media: alyaAlya. İsmimin anlamı yüksek demek oysa ki ben kendimi hiç de yüksek hissetmiyorum. hayır yani annemlere de üzülmüyor değilim, onlar isimlerin anlamına bakarak ben doğmadan önce upuzun bir kız istedikleri için adımı alya koymuşlar oysa bide bana bak. Zaten 1.60 boyumla herkes dalga geçiyor. Keşke hayatımı kendi isteklerime göre düzenleyebilseydim. Eğer şansım olsaydı öncelikle boyumun uzamasını sağlardım ama ne yazık ki şuan ben neysem gelecekte de oyum; dersleri hiç düzelemeyen, hiçbir zaman doğru kişiyle sevgili olamayan, hep yanlış kişileri seçen, 1.60 boyunda bir kızım ben. Yüzümü çevreleyen kahverengi saçlarıyla uyum içerisinde olan gözlerim kendimde beğendiğim tek şey diyebilirim.
Okuduğum okul tek kelimeyle harika. Aslında daha önce kendi puanımla kazandığım lise de çok gösterişliydi ama daha ikinci dönemimi tamamlayamadan atılmıştım. O konu fazla karışık aslında ama şimdi ayrıntıya gerek yok. Hem bu okula gelmek işime gelişti çünkü yarıyıl tatilinde çıkmaya başladığımız sevgilim de bu okulda okuyor. Eski okulumu bıraktığım için değil de orada birlikte lise hayalleri kurduğumuz yakın arkadaşım Yeşim'i bıraktığıma çok üzüldüm. Onunla ilkokul 1'den beri yakın arkadaşız ve gerçekten çok sevdiğim bir arkadaşım. En azından okulda birlikte takıldığım birkaç arkadaşım var. Onlar olmasa ben asla zeka seviyeleri inanılmaz derecede üst düzeyde bulunanların olduğu bu yeni liseye kolay kolay uyum sağlayamazdım. Aslında ben bu okula nasıl yazıldığımı bile bilmiyorum. Büyük ihtimalle her gün para saçan babam beni düşünüp paralarının bir kısmını kendini utandırmaktan vazgeçemeyen kızının iyi bir eğitim alması için okula yatırmaya karar vermiştir. Aman zaten o adamın ne yaptığı umurumda değil. Neyse şuan takıldığım kızlardan olan Beren ve Ada aynı okuldan gelmişler, Defne'yle Yaren ise eskiden tanışıyorlarmış. Dördü beni aralarına aldıkları için mutluyum. Zaten her türlü burada da yeni arkadaşlar bulacaktım ama onların beni bulması kolaylık sağladı. Eğer onlar olmasaydı ya gözüme kıstırdığım kişilerden birkaçına yanaşıp arkadaş olacaktım -ki çok saçma buluyorum bunu- ya da Anıl ve arkadaşlarıyla takılacaktım. Zaten müdür bana okulu gezdirmesi için Anıl'ın arkadaşlarından bazılarını görevlendirmişti ve ben daha o anda ikinci seçeneği elemiştim çünkü yanıma gelen iki kız da tam sürtük tipliydi, hem kulak çınlatarak hem de ağızlarını yaya yaya konuşmaları sayesinde ilk günden kulaklarım içine edilmişti, gelen erkek ise hem yavşak hem de odunlukta üstüne yoktu. Onların Anıl'ın arkadaşları olduğuna ilk başta ne kadar inanmasam da ertesi gün Anıl'ı onların yanında gördüğümde anca ikna olmuştum.
Okula başlamamın üzerinden henüz iki hafta geçmesine rağmen okula alışmıştım ve bu benim okulu veya dersleri sevdiğimi göstermiyor. Neyse ki pazartesi sendromu yaşamıyorum çünkü pazartesi günkü derslerimizin neredeyse hepsi branş ders. Ancak gariptir ki ben çok farklı bir günün sendromunu yaşıyorum, ve benimle birlikte sınıf arkadaşlarımın da bu günün sendromunu yaşıyorlardır büyük ihtimalle. Ve işte yine o gün. Salı günü. En nefret ettiğim derslerden oluşan bu günü daha yaşanılabilir kılan tek şey çıkışta Defnelere gidecek olmamız. Ama bugün bir terslik var ve ben bu iğrenç günde bunu kaldırabileceğimi sanmıyorum. Nereden anladığımı sorarsanız benim altıncı hissim çok kuvvetlidir benden söylemesi.Saat öğleye geldi ancak hala daha kızlardan birini görmedim. Günüm sıkıcılaşmaya ve berbatlaşmaya devam ediyor; bütün gün boyunca kimse benle konuşmadı, konuşmaya çalıştıklarımsa benden kaçarcasına uzaklaştı. Bu insanların sorunu ne? İçimden derste olmamasını dileyerek Yeşim'i aradım. Şansıma telefonu açtı.
"Alo. Alya iyi misin."
"İyiyim Yeşim. Sana bir konuda danışmam gerek."
"Seni dinliyorum."
"Ya bizim okuldaki herkes bana farklı davranıyor. Üstelik hiçbir şey yapmamama rağmen. Sence ne olmuş olabilir?"
"Bi dakka bi dakka. Önce herşeyi sakince ve ayrıntılarıyla anlat."
"Ya bak şimdi. Sabahtan beri ne kızları ne de Anıl'ı gördüm. Ondan sonraysa kimle konuşmaya çalışsam ya benden kaçtı ya da basit cevaplarla geçiştirdiler. Zaten son zamanlarda moralim bozuk. Ben de ne yapacağımı bilemediğimden seni aradım"
"Tamam tamam. Yani ortada kesin birşey yok ama sen sadece şüpheleniyorsun"
"Aynen öyle"
"Bana soracak olursan şu takıldığın yeni kızlara dikkat et derim. Çünkü onların tavırlarında beni rahatsız eden şeyler var."
"Tamam hadi görüşürüz"
"Görüşürüz"
Ve böylece sonuca varmak yerine kafama birsürü soru daha ekleyen bir telefon görüşmesini bitirmiş oldum.Bana ölüm gibi gelen iki cebir bir tarih ve iki tane de ingilizce dersinden sonra kafamı gömdüğüm sıramdan kaldırabildiğimde ne kızların ne de Anıl'ın gelmemiş olduğunu gördüğümde hayal kırıklığına uğradım.Okul çıkışı kızları bulmayı ümitleyerek gözlerimle bahçeyi taradım ancak kimse yoktu. Sanırım eve gitmem, yalnızlık ve can sıkıntısı içinde bu günün sıradanlığında boğulmam ve böylece klasik bir "salı günü" geleneğini gerçekleştirmem işten bile değildi. Her ne kadar sinirlensem de onları merak ettiğimden Ada'yı aradım. Telefon dördüncü çalışta da açılmayınca herhalde açmayı düşünmüyor diye telefonu kulağımdan ayırdığım anda telefondan Defne'nin sesi geldi.
"alo alya noldu?"sesi çok uykulu geliyordu ama pek aldırış etmedim.
"kızım sabahtan beri neredesiniz siz ya öldüm meraktan"
"ya şeyy........ ım..."
"tamam anlaşıldı söylemiceksin bari Ada'nın telefonunun sende ne işi var onu söyle"
"ha o.. Ada içerde uyuyordu da telefon çalınca da ben açtım uyanmasın diye"
"tamam tamam. birdaha beni böyle meraklandırmayın sakın. bu arada içerisi neresi?"
"Annem çağırıyor sonra açıklarım. görüşürüz" off çok merak ettim ama ya off. noldu ki acaba hepsi birlikte ve uykusuz. Ama bunlarda beni meraktan öldürtmese olmuyor dimi yani.
Defne
Telefonu zar zor kapatabilmiştim. Henüz yeni tanışmamıza rağmen hemencicik kaynamıştı aramıza, gerçi sorun olduğunu bu kadar da çabuk anlayacağını tahmin etmemiştim. Ellerimle gözlerimi ovuşturduktan sonra kahvemin çoktan soğuduğunu düşünerek kendime yeni bir kahve yapmaya gittim.
Evet, Adaların evindeyim ve şu anda kendime ve yeni uyanmış Beren'e kahve hazırlamakla meşgulum. Beren benim sesime uyanmış ve yanıma gelmişti. Onunla Alya'ya Ada'nın babasının durumunu söyleyelim mi yoksa söylemeyelim mi tartışıyorduk.Benim için farketmez iki türlü de ama bence daha bu kadar yeni tanıştığımız birine bu kadar güvenmek de yanlış geliyor. Tamam Alya çok iyi bir kız ama bence emin olmalıyız. En iyisi buna Ada'nın karar vermesi olucaktı sanırım. Zaten karşımda 'söyleyelim nolcak ki' diye bağıran Beren sayesinde o da yakında uyanırdı.Beren saniyesinde ısınmıştı Alya'ya. Onu ilk defa biri hakkında önyargısısz bir biçimde birini tanımaya çalışırken görmüştüm.Beren hiç kimseyle geçinemeyen bir tiptir ama gariptir ki Alya'ya bayıldı.
Ahan da geldi. Demiştim ben bu kızın bağırmalarına katlanamayıp uyancak diye ama beni dinleyen yok. Neden?Çünkü kendi kendine konuşuyorsun. Sus bir kız geldi hala konuşuyor. "Nasılsın bakalım dinlenebildin mi ?"diye sordum. O ise sadece başını sallamakla yetindi. Sonraysa aklına aniden gelmiş gibi "kime ne söylemeyi planlıyorsunuz?"dedi. Beren her zamanki gibi konuya bodoslama dalıp "Alya bizi çok merak etmiş, senin durumunu ona söyleyelim mi"dedi. Ada sanki bunu duymayı bekliyormuş gibi fazla tepki vermeyerek sadece kafasını kaldırdı ve biraz düşünür gibi yaptıktan sonra derin bir nefes aldı ve" iyi, olur "dedi. Düşünür gibi yaptı dedim çünkü düşünmeye çalışsa bile beyninin onu engellediğini biliyordum. Doktorunun böyle zamanlar için verdiği ilaçlar aklıma gelince koşarak çantama gittim.
********
Alya
Çantamı sırtıma geçirirken bir yandan da kulaklığımla boğuşuyordum. En sonunda kulaklığımın düğümlerini çözmek yerine tam ortasından sıkı ve güzel bir düğüm attım ve sonunda kulağıma taktığımda yamulmasını engellemiş oldum. Ev bizim okula çok yakın olmasa da babamın okula içinde beni bekleyen şoförlerle birlikte gönderdiği o lüks arabalara binmek yerine eve yürüyerek gitmek daha mantıklı geliyor. Canım sıkıldığı için yolu ara sokaklardan dolandırmaya karar verdim.Ancak daha iki sokak öteye gidebilmiştim ki gördüğüm şey karşısında resmen yere mıhlandım. Karşımdaki kafede Anıl'ı bir kızın yanında otururken gördüm. Ancak kız arkasını döndüğünden bitürlü yüzünü göremiyordum.
"Belki sadece arkadaşıdır, belki aralarında bişey yoktur" diye düşündüm ancak ben bile kendi düşüncelerime inanmıyordum. Zaten birkaç dakika sonra olan oldu. Anıl, Anıl'ım eğildi ve kızı dudaklarından öptü. Bir gün önce bana seni seviyorum mesajları yollayan sevgili Anıl'ım beni aldatmıştı. Belki de bu ilk değildi. Yani ilk olsa bu kadar rahat olamazdı okul çıkışında okula bu kadar yakın bir kafede. Artık Anıl yoktu. Bitmişti. Zor olsa da birkaç saniye mantıklı düşünüp bir sonraki hamlemi planlamam ve öcümü almam gerekiyordu. Ancak bu durumda mantıklı olmak benim için gerçekten kolay bir iş değildi. Neyse ki birsüre sonra aklımı toplayıp düşünmeye başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BELA
Teen Fiction" Yaralar sahiden kapanır mı bir gün ?" Ona söylediğim bu laf boşa atılmış ve umutsuzca cevaplanmayı bekleyen sorudan ziyade bir yakarıştı. Sustu. Sustum. "Anlatmak ister misin?" dedi usulca. "Neden anlatayım ki." "Doğru, ben kimim ki bana anlatac...