Taksiden indiğimizde, önümüzde duran ev hayal ettiğimden kat be kat daha güzeldi. Çiçekli, geniş bir bahçesi, kocaman bir havuzu vardı. İki kat ve bir de tavan arası var gibi gözüküyordu. Hayatımda böyle bir ev görmediğim için hayranlıkla bakıyordum etrafıma. Dizilerdeki evlerden biri gibiydi resmen!
"Hadi gel." deyip elimi tuttu Aras. Beni çekiştirirken hala etrafa bakınıyordum. Güldüğünü duyunca başımı ona doğru çevirdim, tepkime gülüyordu belli ki. Ben de gülerek karşılık verdim ona. Evin önüne geldiğimizde elimi bırakıp zile bastı. Zil çaldıktan yaklaşık bir dakika sonra kapıyı siyah saçlı, kahve gözlü bir çocuk açtı. Hakkını yemeyeyim, insanları tiplerine göre yargılamaktan nefret ederdim ama tatlı bir tipi vardı. Daha çok iyi aile çocuğu gibi görünmüştü gözüme. Yüzünde kocaman bir gülümseme oluştu, ardından aynı gülümseme Aras'a da bulaştı.
"Hoşgeldin kardeşim." deyip Aras'ı kendine çektiğinde kıkırdadım. Aras'a sarılıp sırtına eliyle üç kere vurduğunda bu komik görüntüyü yine zihnimin bir köşesine iyice kazıdım.
"Sen de hoşgeldin, tanımadığım yeşil gözlü kız." dediğinde gülerek elimi ona uzattım.
"Jale'yi tercih ederim."
Gülüp uzattığım elimi tuttu,
"Ben de Fatih." diye kendini tanıttı.
Bizi içeri davet ettiğinde ayakkabılarımı çıkarmak ile çıkarmamak arasında kaldım. Aras'ın çıkarmadan girdiğini görünce içim, çamurlu ayakkabılarımın beyaz ipek halılarını kirleteceğine yanarak peşinden girdim. Halılar ipek mi emin değildim ama çok yumuşak oldukları kesindi.
"Ee, kardeşim anlat bakalım, senin kararını değiştirip de buraya getiren şey ne?" diye sorduğunda Aras'ın gözleri gözlerime kenetlendi.
"Jale'yi kaçırdım. Evleneceğiz." dediğinde aramızda gülmek ile gülmemek arası bir ortam oluştu. Keşke dediği şeyde ciddi olsa, diye düşünsem de o saçma fikri hemen aklımdan def ettim.
En sonunda hepimiz ciddi bir havaya büründüğümüzde Aras olayları özet geçerek anlattı.
Fatih biraz komik ve samimi bir çocuktu. Aras'la konuşup gülerken gözlerim ona takıldı. O an, onun gibi bir kardeşim olsun istedim. Aile sıcaklığını hiç tatmamıştım, bir annem babam ya da kardeşim olmamıştı. Bazen hayal ediyordum bir annemin olduğunu, ama nasıl bir şey olmadığını bilmediğim için hayal gücüm sınırlanıyordu. Kütüphaneden alıp okuduğum kitaplarda anlatılanlarla sınırlıydı hayallerim...
Annenin sıcak kucağını anlatıyordu, ama o sıcaklığı tadamıyordum sadece okuyarak. Hissedemiyordum o güven hissini.
Babam olsa nasıl olurdu diye düşünemiyordum bile. Okuduğum kitaplarda sık sık geçen o süper babalardan birini hayal ediyordum tabii, ama bir anneninki gibi sıcak bir hayal olmuyordu.
"Aç mısınız?" diye sordu Fatih. Aras bana baktığında başımı iki yana salladım.
"Ben geleceğinizi söyleyince pizza söyledim. Aç değilseniz bile yiyeceksiniz." dediğinde güldüm.
"Peki anne," dedim alayla. İçim titrese de bu sadece bir saniye sürdü. Aras'ın düşünceli gözlerle bana baktığını fark ettiğimde 'ne oldu' dercesine kaşlarımı kaldırdım. O da geçiştirmek istediği bir şey olduğunu belirterek omuzlarını silkti.
Beş dakika sonra zil çaldı. Fatih kapıya koşarken aç olduğumun farkına iyice varmıştım. Elinde iki büyük kutuyla içeri girerken yüzünde bir gülümseme vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Prenses Okulu
Teen FictionSosyetece ünlü, tahmin edilemeyecek kadar zengin, Taner ailesinin biricik kızı Jale. Ve oldukça fakir, girilmek istenmeyen bir mahallenin bir gecekondusunda, asgari ücretle kıt kanaat geçinen kocaman bir ailenin kızı Asena. Bu iki kız, büyük bir te...