdakini yuttuktan sonra gözlerimi devirip sonunda ben de ona baktım. "Hadi ama niye bu kadar şaşırdın?" Gözlerini kırpıştırıp bana baktı. Sonra elini kaldırarak tersini alnıma koydu. Eline ters bir şekilde bakarken bileğinden tutup aşağı indirdim. Kaşlarımı çatmış ona bakıyordum. "Ne yapmaya çalışıyorsun?" O da kaşlarını çatmış bana bakıyordu. "Sen, hazır kahve düşmanı kız. Nasıl oldu da kahve aldın? Hayır, baktım ateşin falan da yok. Bir şey olmadı değil mi?" Abartılı bir şekilde gözlerimi devirip "Saçmalama lütfen, sadece gece uyuyamadım ve tüm gün uyuklamak istemiyorum. Bu yüzden bu şeyi aldım. Geç kalmıyor olsaydım evde kendime Türk Kahvesi yapardım." Derin bir oh çekip önündeki kahveden bir yudum aldı. Üzerindeki rahatlama gözle görülüyordu resmen. Ben de gözlerimi onun üzerinden çekip kendi poğaçama döndüm. O da poğaçasını eline aldı ve bir ısırık aldıktan sonra önündeki kahveden bir yudum aldı. Bana dönüp "Çıkışta işin yoksa bir şeyler yapalım mı?" dedi. Ağzımdaki lokmamı yuttuktan sonra kafamı olumsuz anlamda sallarken "Çok yorgunum, eve gidip dinleneceğim. Başka zaman yaparız. " Anlayışla kafasını sallayıp önüne döndü. Zaten bu konuşmalardan sonra sessizce poğaçalarımızı yiyip kalkmıştık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EMANET
General FictionO ailesini kaybetmiş, yapayalnız kalmış bir kızdı. O sadece babasının tanımadığı birine emanet ettiği kızdı. Diğeri ise kendisine emanet edilenin güvenliğini sağlayıp kendi intikamını alacaktı. Ama her şey onların yapmak istedikleri kadar kolay de...