Bazılarında tarifi zor bir hüzün, bazılarında buruk bir tebessüm, bazılarında da sade bir gülümseme. Ama hepsinde farklı bir hikaye.
Etrafımı izleyerek ilerliyordum dostlarımın yanında. Bugün okulun son günüydü. Koskoca 8 ay nasılda geçmişti hızlıca. Bitmesini istemediğimiz zamanlarda sudan hızlı geçen zaman, istediğimiz zamanlarda geçmek bilmiyordu. Galiba buna da zamanın oyunu deniyordu. Bugünü hep sevmişimdir, ama bugün biraz hüzünlüyüm sanki. Bitmesini istemiyorum bugünün. Bitince beni güldüldürüren, yanlarında mutlu olduğum dostlarımdan ayrılacaktım çünkü.
"Eee Elvan hanım bugün ne yapmak istersin? Gün senin!"
Ah benim koca gönüllü Kuzey'im. Ne kadar dışardan umursamaz biri gibi görünsede, içimizde en düşüncelimizdi o. Bugün benim buradaki son günümdü ve bunuda düşünerek beni mutlu bir şekilde göndermeyi amaçlamıştı büyük ihtimalle.
"O zaman akşam dışarıdayız. Nereye gidelim?"
Benden bir fikir çıkmayacağını bildiği için Mine benim yerime konuşmuştu ve emindimki nereye gideceğimizi bile ayarlamıştır çoktan. Sadece laf olsun diye sormuşdu. Konuşurken çoktan kantine gitmiş oturuyorduk. Kuzey içecek birşeyler getirdiğinde Mine en heycanlı ses tonuyla konuşmaya başladı.
"Akşam Kuzey'in amcasının kafesine gidelim. Ne zamandır kısmet olmadı. Açılışınada gidemedik. Akşam'da hayırlı olsuna gidelim diyorum. Siz ne dersiniz?"
Kuzeyin amacası Selim, bizim aile dostumuzdu ve aynı zamanda da annemin çocukluk arkadaşı. Kuzey'in babasının ailesi ile komşularmış eskiden. Selim abi ile daha yakınmış annem lise çağlarında. Annem evlenip ben doğduktan 3 yıl sonra Muğla'dan taşınıp, Sakarya'ya gelmişiz babamın işi için. Selim abi insan sarrafı gibidir âdeta. İnsanı tek bakışıyla etkileyen ve bunun yanı sıra tek bakışıyla insanları çözebilen biriydi benim gözümde. Yada ben fazla seviyodum onun bu huyunu. Abartıyordum belki ama en azından benim için öyleydi. Ne zaman canım sıkkın olsa, soluğu hep onun yanında almışımdır. Gizli sığınağım gibi bir şeydi. Mine söylemese bile ben zaten gidecektim yanına. Onunla konuşmak ruhumu okşuyordu. Ne zaman onunla konuşsam yamulmuş hayat yolumu düzeltiyor ve daha sıkı tutunuyordum hayata. Ve ne zaman vazgeçmeye yeltensem hep aynı sözü söylerdi. Bu söz beni daha da güçlü kılıyordu hayat savaşlarına karşı.
"Asla ama asla vazgeçme hiçbir şeyden. Eğer sen vazgeçersen, mutaka hak etmeyen biri kazanacak. Ve sen daha çok üzüleceksin küçüğüm..."
Öyleydi, ben vazgeçtiğim zaman elbette biri kazanacaktı ve buda hak etmeyen biri olacaktı. Çünkü vazgeçilen şeyler herzaman sevilen, elde edilemeyen şeylerdi ve sen ne kadar iyi olursan ol o kadar düşmanın vardır. Seni hep köşeden izleyen ve vazgeçtiğin anda kazanacak olan düşmanlar. Bende asla vazgeçmiycem. Ne olusa olsun asla hiçbir şeyden vazgeçmiycem. Sevdiklerim ve beni sevenler için...
Mine kaşlarını çatmış bir vaziyette bakıyordu bana. Sanki bir şey sormuşta cevap bekliyor gibiydi. Bende kaşlarımı çatıp kafamı salladım ne olduğunu sorarcasına.
"Canım sen bizi dinlemiyorsun. Bir şey mi oldu?"
Mine sözünü bitirip bana yaklaşarak elini koluma koyup güç vermek ister gibi sıvazladı. Aslında hiç birşeyim yoktu sadece.... Bilmiyorum.... Koskoca bir bilinmezlik ve karmaşıklık doluydu içim. Bir şekilde rahatlamaya ihtiyacım vardı.
"Hayır."Gülümsedim iyi olduğumu belli eder gibi. "Sadece bugün gideceğim için biraz üzgünüm." diye devam ettim yüzümdeki gülümseme solmadan.
"Sıkma canını bu kadar. Belki tatilde senin yanına geliriz kim bilir. Şimdi, asma suratını bakıyım. Okuldan sonra bavullarını hazırlamaya size gider ve oradan da Selim amcanın mekana geçeriz. Biraz rahatlatır o seni."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Parçalanmış Umut Kırıntıları
ChickLitUmut, insanın en yardıma ihtiyaç duyduğu anda uzanan yardım elidir aslında. İnsan bazen yüreğindeki umudu sayesinde tutunur hayatına, tüm kırılmışlıklarını ardında bırakarak. Bazen de kaybetmeye yüz tutmuş ne varsa hayata dair geri kazanır umuduyla...