İZ-3
Ağlayarak odama koştum. Ben paranın varlığına bu kadar alışmışken birden batmamız imkansızdı. İmkansız... sinirden duvara sağlam bir tekme geçirdim. Ayağım acıyla sancılanırken yatağıma attım kendimi ve gözlerimi kapattım. En azından annem öğretmen olduğu için belki eski yaşamıma devam edebilirdim. Belki...
Düşündükçe kafayı yiyor gibi oldum. Aynanın karşısına geçtim ve Eylül'e tekrardan baktım. Eksi Eylül olsaydı böyle mi olurdu? Evi birbirine katar, yine de ayrılmazdım buradan. Ama Eylül değişmişti şu iki günde. Ve bu değişikliğin en büyük göstergesi saçlarımdı. Kesivermiştim o güzel saçlarımı... Ruhumu da birlikte mi kestim acaba? Eylül Sancar'ın ruhu güzel saçları ile birlikte yok mu oldu?
Telefonumu elime aldım ve Merve'yi aramaya karar verdim. İkinci çalışta açmıştı.
"Efendim Eylül?"
"Merve, ya ben çok kötüyüm. Buluşalım, her şeyi anlatırım."
"Tamam prenses, iki sokak arkadaki kahvecide bekliyorum seni."
Kapattım telefonu ve üstümü bile değiştirmeden, yanıma para alarak çıktım dışarı. Beş dakikaya ulaşmıştım kahveciye. Merve içeride tek başına oturuyordu. Hızlı adımlarla gittim yanına ve oturdum karşısına.
"Oha! Ohaaa! Yuh! Kızım sen ne yaptın saçlarına?!"
"Kestirdim," dedim kısaca.
"Bizim Eylül? Saçlarını? Kestirdi? Kafana saksı falan mı düştü kızım senin? Daha geçen sene Zeynep saçlarını çekti diye kızı disipline göndermiş, okulu ayağa kaldırmıştın. Acaba aynı Eylül'den mi bahsediyoruz?"
"Hayır kızım. Bu Eylül farklı. Neyse konumuz o değil. Babamın şirketi battı."
Merve gözlerini kocaman açtı. "Ciddi değilsin," diye tersledi beni. Gözlerinin içine ne kadar ciddi olduğumu göstermek için sertçe baktım.
"Ay, sen ciddisin." Dedi birden. Kafamı sallayarak onayladım onu.
Birkaç dakika bir şey söylemedik. O sırada tam çaprazımda oturan bir çocuğu görünce siması çok tanıdık geldi. ama gazete ile yüzünü kapatmıştı ve tam net göremiyordum. Sanki biraz... Ali'ye benziyordu?
Yok, ben kesin paranoyakça davrandım. Ali İstanbul'da, ben İzmir'de... Hem burada olsa bana yazmaz mıydı? Gözlerimi çocuktan ayırdım ve telefonumu çıkarttım. Ali'nin son görülmesi yaklaşık on dakika önceydi. Mesaj atıp atmamak konusunda kararsız kaldım ve sonra vazgeçtim.
Merve ile kahvelerimizi içtik ve kalkmaya karar verdik. Yolda taşınmazsınız gibisinden şeyler söyledi ama artık onu dinlemiyordum. Aklım kafedeki çocukta kalmıştı. Merve olanlardan habersiz olduğu için anlatmamaya karar verdim.
En sonunda eve gelince annem ve babamı salonda otururken buldum. Annem saçlarımı görünce ağzı beş karış açıldı.
"Eylül! Çok tatlı olmuşsun kızım." Dedi gülümseyerek. Bende güldüm ve "Teşekkür ederim anne," demekle yetindim. Babam henüz yeni saçlarım ile ilgili yorumda bulunmamıştı. Üzülmeli miydim? Biraz...
Annem ve babamın karşısına oturdum. İkisi birden bana döndüler. "Eylül bak... Biliyorsun."
Konuşmasına izin vermeyerek susturdum annemi. "Biliyorum anne. Taşınıyor muyuz? Hadi taşınalım," dedim gülümseyerek. İkisi de şaşkın bakışlarla bana bakmaya devam ettiler.
"Nereye gidiyoruz?" diye sordum.
Babam zor gelen bir şeyi kabullenirmiş gibi "Şirketin kalkınmasını sağlamaya çalışmam lazımdı. Bir iş ortağı buldum. Bu yüzden... İstanbul'a taşınıyoruz, Eylül." Dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İNTİKAM ZAMANI
Novela JuvenilO Eylül Sancar... Popülerliğe aşık kız... Kimseyi gözü görmez, kendinden başkasını sevmez. Kimlerin kalbini kırmıştır... Biri intikam alacaktır Eylül'den. Ama nasıl? Bir gün telefonuna gelen mesaj ile hayatı değişir. Eylül düzeliyor muydu? Yoksa in...