Bu kısa münasebetten sonra koltuğuma oturdum. Masama dünden bırakılmış birkaç belgeyi tercüme etmek için açtım. Son ihracatın senetine dair birkaç madde ve koşuldan oluşuyordu. Belge beni biraz zorladı çünkü üst düzey İngilizce kullanılmış olmalıydı. Diğer iki basit dökümanı da tercüme ettiğimde derin bir nefes aldım. Karşımda duran masadan , yani kendi masasından, kalktığını gördüğüm , ismini bilmediğim meslektaşım kapıya doğru yollandı. Kapıdan çıkıyordu ki bir an bana baktı. "Kahve alıcam kendime , sen de ister misin ? " dediğinde göz ucuyla bakıp "Yok , teşekkür ederim " diye gülümsedim. Baştan masum olan gülüşünün yerini hain bir gülüş aldı ve "Doğru ya , kendi kahveni kendin alacak kadar beceriklisindir." dedi. Göz devirip telefonumu kurcalamaya başladım. O da çoktan kahve almak için gitmişti.
Yaklaşık 10 dk sonra
Elinde kahvesiyle kendi masasına gitmek yerine , benim masamın önündeki sandalyelerden birine oturdu. Kulak arası sırıtıyordu. Gözlerimi telefonumdan ayırıp onun gözlerine diktim. Uzun süredir , belkide hiç hissetmediğim ama kitaplardan öğrendiğim bazı duyguları yaşadım. Ama normal değildi benim yaşadıklarım. Gözlerine baktığımda diğer insanlar gibi midemde kelebekler uçuşmuyordu mesela. Bildiğiniz arılar midemi istila etmiş, sokuyorlardı. Kalbim ise titrememişti , resmen Kilise çanı gibi çalıyordu. Belki de t bunların sebebi yılların yaşayamadığı sade aşk hayatım yüzündendi.
Az sonra uzanan , benimkini göre büyük olan eli "Merhaba" demek ister gibiydi. Ama az sonra kıvrımlı dudağından dökülen sözler , zaten istenileni demişti. "Ben Çınar , tanışmak için geç oldu sanırım ama olsun." Havada kalan elini sıkarak "Önemi yok. Ben de Bige , memnun oldum"
Elini sıktığımda sanki 220V elektrikle çarpılmış gibi hissettim. Midemdeki arılar , eşek arısına dönüşüp , daha da çok nüfuz ettiler. Kalbimde de artık Kilise çanı değil , atom bombaları art arda patlıyordu.
Sabah asansörde ve odaya ilk girdiğimdeki aksiliğimin yerine nezaketli ve tatlı tavırları yerleşmişti. İlk kez bir erkeğe karşı haksız olduğumu düşünerek özür dileme gereksinimi duydum. "Imm... Şey... Ben bu sabah ki aksiliklerimden dolayı özür dilerim" Bu cümleyi nasıl söyledim emin bile değildim. Özür dilemek elbette büyük tevazudur. Fakat ben ülkemizde son günlerde , aylarda ve yıllarda artan kadın cinayetleri ve tecavüzleri yüzünden , düşman gibi bakıyordum. Yani şu dönemlerde feminist olduğumu düşünürsek , bir erkekten özür dilemek bana göre değildi.
Beyazın en berrak sonundaki dişlerini tamamen siyah sakalları belirginleştiriyordu. O dişlerle gülerek "Önemi yok." dedi. Mimikleri bile etkiliyordu beni. Ama farkettim ki benim ona söylediğim lafları bana karşı kullanıyordu. Taklitçi.
Az sonra cebinden çıkardığı kartını bana uzattı. Kartı incelediğimde , kendine ait numara vs. bilgiler yer alıyordu. "Burada numaram var , mutlaka ihtiyacın olacaktır." Zeki Çınar' ada bakın siz , sanki görmüyoruz numarayı. İç sesim bana meydan okuyordu. Resmen yarısı feminist olmuştu. Ama tabi onu dinlemeyip "Belli mi olur ?" dedim ve ardından "Telefonunu bir verir misin ? " diye elimi uzattım. Tereddüt etmeden elime verdi telefonunu. Şifre olmasın diye dua ederken , Rabb'im sesimi duydu. Rehbere girerek kendi numaramı kaydettim. Sonra da telefonu eline uzattım. "Numaramı kaydettim. Sadece ihtiyaç durumunda mesaj atarsan sevinirim." diye feminist tarafımı kullandım.
Ama sanki her lafımı bana geri döndürmek zorunda olduğunu sanıyordu. "İhtiyaçlarımı karşılayabilmek için yeterince becerikliyim" dedi. Tam ağzımı açacakken açılan kapıdan giren sekreter sokacak olduğum lafları bana unutturdu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mevsim
RomanceBige ve Çınar İki genç aşık , arkadaşlar ve aile. Oldukça sıradan ve bi o kadar da ihtişamlı bir hayat.