Annem beni erkenden uyandırdığında söylenmek yerine ilk defa mutlu bir şekilde uyanmıştım.
Yüzüm sürekli gülüyordu. "Hazel çok mutlu görünüyorsun."
Kahvaltımı bitirip ağzımı peçete ile sildikten sonra yerimden kalkıp yanına gittim. Yanağına küçük bir öpücük kondurdum. "Sayende anne, mutluluğumun sebebi sensin. Sen olmasaydın Broadway'i rüyamda bile göremezdim."
Belime ellerini sımsıkı dolamıştı. "Böyle söyleme lütfen bebeğim. Senin yeteneğin olmasaydı, benim Nick'in annesi ile konuşmam hiçbirşeyi değiştirmezdi." Benim annem öyle mükkemmel kalpli bir kadındı ki, yaptığı güzel şeyleri bile kabullenmekte zorlanırdı.
"Seni seviyorum Jennifer Anderson." Gülümsemişti. "Bana her zaman hem anne hem baba olduğun için sana minnettarım." Yüzündeki buruk gülümseme hiç değişmemişti.
Annem beni tek başına büyütmüştü. Babam ben iki yaşında iken bir trafik kazası sonucu hayatını kaybetmişti. Onu sadece resimlerden hatırlıyordum, birlikte birkaç resmimiz vardı.
Eksikliğini elbette çoğu zaman fark ediyordum ama annem öyle bir destek olmuştu ki bana bugüne kadar, elinden geldiğinin daha da fazlasını yaparak babamın yokluğunu hissettirmemeye çalışmıştı. Ve benim için en büyük onur, annemin hala babamın soy ismini taşıyor olmasıydı. Benimle birlikte aynı soy ismini taşıyabilmek için ve birde babamı her zaman hatırlayacağı için değiştirmediğini söylüyordu.
"Artık çıkman gerek Hazel." Yanağımdan öpüp beni yolcu ettiğinde gülümseyerek ilerlemeye başladım.
Yarım saatin ardından okulun önüne geldiğimde, heyecanlanmadan edememiştim. Burası benim hayalimdi ve ben şimdi buradaydım.
İçeri girdiğimde bedenimi kaplayan sıcak rahatlamamı sağlamıştı.
"Günaydın hazel." Beni karşılayan Nick olmuştu yine. "Geç hazırlan birazdan geleceğiz." Başımı sallayıp yanından uzaklaştım. Soyunma odasına girdiğimde aklımı kurcalayan şey Nick'in geleceğiz demiş olmasıydı. Kiminle gelecekti?
Nasıl olsa birkaç dakika sonra öğrenecektim. Düşüncelerimi bir kenara atıp çantamdan giyebileceğim kıyafetlerimi çıkarttım.
"Hazel," Biri bana seslendiğinde dönüp kim olduğuna baktım. Dansçılardan biri olduğunu biliyordum ancak ismini henüz öğrenmiş değildim. "Ben Devan." Elini uzatmış olduğunu gördüğümde hemen uzanıp tuttum. "Memnun oldum."
"Bende," dedi gülerek. "Burada olmana sevindim. Ve söylemem gereken birşey var, o kıyafetleri yerine koy. Burada herkes aynı giyinir ve eşyaların şu dolapta hazır."
Eliyle işaret ettiği dolaba bakıp gülümsedim. Herkesin aynı giyindiğini bilmiyordum, dün de dikkatimi çekmemişti. "Teşekkür ederim Devan."
Kendine ayrılan yerde giyinip soyunma odasından çıktığında ne giyeceğimi deli gibi merak ediyordum.
İsmimin yazılı olduğu dolaba yaklaştığımda ellerim titriyordu. Dolabı açıp içindekileri gördüğümde gözlerim irileşmişti. Bana özel birkaç parça kıyafet, havlular ve duş jelleri. Bir kez daha burada olduğum için ne kadarda şanslı olduğumu düşündüm.
Biraz önce Devan'ın giydiklerinin aynılarını dolaptan çıkartıp giyinmeye başladım.
Giydiklerim tıpkı bikiniyi andırsada birşey diyemezdim. Ve açık saçık giyselere karşıda bir sorunum yoktu.
Siyah, yüksek bel şort biçimi kilodu giydikten sonra sütyenimi çıkartıp üzerine yine siyah, çapraz askıları olan atleti giydim.
Gri tonunun daha çok ağır bastığı saçlarımı serbest bırakıp soyunma odasından çıkıp çalışacağımız odaya doğru yürüdüm hızla. Ufacıkta olsa bir utangaçlık kaplamıştı bedenimi. Bu şekilde plajda dolaşırdım sadece.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dancer. / Bieber
Fanfiction"Çok tuhaf ama," dedi tereddüt ederek. "Seni ilk gördüğümde, hayatımdaki yerinin herkesten daha farklı olacağını anlamıştım."