Duvara asılı olan saate bakmak için, uyuşan kafamı kaldırdım. Saat yediye geliyordu ve on dakika sonra ders başlayacaktı. Karşımda tarih -efsane karışımı olan tarih- kitabı duruyordu. İki buçuk saattir kitapla bakışıyorduk. Ne ben, tarih psikolojisinden anlıyordum, ne de tarih psikolojisi beni seviyordu. Biz ayrı dünyaların insanlarıydık, bir birimiz için yaratılmamıştık. Fakat yinede elimde ki son soru için, Bayan Oberlin'i ziyaret etmeliydim. Ayrıca derse girip telafi sınavına yetişmeli.
Üstüme bol bir kazak giymiştim. -ayrıca jeanımı da iliklemeye çalışıyordum.- Botlarımı ayağıma geçirdiğim de hazır olan çantamı alıp, yurt odamın kapısını kilitledim. Kitabımı çantama koyup, belki elli metre uzaklığı olmayan okula doğru ilerlediğim de okulda daha önce hiç görmediğim bir araba gözüme çarptı. Siyah ve genişti. Arabalardan pek anlamıyordum. Benim alanım, ne tarih, ne arabalar, ne de her hangi saçma bir daldı. Ben resimde başarısı olan biriydim. Fırçalarım ile yaptığım herşey benim için önemliydi, hayallerim guaj boyalarda saklıydı, hayatım ise karakalem çalışmalarına odaklı.
Bayan Oberlin'in odasına gittiğimde odada artık Oberlin yazmadığını farkettim. Evlenmediğine yemin edebilirdim, kimse o bunak ve sinir bozucu kadınla evlenmek istemezdi.
Merakıma yenik düşüp, kapıyı tıkladığımda içeriden tok bir ses geldi. Hoş bir tınısı vardı ayrıca. Nasıl olduğunu kelimelere dökemeyecektim. Kapının kulpunu aşağı indirip kapının açılmasını sağladım.
Kapıyı açtığımda, belki de 'cehennemden cennete yedi dakika' filmi çekebilirdim. Karşımda çok yakışıklı biri duruyordu, mavi gözleri vardı, sarı ama kapalıya çalan gözleri,minik burnu, açık teni... Tam anlamıyla Tanrının 'özenerek yarattığı kul' kategorisinde yer alıyordu. Giydiği takım elbise bu adama çok yakışmıştı.Boğazını temizlediğinde gözlerimi zoraki ondan çektim. Onu izlediğimi farketmişti ve gülümsüyordu. Utanıyorum...
"Ben," dedim gözlerimi yanı başında olan kavanoza dikerek. "Bayan Oberlin'e gelmiştim." Gülerek saatine baktı, o sırada da yerinden kalkmış ceketini giyiyordu. "Ben yeni tarih öğretmeniyim. Bayan Oberlin, başka bir okula tayin istemiş."
Eğer utanmayacak olsaydım, şuan kitapları kenara fırlatır deli gibi dans ederdim."Pekala," odadan çıkarken amfiye doğru koştum, bu cennet adam yüzünden bu dersi kesinlikle favori dersim olarak algılayabilirdim.
Amfi içerisinde, bugün normal günlerden daha fazla kız vardı. Bence yeni öğretmen kokusunu çoktan almışlardı. Yerime geçtiğimde, herkesin telefonundan bildirim sesleri yükseldi. Daha sonra gözler kapıya çevrilmişti. Öğretmen içeri girdiğinde herkesin telefonuna gönderdiği mesajı okudu. "Bir Gal şairi şöyle der; 'Arthur'un mezarı, dünyanın bilmecesidir.' " Daha sonra güldü. "Bu okuyacağınız kitaptan bir parça, ayrı zamanda da bu derste alacağınız son mesaj. Telefonlarınızı kapatın." Telefonumu kapatıp kitabımı araladım.
"Öncelikle kendimi tanıtayım. Bugünün planına baktığımızda siz ile bir saatimiz var." bu adam ile günlerimi, yıllarımı geçirebilirdim (!)Eli su şişesine uzandığında gözlerimi öğretmenden çekip etrafa bakındım. Bayan Oberlin'in dersinde uyuyanlar ve mazaratlık yapanlar bugün kesinlikle pür dikkat yeni öğretmeni dinliyordu.
"Ben, Thamy'den mezunum. Bildiğiniz üzere Thamy Japonya'da bulunuyor. Bu kafanızı karıştırmasın Avusturalyalıyım." dağınık kurduğu cümlesini farkettiğinde kafasını arkaya atıp kahkaha attı. Bu adama sulanmamak elde değildi. İnsanın Tarih sevesi geliyor."Adım Luke Hemmings, sizinle dört yıl geçireceğim. Bu sene işimde ikinci yılım."
Tahtaya adını ve soy adını yazdığında, yanımda oturan Hayley, Bay Hemmings'in biçimli sırtını inceliyordu ve dikkatli olmasaydı ağzının suları benim kitabıma damlayacaktı.
Bay Hemmings daha sonra bize döndü, "Hakkınızda bilmek istediğim şeyleri bir kağıda yazın. Daha sonra derse geçelim." kalemi yeniden eline alıp tahtaya 'yaşınız, en son okuduğunuz roman, başarılı olduğunuz branş.' yazarak bize boş kağıt verdi.
Hepimiz cevaplayıp kâğıtları doldururken sırf dikkat çekmek için, en son tarih amaçlı okuduğum kitabı yazdım. 'Camelot' etkileyici...Bay Hemmings kâğıtları toplayıp çantasına koyduğunda masasına koyduğu 'camelot' kitabı tebessüm etmeme neden oldu.
Boğazını temizledi, işinde yeniydi ve heyecanlı...
"Arthur adına ilk kez, 6. yüzyıla tarihlenen, erken dönem Kelt halk şiirlerinde rastlanılmıştır. Kral Arthur hakkındaki ilk öykülere ise Ortaçağ'da yazılmış romanslarda rastlanılmıştır."
Ellerimi çenemde sabitlerken Bay Hemmings, kitapta bir şeyler arıyordu, bir taraftan da bize anlatıyordu." Dokuzuncu yüzyıl civarına tarihlenen ve birkaç farklı derlemesi olan Galli rahip Nennius'un Historia Brittonum (Britonlar Tarihi)'nde kral olarak değil, tek eli ile dokuz yüz altmış kişiyi öldüren bir komutan olarak geçer. Arthur efsanesi ile ilgili en önemli kaynak Monmouthlu Geoffrey'in bin yüz otuz altı yılında yazdığı Historia Regum Britanniae(Britanya Kralları Tarihi)dir."
Hepimizle sık sık göz teması kurdu. "Ve ben sizden, bunu okumanızı istiyorum. Okulun kütüphanesinde bulabilirsiniz."
Bay Hemmings'in gözleri arkadan birine döndüğünde aslında Calum'un el kaldırdığını gördüm. "Gerçek olmayan bir efsane, neden bu kadar bizim için önemli?"
Hepimizin bakışları Bay Hemmings'e çevrilirken Bay Hemmings Camelot'tan iki cümle okudu. "Bazı efsaneler, gerçeklerden daha gerçektir aslında. Excalibur bunu biliyordu ve gizli kalmayı seçti."
Sonra Calum'a geri döndü. "Kral Arthur, yıldızlar kadar gözümüzün önünde ama bir okadar da uzaktır ayrıca."
Bir cümle daha söyleyecek iken, zil Bay Hemmings'i susturdu. "Pekala çocuklar." dedi "Sizinle ders işlemek eğlenceli. Tekrar görüşmek üzere."
Benimde öğretmenim ol diyordu yazar, hüzünle ağlıyordu.
Sjdjsjs
Bu bölüm kısalığı yüzünden özür dilerim anlamanız için kısa tuttum sjdj.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Arthur's Gift //l.h
Fanfiction"Dokunduğu her yerde, Arthur'un izi kalıyordu." ©Tüm Hakları Saklıdır.