Bir bardak kahve...

540 80 38
                                    

Güneşin rahatsız edici ışıkları sabah olduğunun sinyalini yollamaya baslamıştı bile. Uykulu gözlerimi zorla da olsa açarak yatağımdan oturur pozisyonda doğruldum. Vücudumu esneterek kendime gelmeye çalıştım. Ne yazık ki hâlâ tam anlamıyla kendime gelememiştim. Çünkü dün gece eve her zamankinden daha geç gelmistim. Bizim çocuklarla biraz kafa dağıtmıştık. Ayağa kalktım ve banyoya yöneldim.- Ancak yüzümü yıkayarak kendime gelebilirdim. Musluğu açtım ve akan suyun şırıltısı altında kafamı suya soktum. Akan su beni düşüncelerimden uzaklaştırıyor ve dinlendiriyordu. Kafamı sudan çıkarttım ve musluğu kapattım. Saçlarımdaki su damlaları şiddetle yüzüme düşüyordu. Sarı havluyu kaptığım gibi saçlarımı kurulamaya başladım ve yatak odama geri döndüm.

Telefonumu elime alıp saate baktığımda saatin 11.28 olduğunu fark ettim. Tarih ise 14 Şubat Pazar'ı gösteriyordu. Bugün sevgililer günüydü. Aman ne mutlu bir gün (!)
Telefonu aldım ve kahvaltı yapmak için mutfağa yöneldim.
...

Kahvaltımı yapmış, üzerimi giyinmiştim. Kerem'den felsefe notlarını almak için kampüse doğru yol aldım. Kalabalık topluluğunun içinde gözlerim Kerem'i aradı. Sözde kantinde buluşacaktık ancak görünürde Kerem'den eser yoktu. Bugün hafta sonu olmasına rağmen kantin oldukça kalabalıktı. Kerem'i beklerken kahve içmenin iyi bir fikir olabileceğini düşündüm. Tezgaha dogru yöneldim. Tam Kemal abiden kahve isteyecekken önümdeki bayanın aceleyle arkasını dönmesiyle çarpışmamız bir oldu. Karton bardaktaki kahvenin hatrı sayılır bir kısmı üzerime döküldü. Karşımdaki bayan"hiihh" diyerek panikledi. Ne yapacağını bilemez bi şekilde bir bana bir ıslanan gömleğime bakıyordu. Aceleyle Kemal abiye dönerek "Bir peçete verir misiniz lütfen?"dedi. Ses tonu kulağıma dünyanın en güzel melodisiymiş gibi geldi."Duyuyor musunuz beni? Heey kime söylüyorum!" Sesiyle birden kendime geldim. Elindeki peçeteyi bana uzatıyordu."Teşekkür ederim."diyebildim sadece ve peçeteyi aldım. Gömleğimin ıslanmış kısımlarına bastırdım. "Pardon! Benim biraz acelem vardı da bu yüzden dikkat edemedim."dedi. Canımın acısı umurumda bile değildi bu ses karşısında. "Olur böyle şeyler, sıkmayın canınızı hem çok dökülmedi zaten." söylediklerim karşısında güldü. Alayla " Çok dökülmedi mi? Bardağın yarısı boşalmış görmüyor musun?" Söylediklerine karsılık ben de gülmeye başladım. Güldüğünde o kadar tatlı oluyordu ki gamzeleri olduğunu fark etmiştim. Bu arada etraftaki öğrenci topluluğu bize bakmayı kesmiş onlerine dönmüşlerdi."Size bir kahve ısmarlasam?"dediğinde şaşırmıştım. Bir açıklama yapma gereği duyarak "Yani özür amaçlı" "Neden olmasın olur da.." sözümü yarıda kesmişti."E o zaman?" gözlerini açmış dikkatle vereceğim cevabı bekliyordu."Aceleniz olduğunu söylemiştiniz, yanlış mı hatırlıyorum?" dediğimde aklına bir şey gelmiş gibi"Özur dilerim ama benin bu sunumu hocaya yetiştirmem gerek." der demez koşarcasına yanımdan uzaklaştı. Hemen peşinden koştum. Yan yana geldiğimizde merdivenlerden üçer beşer hızlıca çıkıyordu. Yanında koştuğumu görünce şaşkın bir ifadeyle suratıma baktı."Siz, neden.." sözünü yarıda kestim ve "Hocaya çarptın."dedim. Bu halleri çok hoşuma gidiyordu. Aniden hocaya döndü ve "Hocam çok özür dilerim ben de sizi arıyordum" dedi. "Taman sorun değil sunumu yetiştirebildin mi?" Başıyla onayladı ve elindeki flashı hocaya uzattı."çarsamba görüşürüz." "İyi günler hocam." Dedi ve bana döndü"Sanırım artık kahve içebiliriz." Sesi flashı vermenin rahatlığından olsa gerek oldukça neşeliydi. Başımla onayladım ve kantine doğru yürümeye başladık.

Kantine vardığımızda köşedeki masanın boş olduğunu gördüm. Yanımdaki kızdan hızla uzaklaşarak oturması için sandalyesini çektim. Yüzünde tatlı bir tebessümle çektiğim sandalyeye oturdu. Ben de hiç zaman kaybetmeden iki kahve alarak karşısındaki yerimi aldım. Uzattığım kahveyi alarak "Kahveyi benim ısmarlamam gerek miyor muydu?" göz devirdim ve gülümsedim"bir türlü tanışamadık diyerek elimi uzattım."Ben Burak" uzattığım elimi nazikçe sıkarak o güzel sesiyle "Çisil" diye yanıtladı. Merakla bölümünü sordum" Hangi bölümde okuyorsun Çisil?" Aman Allah'ım ismi bile çok güzeldi, Çisil. Tam güzelliğine dalmışken "Psikoloji okuyorum, sen hangi bölümdesin?" "Felsefe" diye yanıtladım. "Meslektaş sayılırız." "Aa evet"

Biz bütün bunları konuşurken pis sırıtışıyla bize bakmakta olan Kerem'i fark ettim.
"Burak?"

Kerem tamamen aklımdan çıkmıştı. Bir an şaşkınca "Kerem?" kelimesi çıkabildi ağzımdan.
"Burada buluşacağımızı sanıyordum." diyerek sırıttı.
"Merhaba Kerem ben Çisil. Oturmak istemez misin?" Bir bu eksikti diye düşündüm içimden. Bu kız ne yapıyordu böyle? Bir de şimdi Kerem'in dırdırını çekecektik.
"Burak pek memnun kalmadı galiba, ben gideyim isterseniz?"
"Kerem saçmalamada otur hadi." dedim ve yanımızdaki sandalyeyi ittim. Dudağı yukarı kıvrıldı ve "Zaten ben oturmazsam senin bir daha bu kantinde oturabileceğini düşünmüyorum." dediğinde kaşlarımı havaya kaldırdım ve anlamadığımı belli ettim. Anlamış olacak ki konuşmasının devamını getirdi.
"Felsefe notları diyorum, benden diyorum, alacaktın diyorum. Tabi eğer okula hâlâ devam etmek istersen." dediğinde buraya gelmemin asıl sebebini şimdi hatırlamıştım. Bunun üzerine tepkisini ölçmek için yan gözle Çisil'e baktım. Her an kahkahadan bayılacakmış gibi duruyordu. İnanın temsili değil. Bu arada Kerem fırsattan istifade sandalyeye yerleşmişti bile."Kerem " diyerek elini Çisil'e uzattığında Çisil elini sıkarak "Psikolojiden Çisil" dedi.

"Kaç yıllık arkadaşımın Felsefe okuduğunu sanıyordum. Siz nasıl tanıştınız?" dediğinde Kerem'e en ölümcül bakışlarımı yolladıktan sonra
"Ne yani aynı bölümde değiliz diye tanışamaz mıyız? Anlamadım." dediğimde Çisil sorumu mantıklı bulmuş olacak ki cevap beklercesine Kerem'e bakıyordu.

"Tabi ki bir sorun yok ama sen sosyal hayatına çok önem vermezsin, sadece şaşırdım." dediğinde Çisil'e bir göz kırptı ve pis pis sırıttı. Biraz önce attığım bakışların pek de ölümcül olmadığını anladım. Madem o beni batırıyorsa onun taktiğini ona karşı kullanmakta çekinmeyecektim. "Seninlede boş anımda tanıştık o zaman." dediğimde Kerem ne kadar çabalasa da bozulduğunu saklayamamıştı. Sanırım bunda, Çisil'in kahkahalarıda etkili olmuştu. Kerem ensesini kaşıyarak
"Birazdan dersim var ona yetişmem gerek." diyerek yanımızdan ayrıldı.

Çisille aynı anda birbirimize bakarak hafta sonu ve ders" dedik. Bu yetmiyormuş gibi bir de ikimizin aynı anda aynı şeyleri söylemesi işi daha da komikleştirmişti. Kahkahalara boğulduk.

Yeni bölüm için yorum ve vote larınızı bekliyorum. Arkadaşlarınıza önererek kitabımızın büyümesine katkıda bulunabilirsiniz. :)

GÜÇ'süzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin