Cem'lerin kapılarının önüne varmışlardı Cengiz ve Emre. Fakat planları daha bitmemişti. Önce Cem'in, graffiti eskizini nereye sakladığını tespit etmeleri gerekiyordu. Cengiz telefonunu cebinden çıkardı ve evin pencerelerinin fotoğraflarını çekti. Sonra Emre, evin arkabahçe duvarından Cem'in annesinin arabasına taş attı ve arabanın alarmı ötmeye başladı. Asıl plan Cem'in babasının uyanıp pencereyi açması, bahçeye bakması ve hemen alt kattaki bahçeye koşmasıydı. Fakat Cem'in babası ortalıkta yoktu. Onun yerine sitenin tüm sakinlerinin evlerinden ışık geliyordu. Belli ki gürültüye uyanmışlardı. Emre ve Cengiz hemen oradan uzaklaştılar ve Cengiz'in evine kaçtılar.
Cengiz telefonundaki fotoları sildi. Bu iş böyle olmazdı. Eğer graffiti planını Cem çaldıysa bundan emin olmalıydı, rastgele ve belki de boşu boşuna evlerini gözetlememeliydi. O sırada "Neden bu kadar endişelendin ki? Sen yine çizersin o graffiti eskizini ne var ki?" dedi Emre. "O kolay zaten ama eğer o eskizi herhangi biri -muhtemelen Cem- aldıysa o eskizle ne yapacak? Bu kasaba da bu site de küçük biryer, rüzgar çok ve şiddetli esiyor ve kötü haber çabuk yayılıyor. Yani hırsız eskizi yakmamış. Çünkü yaksaydı ya dumanını görürdük ya kokusunu alırdık ya da en kötü komşular oturdukları uyuşuk kasabada çıkan nadir yangından bahsederlerdi. Demek ki hırsız bizi kıskanmıyor. Sadece planımızı başka bir şeyde kullanabilir. Onu saklıyor." dedi Cengiz.
Ertesi sabah ekip toplanmıştı. Cengiz, Korcan, Emre ve Cem. Hepsi gelmişlerdi. Birlikte Hidayet'i ziyarete gittiler. Bütün kendini kandıran ama karşısındakini pek kandıramayan kendini büyümüş biri sanan organizmaların yaptığı gibi "Ne var ne yok?", "İşler nasıl?" gibisinden konu başlığı attıktan sonra graffiti işini konuşmaya başladılar. "Gençler, ben Kızılceviz Körfezi'nden ayrılıyorum. Şehir dışında işlerim var birkaç ay. Ben ayrılana kadar süreniz var. Yanii... Beş gün." Beş gün içerisinde tekrardan -ve kaybolmayacak (çalınmayacak'ın kibarcası)- bir graffiti eskizi çizmeleri, gerekli boyaları temin etmeleri ve Hidayet'in duvar ölçülerini hesaplamalıydılar.
Daha sonra Hidayet'ten çıktıktan sonra Cengiz'in evinin yolunda Cengiz, Emre'ye seslendi. "Cem'i beş gün boyunca denklemden çıkartmalıyız. Riski bu kadar dar bir zaman aralığında göze alamayız." dedi. "Bugün Cem bize gelirken bisikletle geldi. Yani bisikletle geri dönecek. Bence arka lastiğini patlat, fren kablolarını kopar ve direksiyonu bozalım. Büyük ihtimalle kaza yapar ve bu onu beş gün idare eder." diye ekledi. Emre'nin kafasına yatmıştı. Cengiz, Korcan ve Cem eve geçtiler. Emre ise bisikleti sabote etti.
Cengiz'in odasına gittiler. Günbatımı zamanı Cengiz'in balkonunda bir başkaydı. Bu günbatımları ona dertlerini unutturuyordu. Hele Kızılceviz Körfezi'ndeki günbatımları bulutları delip geçebilen bir kararlılığa sahipti. Bazen düşünürdü Cengiz kendi kendine, günbatımları neden bu kadar özel? Tabii her insanın zevki farklıydı ama günbatımından nefret eden insan bulmak epey güçtü. Peki neden günbatımları böyle oluyordu? Nasıl herkesin nefret hedefi olmaktan kaçınabiliyordu? Kırmızı ve turuncu renklere bürünen, nadir görülen ve hatta Güneş'in ışıltısının gözleri kör ettiği zaman dilimi nasıl oluyordu da hiç dikkat çekmiyordu?
Peki asıl ne istiyordu Güneş? Göze batmamak için hergün ışıldıyor muydu yoksa her geçen gün dikkat çekmeye çalışıyodu fakat çekemiyor muydu. Her ne olursa olsun dikkat çekemiyordu Güneş. Belki de en iyisi buydu. Çünkü insan denilen canlıların dikkatini fazla üzerine çekersen önce seni severler, sonra tüketirler, bıkarlar senden ve sonunda seni yok ederler. Söndürürler. Bazen derin düşüncelere dalıp gidiyordu Cengiz. Arkadaşlarının gittiğini fark etmemişti bile. O sırada balkondaki diğer sandalyede Benek belirdi. Cengiz'in arada gelip giden zihin arkadaşının ismiydi Benek. Sohbet ettiler. Bazen yaparlardı böyle. Fakat Cengiz hiç rahatsız olmazdı. Diğer insanların böyle bir durumu hoş karşılamayacaklarının farkındaydı. Belki ona deli derlerdi. Kişilik bozukluğu var derlerdi. Ama Cengiz'e göre hava hoştu. Çünkü Benek Cengiz'in yol arkadaşıydı. Ona bazen tavsiyeler veriyordu. Sanki herşeyi biliyor gibiydi.
Genelde Benek, aşırı ihtiyaç duyduğu anlarda belirirdi. Yani işler "ciddiye binince". Cengiz, Benek geliverince birşeylerin olacağını anlamıştı... Zaten beş günü vardı. Birşeyler yapmalıydı artık. İçindeki boşluğu, şaheserini yaparak doldurmalıydı. O dertten, o boşluktan kurtulmalıydı.
Saf beyazlığın ortasındaki benek belki bir kusur, bir hata olabilirdi ama Cengiz'e göre bu saflık ve karanlığın sipsivri ve kararlı bir şekilde ayrımıydı. Bu, beyazın siyaha yer vermesiydi. Benek olmasaydı merhamet olmazdı, yardımlaşma olmazdı. Beyaz zemin, beneğe yer vermeseydi merhametli sayılır mıydı ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kızılceviz Körfezi
AdventureCengiz, doğduğundan beri sıkkındır ve içinde bir boşluk vardır. Arada mutlu olsa bile o boşluk oradan gitmez. Yaklaşan yaz onu beklemektedir ve Cengiz, önündeki yaz her şeyin değişeceğinden emindir.