2. BÖLÜM

433 38 6
                                    

Öylece sandalyede oturmaya devam eden Sehun kapı zili ile irkildi. Gelen Baekhyun'du. İçeriye muhteşem bir enerji ile giriş yapmıştı Baekhyun. Sehun artık onun bu manyakça hareketlerine hiç şaşırmıyordu.

"Ee nerede? Jongin nerede? Uyandı mı? Bana baksana, dürttün mü onu? Tepki verdi mi? Nefes alıyor değil mi? Ama burada değil. Tanrım! Çok ilginç, çok güzel!"

Baekhyun ardı ardına soru sorular sorup kendi kendine konuşmaya başlamıştı. Sehun'un konuşmasına fırsat bile vermiyordu. Sehun, "BAEKHYUN!" diyerek oldukça yüksek sesle bağırınca, Baek biraz olsun kendine gelmiş ve bakışlarını Sehun'a yöneltmişti. Sehun Baekhyun'un susmasını hemen fırsat bilerek konuşmaya başladı: "Jongin odasında. Uyanmadı. Yarın gece 12'ye kadar uyanacakmış herhangi bir saatte. Ayrıca seni buraya onu izle ya da git başında saçma sapan hareketler yap diye çağırmadım." dedi. Tam Baekhyun ağzını açacakken Sehun hemen, "Ve tabii ki asla onu dürtmeyeceksin. Çünkü evet, ben denedim. Ama uyanmadı..." diyerek sözünü kesti ve konuşmasına izin vermedi.

Baekhyun nefesini hızlıca bırakırken "Woaah!" diye şaşkınlığını gizlemedi. Kendisi de o ana kadar nefesini tuttuğunun farkında değildi. Derince nefesini bıraktıktan sonra boğazını temizledi. O sırada Sehun yeniden konuşmaya başlamıştı: "Bak canım arkadaşım... Seni buraya Jongin'i değil, beni gözle diye çağırdım. Yarın Jongin uyandığında ona yapacaklarım karşısında Jongin'i koruyacaksın."

Baekhyun bir gözü Jongin'in kapısında Sehun'u dinliyor gibi görünüyordu. "Hıhı." diyerek kafasını salladı yalnızca. Sehun ise Baekhyun'un bu tavrı karşısında çaktırmadan sırıtıyordu. Aradan birkaç dakika geçince Baekhyun'un omzuna dokunarak, "İyi iyi... Haydi gel bakalım ona." dedi. Baekhyun hızla arkasını döndü ve gözlerini kocaman açarak, "Dostum, cidden mi? Yemin et! Bak caymak yok, öyle kapıya kadar gidip 'kandırdım' demeyeceksin değil mi? Öyleyse senden gizli gider kendimi Jongin ile aynı odaya kilitlerim. Bak eğ..." dedi ve hala konuşmaya devam ediyordu. Sehun eliyle Baekhyun'un ağzını kapattı ve "Susmazsan değil odaya girmek bu evde de durmayacaksın." dediğinde Baekhyun bir daha tek kelime etmedi ve Sehun'un talimatlarına uyacağına söz verdi.

Yavaşça kapıyı araladı Sehun'la önlü arkalı içeriye girdiler. Baekhyun Sehun'a dönüp, "Ya, sen manyak mısın? Ne diye sessiz giriyoruz ki? Şu an şurada davul çalsa uyanmaz bu çocuk değil mi?" diye sorunca Sehun "E-evet, aslında öyle ama alışkanlık işte. Sonuçta uyuyor." diyerek kendini savundu. Baekhyun gözlerini devirdi ve Jongin'in uyuyan bedeninin yanına yaklaştı. Elleri ile kendince hareketler yapıyordu Jongin'in vucudu üzerinde, ki bu Sehun'a göre oldukça saçmaydı. Zaten anlamayan gözlerle bakıyordu Baekhyun'a.

"Sehun... Cidden bu çok ilginç değil mi? Ben de mi yapsam? Ama ben kesin korkarım... Heyecanlanırım ve kalıveriririm başka diyarlarda. Sehun... Beni özler misin kalsam oralarda?" diye sordu Baekhyun. Sehun ise son derece kendinden emin bir şekilde cevapladı: "Eminim bu çenen yüzünden, gittiğin andan bir dakika sonra oradaki gezginci ruhlar seni kovar. Böyle yaka paça dışarı falan atılırsın..."

Sehun arkasını döndüğünde, Baekhyun gözlerini devirdi, Sehun'un söylediklerini de dalga geçer bir ağızla tekrarladı. Odadan çıktıklarında kapıyı kapatmadan önce Sehun yeniden baktı Jongin'e. İçinde anlamlandıramadığı bir his vardı. Korku, telaş, tedirginlik... Hiçbiri değildi. Bu başka bir şeydi.

Tekrar salona geçtiklerinde Baekhyun telefonun alarmını saat 7'ye kuracağını söyledi. Sehun nedenini sorduğunda ise, "İçerideki uyanırsa anında yanında olmak istiyorum. 7'den itibaren 10 dakikada bir kontrol edeceğim. O anı kaçıramam!" dedi. Sehun iç çekerek uzaklaştı. Baekhyun'a yatması için pijama, yastık ve yorgan getirdi. Ardından da kendi odasına çekildi. Sehun'un alarm kurmaya ihtiyacı yoktu çünkü zaten tüm gece boyunca uyumayacaktı. Gece boyunca da Jongin'in yanına gidecekti. Aslında Jongin'in odasındaki kanepeye kıvrılıp uyumayı düşünmüştü ama sonra bu düşüncesinden vazgeçti.

Gece boyunca gözünü kırpmayan Sehun sabaha karşı birazcık uykuya dalmıştı ama 1-2 saatlik uykusundan da Baekhyun'un salonda çıkardığı sesler onun uyumasına engel oldu. Uyanır uyanmaz Jongin'in odasına gidecekti ki Baekhyun onu durdurdu. "Eğer Jongin'e bakacaksan, hala gelmemiş seyahatinden. Bağırdım çağırdım ama uyanmadı. Yani boşuna bakmana gerek yok." Baek bunları söylerken bir yandan da buzdolabından kahvaltı için bir şeyler arıyordu. Sehun öylece kapalı kapıya baktı ve içeri girmeden Baekhyun'un yanına gitti. Hiç kahvaltı yapacak modda değildi ama Baekhyun'un iştahı karşısında o da masadan ağzına bir iki şey attı.

"Bugün içerisinde uyanacak değil mi? Yani notta öyle yazıyordu. Çok heyecanlı, tanrım! Uyandığında ilk soruyu ben soracağım. Sen konuşmayacaksın. Bak çeker giderim kaderinizle baş başa kalırsınız." diyerek boş bir tehditte bulundu Baekhyun. Ardından ne kadar gereksiz bir tehdit olduğunu anladı ve, "Yani, giderim derken... Ben gidersem sen Jongin'i çok kırarsın. Olur olmadık şeyler söylersin. Ben çenemle önce ortamı biraz yumuşatırım..." diyerek kıvırmaya çalıştı. Sehun '...Ben gidersem sen Jongin'i çok kırarsın. Olur olmadık şeyler söylersin..." kısmında Baekhyun'u haklı buluyordu aslında. Ama Baekhyun'un dediklerini kabul etmesinin asıl nedeni Baekhyun'un düşük çenesiydi. Zaten Baek'ten kendisine sıra gelmeyeceğinin, Baek'in her türlü Sehun'u susturacağının farkındaydı. O yüzden üstelemedi ve oluruna bıraktı.

Tüm gün evde bir şekilde zaman geçirdiler. Baekhyun dediği gibi, her on dakikada bir Jongin'i kontrol etmeye gitti. Ama gün içerisinde Jongin'den hala ses seda yoktu. Sehun huzursuzluğunu artık gizleyemiyordu çünkü çoktan akşam olmuştu. Saat 9'du, yani hala üç saatleri vardı beklemek için ama Sehun'un içini git gide bir huzursuzluk kaplamıştı.

Baekhyun arada Sehun'a bakıyor neler düşündüğünü anlamaya çalışıyordu. Çünkü Jongin'in hala uyanmaması onun da içini kemirmeye ve huzursuz hissetmesine neden olmaya başlamıştı. Saat gece 12'ye yaklaştığında Sehun da Baekhyun da artık Jongin'in yatağının başındalardı. Sehun birkaç kez seslense de bir faydası olmadı. Baekhyun Sehun'un tedirginliğini görebiliyordu, zaten kendisi de tedirginleşmişti ve korkmaya başlamıştı.

Sehun, "Bana bak Kim Jongin! Eğer o lanet olası seyahatinden geldiysen ve bana numara yapıyorsan bunun sonu hiç iyi olmaz! Korkutmaya mı çalışıyorsun?! Pekala, korktum. Şimdi aç şu lanet gözlerini!" diyerek Jongin'e bağırıyordu. Baekhyun saatine baktığında çoktan gece 12'yi geçmişti. Sehun'un kolunu tutup, "Sehun, saat 12'yi geçti. Şimdi... Yani şimdi ne olacak? Ne yapacağız? Belki bir şeyler ters gitmiştir, yani sabahı bekleyelim." diyerek Sehun'u odadan çıkarmaya çalıştı. Sehun "Lanet olsun!" diyerek odadan çıktı. Salona gittiğinde deli gibi etrafta dolanıyordu. Baekhyun'un alışıldık sesi bile yoktu. Ağzını açıp bir şey söylemedi.

Sehun salondaki kanepeye oturdu ve yüzünü ellerinin arasına aldı. Ne yapacağını bilemiyordu. Şu an için elinden gelen tek şey Baekhyun'un dediğini yapmaktı; beklemek. İkili sabaha kadar belli aralıklarla on dakika bile uyumadan Jongin'i kontrol ettiler. Her ikisinin de gözleri uykusuzluktan bariz şekilde şişmişti. Saat sabah 07:00 olduğunda Jongin'in yatağının başındaydılar yine. Ama Jongin uyanmıyordu. Sehun bir şeylerin ters gittiğini anlamıştı. Jongin'in elini tuttu. Vücut ısısı hala normaldi ve nefes alıyordu. "Bu iyiye işaret olsa gerek..." diye düşündü. Bu, kendini teselli etmenin bir yoluydu ama korkuyordu. Jongin'i geri getirmeliydi. Onu yeniden uyandırmalıydı. Ama astral seyahat denen bu lanet şeyden bir kişi nasıl getirilir hiçbir fikri yoktu... Ama mutlaka bir yolunu bulacaktı, bulmalıydı. Çünkü Sehun Jongin'e aşıktı ve onu bu şekilde kaybedemezdi. Ve ilk defa o an Sehun, Jongin'i sevdiğini kendine itiraf edebilmişti. 


ANDROMEDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin