BÖLÜM 2: SONUN BAŞLANGICI

76 4 19
                                    

Hala orada dikilip etrafını izliyordu Cengiz. Evet böyle de bir takıntısı vardı. Doğrusunu söylemek gerekirsek mekân gayet iyiydi. Şehirden uzak, turuncu-sarı renklerle donatılmış Kızılceviz Körfezi yakınlarında denize bakan bir evdi. Yanında da birkaç ev daha vardı fakat site denilemeyecek kadar azdı. İlk gün Cengiz, keşfe çıkmıştı. Pek de birşey yoktu. Tuhaf ve bağıran asabi komşular, psikopatlık derecesinde havlayan iki köpek ve hafif bir esintiden başka birşey bulmak zordu. Ha! Bir de eşek arıları vardı. Orayı atlamamak lazımdı. Pek de iyi bir geçmişi yoktu eşek arılarıyla Cengiz'in.
Fakat ondan da önemlisi, bütün yazı bunları seyrederek geçiremezdi. Dökülmüş çam ağacı yapraklarını seyrederken ani bir fren sesiyle irkildi ve arkasını döndü.
"Çok pardon! Sen yenisin galiba" dedi bisikletli çocuk. Cengiz güldü. Bu çocuğun nasıl biri olduğunu görünüş ve konuşmasından kestirebilmişti. Her iki kelimesinden birinde internetteki capslerden sözler vardı ve kendini komik zanneden zengin ama bir o kadar da saf bir çocuktu.
"Önemli değil. Ben Cengiz!" Diye kendini tanıttı.
"Ben de Cem. Memnun oldum." Dedi bisikletli çocuk. Terleri akıyordu ve susadığı nefes alış verişinden belliydi. Cengiz, yeni arkadaşını içeri davet etti. Mekândaki ilk arkadaşını bulmuştu. İki "kafadar" bisikletleriyle Kızılceviz'i gezerken Cem, Cengiz'e buralarda olan bitenleri anlatıyordu. Sonrasında gidecek fazla biryer yoktu. Onlar da Cengiz'lerde takılmaya başlamışlardı. Yine de fazla birşey yapamıyorlardı çünkü evde de bilgisayardan başka ilgilerini çeken birşey yoktu. Belki de kendilerine bir hobi bulmalıydılar. Balık tutma? Hayır. Her cumartesi babasıyla balık tutmaya gidip babasının soğuk esprilerini dinlemeyecekti. Zaten iyi de balık tutamıyordu. İşte bu! İyi taptığı birşey bulmalıydı. Ya da en azından özendiği birşey. Piyano çalıyordu ama evde zamanının hepsini piyano çalarak geçiremezdi. Yazlıklarının hemen karşısındaki durdurulmuş inşaata baktı. Hep bir ağaç evi olsun istemişti. Belki de daha iyisini de alabilirdi! Cengiz'in annesi eski mobilyaları boşaltırken bazılarını inşaatın ikinci -en üst- kata çıkardı. Fakat orada ne yapacaktı ki? Eskiden evindeki duvarları kalemle boyamayı seviyordu. Bu inşaatta da öyle bir seçeneği vardı. Sprey boyayla boyayabilirdi! Annesinden parayı kaptığı gibi Cem'i yanına alıp bisikletiyle Kızılceviz Kasabası'na indi. Büyük bir yer değildi ama çok da küçük de değildi. Genellikle kasabada iki-üç katlı apartmanlar ve barlar hakimdi etrafa. Küçük bir boyacı vardı yakınlarda. İki kafadar, sprey boya alıp inşaata döndüler. İlk üç haftaları böyle geçmişti. Duvar boyasıyla. Kimseden izin almıyorlardı tabii. Sonuçta orası terkedilmişti. Cengiz'in oturduğu sitede hep bir köpek sesi duyulurdu. Fakat inşaatta Cem ile duvar boyası yaparken duyduğu farklıydı. Köpek aynı köpek, havlama aynı havlamaydı. Fakat ses giderek yaklaşıyordu ve "Hadi oğlum! Bul şu serseriyi!" gibisinden sesler de duymuşlardı. Saklanmışlardı ama neye yarardı ki? Sonuçta köpek görmese bile koklayarak izlerini bulabilirdi. Cengiz ve Cem, küçük bir odanın karanlık bir köşesinde hareketsiz bir şekilde saklandılar. O sırada köpek ve sahibi inşaattaydı. "Buraya kadarmış..." Diye klişe bir laf etti Cem. "Bittik biz."

Kızılceviz KörfeziHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin