Kahve Taşıyorr...

165 51 10
                                    


Arkadaşlar farkındayım bölüm çok gecikti ancak bu aralar yoğun bir dönem geçirdiğimiz için ancak fırsat bulabildik. Beklediğinize değeceğini düşünüyorum.

Çisil

Başım inatçı bir şekilde ağrıyordu. Üstelik bu ağrı başımla da kalmıyor kulaklarıma kadar uzanıyordu. Kendim de gözlerimi açacak kuvveti bulamıyordum, üstüne üstlük nerede olduğum hakkında da hiç bir fikrim yoktu. En son yaşadıklarımı anımsamaya çalıştım. Kantinde Burak'ı görmüştüm ve konuşmak için yanına gitmiştim.

Burak'la konuşuyorduk ve sonra, hımm sonrasını hatırlayamıyordum işte. Peki ya sonra ne olmuştu? "Çisil beni duyabiliyor musun?" Bu Burak'ın sesiydi, artık gözlerimi açma dürtüme daha fazla karşı gelemeyerek gözlerimi yavaşça açtım. Her şey çok bulanıktı, görüntülerin netleşmesi birkaç saniyemi almıştı.

"Çisil." Burak karşımda dikilmiş bana bakıyordu. "Neredeyim ben?" Burak gülümsedi. " Hastanedeyiz canım sakin ol. Okulda bayılınca biz de seni hemen buraya getirdik." Demek ki bayılmıştım ha! Peki Burak'a onu sevdiğimi söyleyebilmiş miydim? Bir tek bunu hatırlayamıyordum. "Nasıl hissediyorsun?" Burak masaya uzanarak cam sürahiden suyu doldurdu. "Be- Ben şimdi daha iyiyim."

Yatağımda doğruldum ve Burak'ın kibarca uzattığı suyu aldım. Susuzluktan dilim damağım kurumuştu, su gerçekten de çok iyi gelmişti. "Doktor Bey'de sen uyanmadan biraz önce çıktı odadan. Bir şeyinin olmadığını söyledi" Kahve gözleriyle beni süzüyordu. "Tansiyonum düşmüş olmalı." "İyiysen gitmemiz de bir sakınca yok o zaman. Gerçi evinin nerde olduğu hakkında da bir fikrim yok, Küçük Hanım." Sırıtıyordu alçak. Yataktan kalktım ve ayakkabılarımı giydim. "Senin için üzgünüm ama ben evimin yolunu biliyorum. Bu arada Burak ben sana bayılmadan önce -" İyice saçmalamaya başlamıştım. Bodozlama soracak değildim ya çocuğa, 'Burak seni sevdiğimi söylemiş miydim diye.'

"Bayılmadan önce ne?" Dudağı yukarı kıvrılmış tavırlarımı ölçüyordu. Ya da bana öyle geliyordu. Tabii canım bana öyle geliyordu. Söylememiştim nereden bilecekti ki? " Boşver ya önemli bir şey değil." Koltuktan kalktı ve önce benim montumu giymeme yardım etti sonra da kendi montunu giydi. Koluma girdi ve kapıya doğru yürümeye başladık. Tam kapıdan çıkarken kulağıma o sihirli sözcüğü fısıldadı. "Ben de seni çok seviyorum prenses!" Aklıma şaşıyım söylemiştim tabi, benim ağzımda bir şey durur muydu?

*****

Burak taksinin ücretini ödedi ve arabadan indik. Apartmanın siyah kapısına geldik. Beraber binaya girdik ve giriş kattaki soldaki ilk daireye yöneldik. Çantamı açarak içinde kapının anahtarını bulma macerasına giriştim. Elimi çantaya beşinci daldırışımda anahtarı bulma sevincini yaşadım. "Acelesi yok daha zamanımız vardı." Burak sırtını kapıya yaslamış saatine bakıyordu. "O kadar da kötü değildim, daha uzun aradığım zamanlarda olmuştu, sen düşün!" Burak şaşkın şaşkın bana bakıyordu. İçimde şu an burnunu sıkıp ona kocaman bir öpücük bırakma arzumu bir kenara bırakarak sonunda kapıyı açtım.

İçeri girdim ve kapıda bekleyen Burak'a anlamsız bakışlarımı yönelttim. "Kimi bekliyorsun? Gelsene." "Ben girmiyim ya, gitsem daha iyi olacak." Böyle de tatlı ve düşünceli bir adamdı işte. Gerisini siz düşünün... "Ya hayır gel." der demez Burak'ı kolundan tuttuğum gibi içeriye çektim. "Sadece bir kahve içeriz diye düşünmüştüm. Hem ilk karşılaştığımız gün de ben ısmarlayacaktım ama sen aldın. Korkma seri katil değilim." Son sözümden sonra kahkahayı basmıştım. "Bakıyorum da çabuk iyileşmişsiniz hanım efendi." "Sen otur istersen kafana göre bir yere, ben kahveleri hazırlayayım." Tam oturuyordu ki oturmasına engel oldum. "Ya da bu hasta ve yorgun bayan için şu montları askıya asmak istersin." "Olur." dedi mükemmel adam. "Askı nerede?" diye bir soru yöneltti bana. "Benim odamda, bu arada benim odamı sen sormadan ben söyleyeyim. Sağdan ikinci oda."

Dişilik marifetlerimi göstermek için kahve yapmaya koyuldum. Tabi ki işe kettle' a suyu koymakla başlayacaktım. Ne yani benden büyük bir şey yapmamı beklemiyordunuz herhalde? Kettle tam çalıştırmıştım ki Burak mutfağın kapısında göründü. Sırıtarak beni izliyordu. "What?" Arkasında sakladığı bilekliğini gösterdi. "Bunu senin odan da buldum." Bilekliği kahve içtiğimiz gün yere düşürmüştü ve ben de fark ettirmeden cebime koymuştum.

Başucumdan hiç ayırmamıştım. "Şey ben onu sana verecektim." Yavaş yavaş üstüme doğru geliyordu. "Tanıştığımız ilk gün düşürmüştün." "Hıhı" Bu arada aramızdaki mesafe burunlarımız birbirine değecek kadar yok denecek kadar azalmıştı. Heyecandan kalbim küt küt atıyordu, sanki yerinden çıkacakmış gibi. "Kahve, kahve taşacak." Geriye doğru kaçmıştım. Biliyorum bahanem çok saçmaydı ki bunu Burak'ında söylemesi fazla uzun sürmedi. "Çisil su kettle' da, hatırlatırım. Nasıl taşmasını bekliyorsun?" "Belki su kettle dan taşar, olamaz mı?" Yalanımı destekleyecek başka bir bahane bulmaya çalışıyordum.

"Ben içeriye geçiyorum o zaman." diyerek mükemmel gamzeli adam ufuktan kayboldu. Kahveyi yaptım ve elimde kupalarla salona döndüm. Kupalardan birini Burak'a uzattım ve yanına oturdum. Terlemeye mi başlamıştım yoksa bana mı öyle geliyordu? Aslında oda terletecek kadar sıcak değildi. "Çisil her şey mükemmel ama hâlâ merak ettiğim bir şey var." Neyi merak ediyordu? Beni şaşırtmayı çok iyi başarmıştı.

"Neyi merak ediyorsun?" Derin bir nefes aldı ve devam etti. "Ahmet Hoca. Onun seninle o gün, o şekilde ne işi vardı?" Soru tam tamına bin puanlıktı ama eğer o gün beni dinleseydi, gitmeseydi ona analatacaktım. "O gün sana söyleyec-" Sözüm yarıda kalmıştı. "O gün anlatamadın ama şimdi artık anlat lütfen." En güzel bakışlarıyla bakıyordu bana. Sanki kaybederse bir daha hiç bulamayacağı değerli bir şeymişim gibi. Korkarak..

"Ahmet Hoca aslında benim öz babam Burak." Sonunda söyleyebilmiştim gerçekleri, olanları. Beni en çok da onun beni yanlış anlaması ve çekip gidişi yaralamıştı. Kanıyordu ve eğer anlatamasam Burak'ı bir daha göremeseydim onun kokusunu bir daha alamasaydım kanamaya devam edecekti. Burak'ın şaşkınlıktan ağzı açılmış olmasına karşın bir rahatlama hissiyle tuttuğu nefesini bıraktı. "Özledim." "Biliyorum Burak çok şaşırdın ama-" Ne özledim mi dedi kimi özledi, beni mi özledi, nasıl özledi? "Ben-" Konuşmama fırsat bırakmadan dudaklarıma yapıştı. Allah'ım sana geliyorum!!

Arkadaşlar bölüm hakkında neler düşünüyorsunuz? Vote ve yorumlarınızla bizi yalnız bırakmazsanız çok mutlu olurum. Bu arada bölümler haftalık gelecektir. Sizi çok seviyorum.
Not: medya Çisil

GÜÇ'süzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin