Sabah kalktığımda okula geç kaldığımı fark ettim. Hemen formalarımı giydim. Aman Tanrım! Bu etek, dün bu kadar kısa mıydı? Eğer öyleyse ben nasıl fark etmedim. Eski okulumdaki etekten bile daha kısaydı bu. O embesil çocuğun bana neden sürtündüğü şimdi anlaşılıyordu.
Nihayet evden çıkabilmiştim. Yürüyerek yetişemeyeceğimi bildiğim için taksiye bindim. 15 dakikalık bir süre içinde okula ulaşabilmiştim.
Okul binasından içeri girdiğimde, herkesin bir panonun önünde toplandığını gördüm. Abbigail de o topluluğun arasındaydı. Ona ne olduğunu sormadan "Seçmeli sınıflar açıklanmış. Herkes kendi sınıfına bakıyor." diye açıklamada bulundu. Listeye baktığımda sınıfımın 12-H olduğunu gördüm. Abbigail'in sınıfı ise 12-D idi. Sınıflarımızı aramaya başlamadan önce, Abbigail ile öğle yemeğini dışarıda yeme kararı aldık.
Abbigail ile sınıflarımız zıt yöndeydi. Bu yüzden ayrıldık ve ben sınıfımı aramaya başladım. Koridorlardan geçerken iki kızın arasındaki konuşmaya şahit olmuştum. Esmer olan "Onunla aynı sınıfta olduğuma inanamıyorum. Umarım beni fark eder." Sarışın "Emin değilim. Onun şimdiye kadar tek gecelikler dışında hiç ilişkisi olmamış. Bence boşuna umutlanma." diğeri "Şansımı denemekten zarar gelmez. "
Bu iki kızın 'O' diye bahsettiği gizemli kişiyi merak etmiştim doğrusu.
~
Neredeyse her yere baktıktan sonra, sonunda sınıfımı bulabilmiştim. Sınıftan içeri girdiğimde az önceki konuşan kızları gördüm. Bu kızlar ne ara sınıfa gelip oturmuştu? Bacaklarının kısa olmasına rağmen hızlı yürüyorlardı. Birden konuşmaları aklıma geldi. Demek ki şu gizemli çocukla aynı sınıftaydık.
Sınıfa şöyle bir göz gezdirdikten sonra sadece iki sıranın boş olduğunu fark ettim. En arka sıra ve o arka sıranın bir önü. Arkada oturmayı sevmezdim ama mecburen sondan ikinci sıraya oturacaktım. İşte geç gelmenin zararları. Sıraya geçip oturdum ve dersin başlamasını bekledim.
Zil çaldığında ögretmen içeri girdi ve kendini tanıtmaya başladı. Derse başlamak üzereydi ki tam o esnada birisi kapıyı çalmadan sınıfa girdi. Aniden bütün gözler gelen kişiye dönmüştü. Ona baktığımda... Aman Tanrım! Bu çocuk aynı Tanrılara benziyordu. Böyle mükemmel insan mı olurdu? Kızların bahsettiği çocuğun kim olduğu anlaşılmıştı. Çünkü okulda böyle kusursuz birine daha önce hiç rastlamamıştım.
Gözlerimi alamadığım çocuk, özür dileme gereği duymadan arkamdaki sıraya oturdu. Sanki öğretmen buna alışkınmış gibi bir şey söylemeden ders anlatmaya başladı. Ders psikoloji olduğundan, empati ve yararlarını işliyorduk. Ancak derse bir türlü odaklanamıyordum. Çünkü nefesi sürekli enseme çarpıyordu. Tenimde hissettiğim nefesi, hem rahatsız ediyordu hem de gıdıklıyordu. Bu eziyet ders boyunca sürdü ve ben de bu işkenceyi düşünmemeye çalıştım ancak bir faydası olmamıştı.
Teneffüs zili çaldığında nihayet bu eziyet bitmişti. İlk işim kendimi sınıftan dışarı atmak oldu. Bu arada bir çift yeşil gözün üzerimde olduğundan habersizdim.
Sınıftan çıkmıştım çıkmasına da tek başıma ne yapacaktım? Abbigail'in hangi sınıfta olduğunu bile bilmiyordum. Doğrusu onu aramaya üşeniyordum. Bu nedenle sınıfa geri dönmekten başka çarem yoktu. Yavaş adımlarla sınıfa geri döndüm.İçeri girdiğimde sınıftaki bütün kızlar o çocuğa odaklanmıştı. O ise gözlerini kapayarak kimseyi umursamadığını açıkçası belli ediyordu. Yerime oturup öğretmeni beklemeye başladım. Bu öğretmenin bir türlü geleceği yoktu. Ben de dersin başlamasını beklerken, telefonumu çıkarıp gelen bildirimlere baktım. Finn'in bana gönderdiği arkadaşlık isteği, Abbigail'in öğle yemeği yiyeceğimiz kafenin adresini attığı mesaj ve eski okulumdaki arkadaşlarımın kurduğu whatsapp gruplarından gelen mesajlardan başka bir şey yoktu. "Samantha."