Sehun hayalinde Jongin'in resmini çizmeye devam ediyordu. Çünkü bu bilmediği galaksinin içerisinde hangi gezegene düşeceği çok önemliydi. Onun mükemmel yüzünü zihninde canlandırmaya ara kesmeden devam etti. Henüz Jo Eun'dan bir ses duyamıyordu. Ama şu an onu düşünecek durumda değildi. Bu çok farklı bir histi ve çok heyecanlandıydı. Uçtuğunu hissediyordu. Muazzam bir duyguydu. Sehun tüm bu hislerin dışında yalnızca Jongin'i bulmaya odaklanmıştı. Hala Andromeda'nın çevresinde dolaşıp duruyordu ve bir türlü Jongin'in bulunduğu gezegene, hatta hiçbir gezegene ulaşamamıştı.
Jongin'in en mutlu olduğu anları zihninde canlandırdı Sehun. O ya dans ederken, ya da uyumak için yatağına giderken mutluydu. Her ikisini de tekrar tekrar çizmeye devam etti. Saniyeler içerisinde ne olduğunu anlamadan kendini 'yeryüzü' sayılabilecek bir yerde buldu. "En azından ayaklarım yere basıyor." diye söylendi içinden. Etraf oldukça harika görünüyordu. Hayatında asla ve asla böyle bir yer görmediğine hatta böyle bir yerin var olabileceği konusunda hayal bile kurmadığına yemin edebilirdi. Etraf, Dünya'daki gün batımı rengindeydi. Deniz olmayan ama belki bir nehir ya da göl diyebileceği bir yer vardı hemen arkasında ve suyun içine baktığında içerisindeki her şeyi görebiliyordu. El değmemişti, tertemizdi. Küçük renkli balıkları gördü, Dünya'da yine böyle balık türlerine rastlamamıştı. Nehirin karşısında tüm meyveleri içinde barındıran devasa ağaçlar vardı. Orman diyebilirdi buraya. Meyveler Dünya'daki gibi yaz-kış olarak ayrılmamıştı belli ki. Çünkü hemen ileride bir şeftali ağacı ve çaprazında ise bir armut ağacı vardı. Aslında onların bu gezegendeki isimlerini bilmiyordu, belki farklı isimleri vardı ama görüntüleri kendi Dünya'sındaki meyveler ile aynıydı. Sehun bu muhteşem manzara karşısında küçük dilini yutacak gibi oldu. "Dünya'nın en büyük düşmanı insan. Dünya'nın en pis insanı da insan." diye düşündü. Kendi dünyası ile burayı karşılaştırdığında, burası sanki İncil'de de tasvir edilen cennet gibiydi. Hala inanamıyordu.
Manzaranın verdiği şaşkınlıktan ve hayranlıktan olsa gerek, Sehun Jo Eun'un sesini yeni duyabilmişti. "Her şey iyi mi?" diye bir yankılı ses duydu. Sağ elini yumruk yapıp bıraktı. Şu an her şey seyrinde görünüyordu. En azından bir gezegendeydi. Hatta 'keşke sonsuza kadar burada yaşasam' dedirten bir gezegen... Kendine göre hızlı adımlarla ilerlemeye devam etti. Nehirin akış yönüne doğru gidiyordu. Bir anda kendini küçük yeşil-turuncu karışımı bir renkte olan balık ile yarışırken buldu. Eğleniyor gibi görünüyordu. Bu yolculuğun bu denli hoşuna gideceği kendisinin bile aklına gelmemişti. Gülümsüyordu... Yüzündeki bu aptal gülümsemeye engel olamıyordu. Nehirdeki balığı izlemekten ve onunla yarışmaktan çevresine bakmayı unutmuştu Sehun. Kafasını kaldırdı ve yeniden etrafa baktı. Karşıda rengarenk çiçeklerin olduğu uçsuz gibi görünen bir çayır vardı. Oraya doğru yürümeye başladı. Yaklaştığında burnuna gelen koku ile neredeyse kendinden geçecekti. Bu harikaydı. Çiçeklerin ortama saldığı koku tarif edilmezdi. Birini koparmak için eğilmişti ki son anda vazgeçti. Burası onun dünyası değildi. Kendi dünyasında yeterince çevre katili vardı ve burada da aynısını yapamazdı. Tekrar doğruldu ve yeniden yürümeye başladı. Bu kocaman çayırın dışına doğru gitmeye başladı ve ormanın derinliklerine girdi. Yırtıcı hayvan olup olmadığından korkmuyordu. Bu ilginçti çünkü Dünya'da onu böyle bir ormana koysalar oracıkta korkudan bayılıverirdi.
Yürüdü ve yürüdü... Saatlerce -ki bu gezegende zamanın nasıl işlediğini de bilmiyordu.- yürümesine rağmen azıcık bile yorgunluk hissetmiyordu. En sonunda biraz ileride bir karaltı gördü. Gözlerini kısarak baktı. Dünya'da ceylan denilen bir hayvan ağaçtan kendisine meyve düşürmeye çalışıyordu. Sehun bu tatlı manzarayı gülümseyerek izliyordu. Ama tam o anda birinin ceylana meyve getirdiğini gördü. Sehun donmuştu! Aralarındaki mesafe oldukça fazlaydı ve o kişinin arkası dönüktü. Ama onun Jongin olduğuna yemin edebilirdi. Değil arkasının dönük olması, Jongin'i gölgesinden bile tanırdı. Çünkü Sehun yalnızca 2 ay içinde onu ezberlemişti. Her karesini, her santimini... Heyecanla "Jongin!" diye bağırdı. Jongin o an meyve toplamakla meşguldü ve hiçbir şey duymuyordu. Sehun koşmaya başladı. Hiç olmadığı kadar hızlı koşuyordu ve bir yandan da adını bağırmaya devam ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANDROMEDA
Teen Fiction"...Bazı başlangıçlar sonsuzluğun ilk adımıdır." --- Çaylak, 'yazarımsı' bir kişinin yazdığı ilk hikaye... :') Nam-ı diğer Exolata.