Yanan gözlerimi sabırsızca ovuşturdum. İyice kurumuş olmalıydılar... Karanlık odada bilgisayarın parlak ekranına göz kırpmadan saatlerce bakmamın etkisiydi bu. Gerizekalı göz damlasını kullanmak da sürekli aklımdan çıkıyordu. Bu gidişle kör olacaktım.
Kimin umrunda? Heyecanla sırıtttım, evet, şu anda yanan gözlerimden daha önemli meseleler vardı... Muhteşem bir görev üzerindeydim! "Karanlık Kardeşlik" olarak anılan suikastçi grubu beni kabul etmişti, ben de onlar için birkaç gereksiz kişiyi zevkle öldürüp, bana sundukları ödülleri mutlulukla almıştım. Sıradaki görevim, oldukça istisnai bir görevdi... Ürkütücü derecede kana susamış Kardeşlik için bile.
Görev şöyleydi: Bir partiye davetliydim. Benden başka beş konuk daha olacaktı. Biz eve girdikten sonra parti başlayacak, ev sahibi evde olmayacaktı. Partinin asıl teması, eve gizlenmiş altın dolu sandığı bulmaktı. Eğlence olsun diye, ev sahibi evin kapısını benimle beraber altı konuğun üstüne, dışarıdan kilitleyecekti. Bize verilen tek anaktar sandıkta gizli olacaktı, sandık bulunduktan sonra da evden çıkabilecektik...
Ancak hepsi bu değil. Hınzırca güldüm. Bu sadece diğer konuklara söylenen kanlı bir yalandı.
Gerçekte, ev sahibi Karanlık Kardeşlik'ten bir kiralık katil istemişti. Bu ben oluyordum. Gerçekte evde sandık falan olmayacaktı, hayır... Bu bir yemdi, bir tuzaktı.
Partinin ev sahipliğini yapan kişi zamanında bu beş misafirden bir şekilde kazık yemişti. Şimdi de ölmelerini istiyordu. Kapı dışarıdan kilitlenecekti ve zavallı misafircikler benim insafsız elime düşeceklerdi! Olmayan bir sandığı arayıp, disco disco partizani yaptıklarını zannederlerken onları sinek gibi tek tek avlayacaktım! Kendimi tutamayıp zalim bir kahkaha attım. Aslında onlar için üzülebilirdim... Tabi eğer bir kiralık katil değil de, masum bir büyücü olsaydım.
Rol yapma oyunları beni benden alıyor.
Karanlık Kardeşlik'in baş sorumlusu olan Ocheeva adlı kertenkele-kadın bilgisayarımın ekranından bana dikkatle baktı. "Eğer bu görevden bonus ödül almak istiyorsan, misafirleri teker teker, hiç tanık olmadan öldürmelisin. Katilin sen olduğunu sonuncusu da ölene dek anlamamalılar. Bunu beceremezsen, bonusu unut." Sonra her zamanki soğuk nezaketiyle gülümsedi. "İyi şanslar kız kardeş. Yeteneklerine inancım tam."
- Teşekkürler, sevgili Ocheeva, diye mırıldandım ekrana doğru. "Çirkinsin falan ama seviyorum seni be Ocheeva! Kertenkelenin dibisin kız!"
Sonra Kardeşlik'in sığınağının penceresiz, taş duvarlı, karanlık ve basık koridorlarlarında dolaşıp diğer kardeşleri aradım. Görevim hakkında her zaman onlardan akıl alır, tavsiyelerine daima uyardım. Önüme ilk çıkan Antoinetta Marie oldu. Sarışın, mavi gözlü ve güzel yüzlü bir kadındı. Onu sokakta gören kimse katil olduğuna ihtimal vermezdi. Bu da muhtemelen genç kadının işini fazlasıyla kolaylaştırıyordu. Onunla konuşabilmek için klavyeden "E" harfine bastım.
- Merhaba, kız kardeş! Yardım edebileceğim bir durum mu var?
"Evet sarı çıyan. Hiç öyle kibar davranma, biliyorum Beş İlke olmasa tereddütsüz öldürürdün beni." Kardeşlik'in ünlü Beş İlke'sinden biri de kardeşlerin birbirlerini öldürmesinin yasak oluşuydu. Kurala uymayan biri, örgütten anında atılırdı. Antoinetta çok hırslı biriydi, bense onun yükselmesi için bir engel sayılırdım. Ama beni öldürmeyi göze alamazdı... Neyse ki.
Antoinetta benim onun ciğerini bildiğimden habersiz, hala ekrandan bana pişmiş pişmiş gülümsüyordu. "Sarı çıyan," diye son bir kez tısladıktan sonra, ona görevimle ilgili tavsiyesini sordum.
"Unutma, misafirlerin rahat hissetmesini sağlamalısın. Seni sevmeliler. Sana GÜVENMELİLER. Sonra kanlarıyla yıkanabilirsin! Hehehehe!"
Kadını sevmesem de, tavsiyelerine güvenim tamdı. Onaylayarak başımı salladım. "Tamamdır, Sarı Çıyan. Anlaşıldı." Sonra diğer kardeşlerle konuşmayı beklemeden, sığınağın çıkışına yöneldim.
Odamın kapısı usulca aralandı, ama dikkatimi oyundan ayırmadım.
- Eylül? Annemin uykulu sesine yeterli miktarda öfke karışmıştı. "Saatten haberin var mı kızım?"
- Yooo, dedim ağzımı gere gere. "O" harfini o kadar yaymıştım ki sonu esnemeye dönüştü.
- Saat sabahın dördü! Diye tısladı annem. "Yarın okulda nasıl ders dinlemeyi düşünüyorsun? O bilgisayarı camdan aşağı attırma bana!"
"Önce cesedimi çiğnemen lazım anne," diye yanıtladım sakin sakin.
"Cesedini oturma odasının altı metrekarelik halısına iki litre kola döktüğünde o halıyı balkonda saatlerce çiğnediğim gibi çiğnerim Eylül! Sonra da senden geriye kalanları banyoya paspas diye sererim! Beni delirtme! Şu suratına bak, zombiye dönmüşsün!"
"Zombi mi?" Burun kıvırdım. Zombilerden hoşlanmazdım, beni tiksindiriyorlardı. "En azından ork, goblin falan deseydin."
"Goblinler seni kaçırsa da baban da, ben de kurtulsak! Çabuk sevk mi ne haltsa, onu yap da kapat şu zımbırtıyı."
"Sevk ne be?" Boş boş baktım annemin suratına, sonra annem sabrı tükenerek elini bilgisayarımın fişini çekmek üzere uzatınca son anda anladım. "SAVE desene! Dur dur tamam! Save edeyim." Annem oyunu kaydetmek anlamına gelen ingilizce kelimeyi az önce resmen katletmişti.
Oyunu kaydettikten sonra bilgisayarı hüzünle kapattım. "Ocheeva bana güvenmişti anne. Daha partideki adamları kesecektim..."
"Yarın kesersin, güzel kızım," dedi annem beni yatağıma yatırıp üstümü örterek. Benim oyunları aşırı ciddiye almama yıllar önce alışmıştı, hiç düzelmeyeceğimi herkesten iyi biliyordu. "Hadi uyu, birazını da rüyanda kes. Savaşlı rüyalar."
Son dediğine yorgun yorgun güldüm. "Tatlı rüyalar, anne."
Ben küçükken annem beni yatırmadan önce hep "tatlı rüyalar" derdi. O zamanlar Call of Duty ile kafayı bozmuş olan ben, buna sinir olurdum. Ben rüyamda da Captain Price'ı görmek, onunla beraber Imran Zachaev'in peşine düşmek istiyordum. Ama bu hiç olmuyordu. Çocuk aklımla, bunun sebebinin annem olduğuna inanmıştım. O hep "tatlı" rüyalar dilediği için savaşlı rüya göremiyordum işte! Sonunda çareyi annemi ağlayarak babama şikayet etmekte bulmuştum. İkisi de bana bolca güldükten sonra, bir daha bana "tatlı" değil "savaşlı" rüyalar dileyeceklerine söz vermişlerdi.
Uykuya dalmadan hemen önce, aklım annemin dediği bir başka cümleye kaydı. Goblinler seni kaçırsa da kurtulsak.
"Keşke kaçırsalar," diye homurdandım yastığıma doğru. Beni kaçırmaları için goblinlerin önce var olmaları lazımdı. Ama ne yazık ki, onlar gerçek değildi. Ne goblinler, ne büyücüler, ne de kiralık katiller. Hiçbiri.
Gerçek olmaları için neler vermezdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bayan Sanal Savaşçı
FantasíaEylül çocukluğundan beri bilgisayar oyunlarına fazlaca düşkün bir kız olmuştur. Lise son sınıfa gelmiş olmasına rağmen sınavlar umurunda bile değildir, tüm vaktini oyunlarda yaratık keserek geçirmektedir. Düşük notlarının yanı sıra Eylül fazlasıyla...