Gurur!

111 22 2
                                    

Multimedia'da Çisil'in babası Ahmet Hoca var...

Çisil

Şiddetli bir ağrı ile gözlerimi araladım. Bu ağrının sebebinden çok merak ettiğim neler olduğuydu. Odamda ki yatağımda uzanıyor etrafımda bir canlı belirtisi arıyordum. Çok fazla düşünmeme gerek kalmadan mutfaktan gelen tabak seslerini duydum. Mutfakta kim vardı? Tabi ki Burak vardı, değil mi? En son o arzulu öpüşmemizi hatırlıyordum.

Peki neden gözlerimi yatağımda açmıştım. Yoksa? Aklıma gelen düşünceyle tüylerim diken diken oldu. Olmuş muydu? Ben ve Burak. Yok canım hayır hayır! Tüm bunları düşünürken odama yaklaştıkça artan ayak seslerini duydum. Refleks olarak kendimi topladım ve yatakta doğruldum.

Gözlerimi kısmış odamın yarı açık duran kapısından içeri gelecek kişiyi heyecanla bekliyordum. Ve işte o an gelmişti.. Kapıda Burak'ın gözükeceğini beklediğim sırada İdil'i görünce ani bir şaşkınlık yaşadım. İdil sadece okuldaki en yakın arkadaşım değil aynı zamanda sır ortağım, canımın içiydi. Şaşkınlıkla elimdeki içinde yemek ve birtakım ilaçlar bulunan tepsiyi usulca yanımdaki komodine koydu. " Uyandın mı?" Yok uyanmadım canım hâla uyuyorum. Bunu her ne kadar ona söylemek istesemde bu düşüncemi ona açmadım. Ayrıca uyanmama neden bu kadar şaşırmıştı?

"Burak nerede?" Aklımı kurcalayan ilk ve tek soruyu doğrudan sordum. Burak neredeydi? Nereye kaybolmuştu? Biraz önce yatakta kurduğum fikirlerinde yanlış çıkmasına sevinmemiş değildim. Sonuçta bunun için çok ama çok erkendi. "Burak kim? Uyurken ağzından çıkan tek kelime Burak'tı. Senin için çok özel biri olduğu belli belli de ben neden bilmiyorum buna şaşırdım. Neyse şimdi seni bu sorularla bunaltmak istemiyorum." Anlayışla başımı salladım ve devam etmesini istedim.

"Okulda lavaboya girmiştim ya hani sen de sözde beni kapıda bekliyordun. Çıktığımda seni göremedim ve okulda seni aramaya başladım. Kantine gelmiştim ki kocaman bir kalabalıkla karşılaştım. Neler olduğunu öğrenmek için kalabalığa yaklaştım. Bütün öğrenciler kendi aralarında fısıldaşıyorlardı. Okuldan bir kızın bayıldığını anlatıyorlardı. Bayılan kıza doğru yaklaştım ve inci kolyenden onun sen olduğunu anladım. Kısa bir şoktan sonra seni kaldırmaya çalıştım. Yanındaki çocukta insanlardan yardım istiyor seni uyandırmaya çalışıyordu. Çok kötü olmuştu. Hastaneye kadar bizimle geldi biraz yanında durdu ve kim olduğunu öğrenemeden gitti. Doktor aşırı stresten dolayı bayıldığını söyledi, iki gündür de yatıyorsun."

Ne yani ben cidden iki gündür uyuyor muydum bu yatakta? Peki tüm o olanlar Burak'ın evime gelişi, konuştuklarımız, öpüşmemiz hepsi bir rüyadan mı ibaretti? Bu da demek oluyordu ki Burak'la hâla aramız açıktı ayrıca birbirimize de açılmamıştık.

"Bütün olanlar bundan ibaret. Hadi ama iki gündür bir şey yemiyorsun, artık yesen iyi olacak." Kendimi çok iyi hissediyordum ama bir boğa gibi de acıkmıştım. Önümdekileri bitirdikten sonra Burak meselesiyle ilgilenecektim. Ama önce yemek...

*****

Burak

"Bir şeyler ye artık Burak!" Kerem önümdeki tabağı bana doğru ittirip duruyordu. İştahtan tamamiyle kesilmiştim. Bu durumda nasıl yemek yiyebilirdim ki? Çisil hiç aklımdan çıkmıyordu. Onu en son hastanede görmüştüm sonra da onu o hasta yatağında her ne kadar istemesemde bırakmıştım. Bırakmak zorundaydım sonuçta onca olanlardan sonra hiç bir şey olmamış gibi davranamazdım.

Elim her an telefonumda Çisil'in numarasına gidiyor aynı hızla geri dönüyordu. İçim paramparçaydı. Hastanede ki görüntüsü aklıma her geldiğinde bir kez daha ölüyordum. Çisil artık eve gelmiş olmalıydı. En yakın zamanda onunla bu konuyu konuşacaktım. "İster ye ister yeme, sen bilirsin. Daha fazla ısrar etmeyeceğim." "Canım istemiyor Kerem. İçim almıyor. Ne yaptı bana böyle o? Onu tek bir an bile aklımdan çıkaramıyorum. Onu hastanede öyle bıraktığım için de kendime her an daha fazla kızıyorum."

Sonunda içimdekileri birine anlatabilmiştim. Az da olsa kendimi rahatlamış hissediyordum. Çisil'le konuştuğumda taşlar tamamıyla yerine oturacaktı. "Üzme kendini bu kadar, birkaç güne konuşur birbirinizi anlarsınız. Hatta bugün git hemen konuş. Kendine de Çisil'ede yazık ediyorsun. Anlat kurtul, onunda sana karşı boş olmadığına eminim ben." Düşünecektim bunu. Bir türlü cesaret edemiyordum onunla konuşmaya. Ama eninde sonunda konuşacaktım zaten. Bugün konuşamazdım en azından yarına kadar beklemem lazımdı.

"Benim artık gitmem gerek. Okulla ilgili biraz işim var. Sen de eğer yemekleri yemeye karar verirsen ye yok eğer yemiyorsan da daha fazla bu masada böyle oturmana gerek yok. Yemezsen topla ama." Boş boş Kerem'e bakıyordum. Aklımı bir şeye veremiyordum ki.. Montunu tüm çabaları sonunda askıdan kurtardı. Giydi ve kapıyı açıp gitti. Bardağımdaki kalan son kolayı da kafama diktim ve masadan kalktım.

*****

Çisil

Özlemiştim onu. Hem de çok.. Eğer onun gülüşünü bir kere gösterseler bana, her şeyimi feda etmeye hazırdım. Aramıyordu da son 1 saat içinde ekrana o kadar çok bakmıştım ki şarjım yarıya inmişti. İdil'se 2 saat kadar önce gitmişti. Ben bayıldığımda Burak beni hastaneye kadar yalnız bırakmamış, sonrasındaysa gitmişti. Gururu aşkımıza engel oluyordu. Ne vardı sanki yanımda kalsaydın, gitmeseydin? Güneş batmasıyla birlikte odama kasvet çökmüştü.

Aynı rüyamda da gördüğüm gibi bütün herşeyi Burak'a anlatacaktım. Bu sefer bayılma değil dünya bile bana engel olamayacaktı. Onu aramak isteyerek telefonumu elime aldım ama parmağım tam isminin üzerine geldiğinde kendimde arayacak gücü bulamadım. Kapı çalındı. Burak' mıydı yoksa? Dayanamamış gelmiş olmalıydı. Elimdeki telefonu yatağın üzerine fırlattım ve koşar adımlarla kapıyı açmaya gittim. Büyük bir hevesle açtığım kapıda Burak değilde karşımda kuzenim Arda'yı görünce bir an somurttum. Ama hiç vakit kaybetmeden ifademi toparladım ve yüzüme ikna edici bir gülümseme yerleştirdim.

Arda'ya kesinlikle İdil haber vermiş olmalıydı. Zaten İdil Arda'yı gördüğünden beri ona karşı boş olmadığını anlatmıştı bana. Elinde çiçeklerle onu içeriye davet ettim. Kapıyı kapattım ve peşinden salona ilerledim. "Hoşgeldin, Arda." "Hoşbulduk." diyerek yanıtladı ve televizyonun karşısındaki koltuğa kendini bıraktı.

"Nereden öğrendin diye sormayacağım, İdil'in söylediğini biliyorum." diyerek karşısına oturdum. "Şimdi nasılsın?" diye bir soru yöneltti bana. Burak olmadan tam iyi sayılmazdım aslında ama bunu tabi ki ona söyleyemezdim. Yüzüme tatlı bir gülümseme yerleştirdim. "Şimdi daha iyiyim ya. Bu arada sormayı unuttum ne içersin?" Bakışlarında ki anlayışı görebiliyordum. "Saol Çisil hiç zahmet etme hem ben oturmaya gelmedim. Seni götürmeye geldim." Nereye götürecekti ki beni? Şaşırmış bir halde ona bakıyordum.

"Biraz hava almak sana iyi gelir diye düşünmüştüm. Evde sıkılmışsındır." Gülümsedim. "Aslında doğruyu söylemek gerekirse bende evde durmaktan çok sıkılmıştım. İyi olur." Montunu aladı ve ayağa kalktı. "E hadi o zaman gidelim." Bende ayağa kalktım. Beraber dışarıya çıktık.

*****

Burak

Kendimi Çisil'in sokağında bulmuştum. Bir gün daha sabredememiş gelmiştim. Ne kadar erken olursa o kadar iyi olacaktı. Çisil'in evinin önüne yaklaşmıştım ki Çisil kapının önünde belirdi. Sadece Çisil değil yanında tanımadığım bir adam da vardı. Merak ederek ne yapacaklarını izlemeye koyuldum. Kalbime bir ağrı daha saplandı. Çisil'in yanındaki adam Çisil'in koluna girdi ve kahkahalar eşliğinde yürümeye başladılar.. Bu da ne demek oluyor şimdi??

Arkadaşlar bölüm hakkında neler düşünüyorsunuz? Bir sonraki bölüm hakkındaki tahminleriniz neler? Vote ve yorumlarınızı bekliyorum. Sizleri çok seviyoruzz. :)
Not: Bundan sonraki bölümler en az 20 voteden sonra gelecektir

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Mar 10, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

GÜÇ'süzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin