Şu an hostes konuşuyordu. Gözlerim kapalı olduğu için göremiyordum ama tahminime göre kemerlerimizi nasıl bağlamamız gerektiğini anlatan hareketler yapıyordu. O kadar yorgundum ki gözlerimi bile açmaya halim yoktu. Eğer yanımda oturan genç adam beni dürtmeseydi uykuya bile dalabilirdim. Miskince ve belki de gereğinden fazla halsizce kafamı kaldırıp gözlerimi adama diktim. Gerçekten çok yorgundum. Konuşmak için dudaklarım zor aralandı , sadece " Bir şey mi söyleyecektiniz ? " diyebildim.
Yanımda duran yeşil gözlü genç adam sert bir şekilde " Kemerini tak." diyerek beni uyardı.
Kaşlarımı yukarı doğru kaldırıp bana emir mi veriyorsun der gibi dik dik adama baktım. Ne kadar da kabaydı. O da ne kadar kaba konuştuğunu anlamış olacak ki az öncekinden daha yumuşak bir ses tonuyla
" Affedersiniz. " dedi.
Bende gözlerimi devirip arkama yaslandım. O kadar tuhaf hissediyordum ki , ne hissettiğime anlam bile veremiyordum. Korku mu , panik mi , heyecan mı, endişe mi ,nefret mi ,yoksa özlem mi ? Galiba ben özlüyordum geride bıraktığım 18 yılımı , yaşayamadığım çocukluğumu , annemi , yıllardır görmediğim babamı özlüyordum. Belki de duyguların en acımasızı özlemdi , özlemekti . Ben özlüyordum ve en kötüsüde özlemim yerini pişmanlığa bırakıyordu . Ve maalesef ben hayatımdan nefret etmeye hiç istemediğim bir şekilde devam ediyordum. Her zaman ki gibi kendimi düşünceler dünyasına saldım ve hayallerimden uyanmamı sağlayan bu sefer pilotun kalın sesi oldu : "Sayın yolcularımız , 127 sefer sayılı uçağımız inişe geçmektedir , lütfen yerlerinizden kalkmayınız. "
Ve sonunda gelmiştim. Balıkesir'e . Ben. Sadece Ben. Tek başıma. Başarmıştım ya da hayatımın hatasını yapmıştım. Ama ne olursa olsun artık bildiğim bir şey vardı: Gri duvarlarımın arasından çıkmıştım.
Bir an içimi çok kötü bir korku kapladı , bu başaramama duygusu gibi bir şeydi ve en kötüsü özgüvensiz Mısra geri gelmişti. Yüzümde ki gülümsemenin yerini korku alırken sağ elimi havaya kaldırıp karşıdan gelen taksiciye dur işareti yaptım. Taksi şoförüne sahildeki otellerden birine gitmek istediğimi söyleyerek arkama yaslandım. Mümkün olabildiğince düşünmemeye çalışıyordum ama bu pek kolay olmuyordu ve sürekli geride bıraktıklarımı düşünmek bana acıdan başka bir şey vermiyordu. Hayatımı bana acı veren şeyleri düşünerek geçirmekten çok sıkılmıştım .Şimdi geldiğim nokta ise benim için bir kurtuluş , yeni bir başlangıçtı.Yarım saat içerisinde bir otelin önünde durduk. Taksiciye parasını ödedikten sonra ağzım açık vaziyette arabadan indim ve oteli incelemeye başladım. Görüntüsü çok güzeldi. Kısa süre içinde heyecan ve mutluluk karışımından doğan bir duygu ile otele giren ilk adımımı attım. Resepsiyona doğru yürüdüm ve orada ki görevliye bir oda istediğimi söyledim.
" Kaç gün kalacaksınız ? " dediğinde bir anda " Bir ay." deyivermiştim. Halbuki ne kadar kalacağımı bile bilmiyordum. Görevlinin "2000TL " demesi üzerine elimi çantama attığımda cüzdanımın koyduğum yerde olmadığını farkettim. Sırt çantama , bavuluma hatta yerlere bile baktım. Fakat hiçbir yerde yoktu. Deli olacaktım. Nasıl kaybolabilirdi ki cüzdanım. Bir umut daha çantamı kurcalarken gözümden süzülen yaşlara engel olamamıştım. Kimliksiz ve parasız kalmıştım. İçimden kendime " Bravo Mısra " dedim. Hala son bir umutla çantamı kurcalarken bir elin arkamdan omzuma dokunduğunu hissettim.
Bana dokunan elin sahibini görmek için arkamı döndüğümde uçakta yanımda oturan kaba adamın yosun yeşili gözleriyle karşılaştım. Adam uçaktakinden daha nazik bir ses tonuyla konuştu: " Beni tanıdınız mı ? "
Adama evet anlamını taşıyan bir bakış attım.
"Bir sorun mu var?" Elimle çantamı kurcalamaya devam ederken "Hayır." diyerek genç adamı yanıtladım. "Bir sorun olduğunu düşünüyorum." dediğinde sinirli bir şekilde üfledim ve elimi çantamdan çekip gözlerimi adama diktim. Başım sıkıştığında ya da işler yolunda gitmediğinde genelde çevremdekilere asabi ve gereksiz ukalaca davranırım.
" Anladığım kadarıyla cüzdanınızı kaybetmiş vaziyettesiniz." dedi genç adam gözlerini gözlerime sabitleyerek. Cevap vermekle vermemek arasında gidip gelirken başımı evet manasında salladığımı fark ettim. Sohbeti devam ettirmek için bana top atarmışçasına "Kötü bir durummuş." dedi. Bende bir o kadar konuşmayı sonlandırmak istediğimi belirtir gibi yüksek sesle "Evet." dedim ve başımı başka yöne çevirdim. " Size yardımcı olabilirim." diyerek konuşmayı sürdürdü. Fakat bu sefer kararlıydım, ona cevap vermeyecektim. Bir dakikadan daha az bir sürede genç adam konuşmaya başladı. "İsterseniz ve yanlış anlamazsanız sizin oda paranızı ben ödemek isterim ama lütfen yanlış anlamayın. Cüzdanınızı bulunca geri verirsiniz. " Bir an ne olduğunu anlayamadım. Hiç tanımadığım biri bana niçin yardım etmek istesin ki diye düşündüm. Aslında adamın söyledikleri kulağıma hoş gelmişti fakat bunu belli etmeden her zaman ki Mısra yı konuşturdum. " Teşekkürler , gerek yok. Ben başımın çaresine bakarım. " dedim ve genç adam haklı bir şekilde "Peki karanlık olmak üzere geceyi nerede geçirmeyi planlıyorsunuz ? " dedi.Oflayarak başımı öne eğdim. Ne param ne de paramla gidecek bir yerim vardı. Genç adama dönerek ;
" Cüzdanımı bulur bulmaz ödeyeceğimden emin olabilirsiniz." dedim. Sanırım bu çok aptalcaydı. Ne yapıyordum ben. Bunlar gerçek miydi? Genç adama baktım. O da gülümseyerek başını görevliye çevirdi.
" İki oda alabilir miyiz ? " dedi yumuşacık bir ses tonuyla. Sesinin tonuna hiç bu ana kadar dikkat etmemiştim. Gerçekten çok tatlıydı.
Görevli "Tabi ki , kimlikleri alabilir miyim?" dediğinde hızlıca görevliye durumu anlattım ama adam kimlik olmadan oda vermeyeceği konusunda kararlıydı. Olumsuz olan her şeyi çekmek zorunda mıydım? Nine tüm kötülükler beni buluyordu. Dışarıda onlarca insan mutluluk içinde yaşarken ben neden hep üzülüyordum. Bunları düşünürken kafamı yine genç adama doğru çevirdim
Tabi ki benim kurtarıcımın aklında bir fikir vardı :
" O zaman tek oda alırız ve birlikte kalırız." dedi.
Refleksif bir hareket olmuş olacak ki bu cümleleri duyar duymaz beş parmağımın izi adamın sağ yanağında belirdi. Ama tepki bile vermemişti. Normalde arkadaşlarım bana elimin ağır olduğunu söylerler ama karşımda ki genç adam da attığım tokat hiçbir etki yaratmamıştı.
Hiç bir mimiğini oynatmadan bana cevabımı verdi :
"İyi gidin o zaman."
Genç adam gidin deyince boğazımda bir kuruluk hissettim. Gözlerim yeniden kızarmaya ve yeniden gözyaşlarım yanağıma doğru süzülmeye başladı. Ardından kafamda bir soru " Nasıl gideceğim ? "
Gidemezdim ki. Ne param vardı ne de kimliğim. Olduğum yerde kaldım. Gözlerimden süzülen yaşları silmeye çalışırken etrafımda bana bakan insanları mümkün olduğunca görmemeye çalışıyordum. Yaptığımdan pişman olduğum için daha çok ağlamaya başlamıştım. Ama içinde bulunduğum durumu düzeltmek için ağlamak yerine konuşmayı tercih etmeliydim.
"Ben çok özür dilerim. Ama aynı odada nasıl kalabiliriz ki ? "
Sesim , yeni aldığı dondurmasını elinden düşüren bir çocuğun sesi gibi çıkmıştı.
Görevli elinde bir sağa bir sola çevirerek tuttuğu anahtarı genç adama vermişti. O da bana verdi.
" Bu arada ben Ekin al bu da oda anahtarımız. Merak etme iki tane yatak var." dedi. Bana doğru uzattığı anahtarı alarak "Bende Mısra." dedim.Çantalarımızı alıp yukarıya çıktık. Şimdi gerçekten yeni bir başlangıca adım atıyordum. Yaptıklarıma anlam veremiyordum. Belki de saçmalıyordum Saçmalıyordum işte ama güzeldi. Tanımadığım bir adamla aynı oda da kalacaktım. Ona nasıl güvenebilirdim ki. Güvendim ama , güvenmeseydim giderdim. Ama ben kalmayı tercih ettim. Onda ona güvenmemi sağlayan gizli bir şeyler vardı ve o bir romanın ilk cümlesi kadar anlamsız , son cümlesi kadar sert ve etkileyici olan bakışlarıydı.
Anahtarı çevirip kapıyı açtığımda bir şey fark ettim. 18 yıllık hayatımda ilk defa karşı cinsten biriyle aynı odada ve yalnız kalıyordum. Belki de bugüne kadar beyaz kağıt üzerine damlayan siyah mürekkep gibi hayatım artık siyah kağıt üzerine damlayan beyaz mürekkepti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SON TATİL
Fiksi Remaja" Bütün günahlarının sonucunu ödersin , eğer ki sevmekte günahsa bedelini canınla ödersin." Büyük bir heyecanla gittiği Balıkesir'in onun son tatili olacağını bilmiyordu. Her şey tatilde kaybolan bir cüzdanla başladı. Ekin'i henüz tanımıyorken on...