Yemekhane de olan yemeklere şöyle bir göz attığım vakit pekte iştahım olmadığını anladım. Burada satılan yemekler pek iç açıcı değillerdi. Aslında bu üniversitede hiç bir şey iç açıcı değildi. Sıraya girip kantinden iki fal kurabiyesi, kruvasan ve su aldım.
Gözüme kestirdiğim masaya ilerleyip önüme Tarih Psikolojisi kitabımı açıp, Kral Arthur dönemi sayfalarını karıştırdım. Tarih'ten anlamıyordum ve Bay Hemmings beni telafi sınavı için çağırmamıştı. Belki de herhangi bir gün olabilirdi. Bu yüzden kitabı ezberlemeye çalışıyordum. Bayan Oberlin, -yaşlı bunak- beni sadece Kral Arthur döneminden sorumlu tutacağı için şuan tek odağım buydu, ne resim yapabiliyor, ne de müzik dinleyebiliyordum."Taştan sökerek aldığı kılıcı excalibur, büyücüsü Merlin ve meşhur Yuvarlak Masa Şövalyeleri, aslında daha çok Arthur'u konu alan edebiyatçıların ürünleridir. Kral Arthur'un mezarının Avalon'da olduğu iddia ediliyor." Bu kısmı, sarı fosforlu boya ile boyamıştım ve merak ettiğim kısım, Arthur'un gerçek olduğunu düşünüyor isek, ve mezarı Avalon'da ise onu Koruyan Merlin nerede ?
**
İki buçuk saattir ezber yaptığım kitabın kapağını kapattığımda masadan kalktım. Hava karardığında,
önümde ki çöpleri çöp kutusuna fırlatıp, Bayan Grusnki'den benim için ağır bir filtre kahve hazırlamasını istedim. Yarın ağır bir gündü, beş dersten sorumluydum. İngilizce, Din Bilimleri, Tarih Psikolojisi olarak üç dalda sıralanıyordu. Daha sonra yarın Kütüphanede görevliydim ve takip koçumuz seçilecekti. Bunun için filtre kahveye sürekli ihtiyaç duyuyordum. Yoğun programlarım oluyordu. Çarşamba günleri sadece ders tekrarı yapıyordum. Bir dersim vardı. Oda Tarih Psikolojisi idi. Bugünü atlattığımda, yarın ve cuma gününden sonra birde takviye zamanlarında Kral Arthur'dan sorumlu olacaktım sanırım. Bayan Grunski elime sıcak kahveyi verdiğinde çok çalışmamın ödülü olarak, birde bitter çikolata verdi. Çok iyi biriydi ancak sık konuşmazdı, konuşmaktan kaçınırdı. Nedenini sorduğumuzda "Gözler, zaten anlatır." derdi. Sorunsuz biri olduğunu düşündüğümüz için üstelemezdik ama aslında korkudan konuşmadığını öğrenmiştik. Bayan Grunski'ye başımla veda edip kantinden çıktığımda ayaklarım beni okul kapısının dışına sürüklüyordu. Yurda gitmediğimi biliyordum, hava almaya tüm bedenimin ihtiyacı vardı. Kasılmıştım ve iliklerime kadar gergin hissediyordum. Dudaklarım soğuğu emdiğinden daha ne kadar fazla gerilebiliyorsam geriliyordum işte. Yapmacık gölün oraya gittiğimi ayaklarım durduğunda anlamıştım. Fakat tek değildim, Calum küçük feneri kitaba göre ayarlamış, ders çalışıyordu. Yanında kahve dolu semaveri vardı. Bir kaç kruvasanı, bir de olmazsa olmazı 'sigarası'"Cal?" dedim gülümseyerek. Onu liseden beri tanıyordum, her kızın arzuladığı piç olmuştu her zaman. Asyalı piç derdik ona hep, çünkü okuldan bir kız ona takıntı yapmış ve delirmişti. O kıza üzüntümüzden Calum'a kötü davranırdık, ama onun bize iyi davrandığını da söyleyemeyecektim. "Hester?" dedi gülerek. "Bu saatte senin burda olman.. Garip."
Serdiği şeyin üzerine oturup geometri kitabımı ve yiyeceklerimi çıkardım. "Evet, ama o bunaltıcı şeylerden sonra ... Bu yapma gölü seviyorum."
Başıyla beni onaylarken, kahvemden bir yudum aldım. Sıcaklığı beni yakarken, bu hisse sevdiğimi hissettim. Acısı ve sıcaklığı kesinlikle mükemmel hissettiriyordu.
"Sınava mı çalışıyorsun?" dedim ağzımı silerken.
"Evet, şu lanet efsaneden zevk almam gerek ama sevemiyorum."
Ben kahvemi yudumlarken büyük bir sabır çerçevesi içinde anladığı yerleri sarıya anlamadıklarını kırmızıya boyuyordu. ''Neden bu konudan sorumluyuz? Tamamiyle saçmalık insan kendi seçimlerini Kral Arthur'a bağlı mı yapacak?''Dediği şeye karşın güldüm, ''Hayır ama, bir insan kendi tarihini bilmesi gerekmez mi ?''
oda bana gülerken kitabını kapatmış, yıldızları izliyordu. ''O kişi Calum Hood Hester, o kendi annesini merak etmeyen biri.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Arthur's Gift //l.h
Fanfic"Dokunduğu her yerde, Arthur'un izi kalıyordu." ©Tüm Hakları Saklıdır.