Olduğum yerden hızla fırlayıp olayların yaşandığı masaya doğru koştum. Ağladığımdan dolayı gözlerim bulanık görüyordu ve yerde uzanmış bir şekilde yatan kişin kim olduğunu göremiyordum. Elimin tersiyle gözyaşlarımı silmeye çalıştım. Hıçkırıklarımı içime hapsettim ve yere doğru eğildim. Nefesimin boğazımda sanki keskin bir bıçakla kesilmişti. Yalnızca bir gündür tanıdığım bir adam yerde yatıyordu ve sanki en yakınım, en sevdiğim insan yaralanmış gibi üzülüyordum. O olmasaydı sokaklarda kalmıştım belki de. Ona borçluydum. Eğildim. Elimi Ekin'in yanağında nazikçe gezdirirken çığlıklarım , hıçkırıklarım birer zincir olmuş boğazımdan bir alev topu misali çıkmayı bekliyordu. Göğsünün altından yaralanmıştı. Kendime daha fazla hakim olamadım. Ayağa kalktım , ellerimi yumruk yapıp orta yaşlı adamın göğsüne doğru vurmaya başladım. Ağzımdan " Her şey senin yüzünden , Allah belanı versin pislik. cümleleri nefretle dökülüyordu. Adama vururken tüm yaşadığım kötü şeylerin hıncını alıyordum sanki. "Eğer " dedim bunu söylerken yutkundum devamını getirmek bile istemiyordum. Adamın suratına tükürdüm. " Eğer senin yüzünden Ekin'e bir şey olursa bil ki sende ölürsün. " Neden bunları söylediğimi, neden yaptığımı bilmiyordum fakat bildiğim tek bir şey vardı: Bu zamana kadar hiç kimse bana böyle değer vermemişti, bir kişi bile karşılıksız yardımda bulunmamıştı. Ekin iyi biriydi. Karşılıksız bir şekilde beni kurtardı. O kötü biri olamazdı ve iyi insanlar bu şekilde kötü olaylar yaşamayı hak etmiyordu. Bitkin düşmüştüm. Bir kelime daha edecek gücü kendimde bulamıyordum. Yere yığıldım. Ambulans gelene kadar gözlerimi kapadım ve dua ettim. Yapabileceğim tek şey buydu çünkü.
Ambulans görevlileri ve çevredekiler Ekin'i olabildiğince hızlı ve dikkatli bir şekilde sedyeye yerleştirirken orta yaşlı adamın koşarak uzaklaştığını gördüm. Genç adam ise onun peşinden koştu ve gömleğinin yakasından sertçe çekerek önüme getirdi. Orta yaşlı adamın yanına eğilerek "Ambulansa bin." dedim. Ses tonum tehdit içeriyordu. Oysa ki söylediğimi yapmasa bile bir şey yapamazdım. Elimden hiçbir şey gelmezdi .Güçsüz ve bir o kadar korkaktım ben. Kendimden nefret ediyordum. Bir insan nasıl olurda hiçbir işe yaramaz, nasıl olurda tüm kötü olayları başına çekebilirdi.
Hiçbir şey söylemeden ambulansa bindik. Genç adam ve yanında ki ağlamaktan gözleri şişen genç kadın da siyah bir arabaya binerek hastaneye geldiler.
Hemşireler olabildiğince hızlı bir şekilde sedyeyi ilerletirken , doktor " Ameliyathaneyi hazırlayın." diye bağırıyordu. Ben hemşirenin arkasından koşarken genç adam , orta yaşlı adamı omuzundan ittirerek önümde ilerliyorlardı. Genç kadın ise olayların şokunu üstünden atamamış olacak ki bir anda yere yığıldı. Genç kadın benim yanımda yürüdüğü için kimse onu görememişti. Elimi ağzıma götürüp , gözlerim hafif kısık bir şekilde " Bayıldı." diyebildim.
Genç adam hızla kadının yanına geldi: "Ecrin, Ecrinim, sevgilim.. Gözlerini aç. Beni duyabiliyor musun? Sevgilim, seni çok seviyorum." daha fazla konuşamamıştı. Ayağa kalkıp yardım istedi. Hemşirelerden biri genç kadının yanına giderken, diğer ikisi sedyeyi ameliyathaneye götürdü ve kapıyı kapadılar. Ameliyathanenin önünde ki sıra sıra dizilmiş sandalyelerden birine oturdum. Başımı iki elimin arasına alarak düşünmeye başladım. Her zaman ki gibi çaresizliği damarlarıma kadar yaşıyor ve hissediyordum. En kötüsü de Ekin ölürse... Bunu düşünmek bile istemiyordum fakat o ölürse gerçekten ne yapacağımı bilmiyordum. Belki Balıkesir sokaklarında uyuşturucu tacirlerinin kurbanı olurdum, belki de sokaklarda her türlü pisliği yaparak yaşamaya çalışan zavallı insanlardan biri. Ellerimi başımdan çektim. Şu anda kötü şeyleri düşünmek yerine Ekin'in iyileşmesi için dua etmeyi tercih edecektim. Bir kitapta okumuştum. Pozitif düşünürsek pozitif oluyormuş. Hayalimizde canlandırdığımız her şeyi yaşarmışız. Bunları ilk okuduğumda bana çok saçma gelmişti fakat denemeye değerdi. İyi şeyler düşünmeye başladım. Gözlerimi kapadım. Hayal ettim. Ekin iyileşmiş, yürüyor, otelde kalmaya devam ediyoruz, birlikte güzel zamanlar geçiriyoruz, şarkı söylüyoruz, şakalaşıyoruz, hatta oyun bile oynuyoruz. Bana Balıkesir'i gezdiriyor, parklara gidiyoruz, salıncaklarda sallanıyoruz. Hayat gerçekten çok güzel...Bir anda irkilerek doğruldum. Ağzımdan "Hı." diye bir hece çıkmıştı. Karşımda duran genç adam elinde ki şişeyi bana uzatarak " Korkutmak istememiştim, sanırım güzel bir rüya görüyordun. Dudakların kurumuş bu suyu içebilirsin." dedi. Elinde ki suyu alıp bir nefeste yarısına kadar içtikten sonra "Uyumuyordum ki, rüya gördüğümü de nereden çıkardın?" diye sordum. "Gülüyordun." dedi o da gülümsemişti. Elimle yanımda ki sandalyeye dokunarak "Buraya otursana." dedim. Hiçbir şey söylemeden oturdu. İkimizde de bulunan kasvetli havayı biraz olsun dağıtmak adına sohbeti devam ettirmek istedim. Biliyordum ki konuşmak insanları rahatlatıyor. İletişimin olumlu gücünü kullanmak gerekir diye düşünerek tatlı bir ses tonuyla "Nasılsın, Ecrin nasıl?" diye sordum. "Ecrin iyi, tansiyonu düşmüş, şimdi biraz dinleniyor. " dedi. " Sen?" dedim. "Sen nasılsın?" Yüzüme baktı. "Üzgünüm, çok üzgünüm, o şerefsiz adamla kavga etmeseydim şu anda burada olmayacaktık. Her şey benim suçum. Çok özür dilerim." dedi. Gerçekten de üzgündü ve bu mimiklerinden anlaşılıyordu. Elimle hafifçe omzuna dokundum. "Üzülme, o şerefsizi polisler göz altına aldı. Ekin' de iyi olunca eskisinden daha mutlu olacağız." Bunları söylerken olumsuz hiçbir ifade kullanmamaya dikkat ettim. Çünkü benzer benzeri çeker. Olumsuz düşünceler de olumsuz olayları çekiyor. Tamamen pozitif düşünüyordum. Ekin iyi olursa bile demedim, direkt Ekin iyi olunca ifadesini kullandım. Çünkü biliyordum Ekin iyileşiyor. Yüzünde tatlı bir gülümsemeyle birlikte kafasını hafifçe sallayarak "Evet, iyileşiyor." dedi. Bana doğru yaklaştı. Eliyle saçımı okşamaya başladı. Bu çok hoşuma gitmişti. Gözlerinin içine, sonra burnuna ve dudaklarına baktım. Daha da yaklaştı. Nefeslerimiz birbirine karışmıştı. Ben de saçlarını okşamaya başladım. Yıllardır o kadar üzgündüm, sevmeye sevilmeye o kadar ihtiyacım vardı ki şu anda kendimi kontrol edemiyordum, duygu kontrolü sağlayamıyordum. Dudaklarımı dudaklarına yapıştırdım. Bir yandan da elimle saçının bir kısmını tutmuştum. Öptüm. Vücudum belki de ilk kez bu kadar çok endorfin salgılıyordu.Her şey çok güzeldi, onu öpmeye devam etmek istiyordum fakat bir anda kendimi geriye doğru çekmek zorunda kaldım. Ayağa kalktım ve koşmaya başladım. "Ecrin, sakın!" diyebildim sadece.
Elleri kan içindeydi. Elinde tuttuğu cam parçasını almaya çalışırken baş parmağımla, işaret parmağım arasında kalan yer kesilmişti. Acıya dayanıksız olduğumdan "Ah!" diye inledim. Ecrin'in gözü dönmüş gibiydi. Soluk alıp vermesi hızlandı. Bir yandan elimle kanayan yeri bastırıp acımı azaltmaya çalışıyor, bir yandan da Ecrin'e sakin olmasını söylüyordum. Çığlık attı. "Yaklaşma." Öfke kusuyordu. Etraf kalabalıklaşınca daha da sinirlendiğini görebiliyordum. Genç adam Ecrin'e doğru yaklaştı ve "Sevgilim, hadi onu bana ver. Bak herkesi korkutuyorsun." dedi. "Yeter." diyerek tekrar çığlık attı, şu anda öfkeden gözü dönmüş ve sinir krizi geçiriyordu. Kimseyi yanına yaklaştırmıyordu. Elimin acısı git gide çoğalıyordu ve kanamam durmamıştı. Etrafta kısa bir süre sessizlik oluştu, "Anne." diye ağlayan birkaç çocuk ve acı bir kadın çığlığı duyulana kadar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SON TATİL
Teen Fiction" Bütün günahlarının sonucunu ödersin , eğer ki sevmekte günahsa bedelini canınla ödersin." Büyük bir heyecanla gittiği Balıkesir'in onun son tatili olacağını bilmiyordu. Her şey tatilde kaybolan bir cüzdanla başladı. Ekin'i henüz tanımıyorken on...