KISIM I - Başlayış

122 16 6
                                    

Kitaplardan ve hikayelerden nefret ediyordum... yakışıklı kusursuz erkeğin, güzel kibar ve bir o kadar kusursuz kadına aşık olduğu hikayelerden... nefret ediyordum. Çünkü canımı yakıyordu, beni hayattan soğutuyordu ve istemeden de olsa hayal kurdutuyordu. Aynadaki görüntüm kimseyi etkileyemezdi ama bana birilerini etkileyeceğim hayalleri kurdutuyordu. Ve gerçek olamayacağını fark edince canım yanıyordu. Elimdeki kitapta ağlayacak bir şey olmasada ben göz yaşlarımı damlattım kitabın sayfalarına. Çünkü az önceki bahsettiğim şey; güzel kadının hep sevilmesi kalbimi tekrar parçalamıştı. Umursamadan bir köşeye fırlattım kitabı,
"KLİŞE!" Diye haykırdım, ne kadar güzel ve ilgi çekici bir eser olsada canım yandığı için bu şekilde avuttum kendimi.

"Bir klişeden başka bir şey değil bu kitapta! Ayrıca hiç de güzel değildi; yeni ergenliğe girmiş bir kızın yazdığı 'bad boy' kitaplarından farkı yok!"

Diyerek gerçek olmayan birkaç iddialarda bulundum kitap hakkında. Bu şekilde yapmak beni rahatlatıyordu. Yerdeki kitabı aldım ve hiç acımadan sayfalarını yırttım tek tek. Evet böylesi gerçekten beni rahatlatmıştı.
Ben kim miyim?
Ben, o kitaplardaki güzel renkli gözlü, renkli saçları olan, kibar, nazik, melek kızlardan değilim. Ben erkeklerin gördüklerinde gözlerini almadıkları, herkesin imrendiği, hayranlık duyduğu kızlardan değilim.
Bana kimse şefkat göstermedi.
Bana kimse aşık olmadı.
Eskiden bunlar canımı yakardı ama şimdi...
Yalan söylemeyeceğim; hala çok canımı yakıyor. Aynada karşılaştığım bu çehre beni göz yaşlarına boğuyor.
Ve hayalimde kurguladığım şeylerin gerçekleşmeyeceği gerçeği beni cidden çok parçlıyor.
Hayal dünyamdan çıkalı çok olmadı...
Eskiden ne yapardım biliyor musunuz?
Okulda hayal kurardım ve derslerde sürekli hayal kurardım. Yalnızdım, dışlanırdım ve kimseyle anlaşamazdım. Yemin ederim ki bir tane arkadaşım yoktu ve kimse bana yaklaşmazdı. Bende neden böyle olduğunu sorgulayıp dururdum kendi kendime. Derslerde genellikle uyur, hiçbir dersi dinlemezdim. Gerçek dünya ile alakam yoktu. Eve gelirdim, bir şeyler atıştırırdım ve yatağıma giderdim, bir süre ağlar ve uykuya dalardım. Ailem zaten beni takmazdı, bu yüzden kimse beni uyandırmazdı. Gece uyanırdım, hemen bir şeyler atıştırıp yeniden uyurdum. Ve bir süre sonra sürekli uyumaya başladım. Sürekli uyumama rağmen hep uykum oluyordu. Uyku bütün bedenimi ele geçiriyordu. Bütün hayatım yatağımda geçiyordu. Uyanmaktan nefret ederdim-hala ediyorum- rüyadan çıkıp yeni bir gün ile karşılaşmaktan nefret ediyordum. Her şey anlamsızdı... her şey saçma ve gereksizdi. Her şey boşunaydı. Yaşamak tamamen boşunaydı. Yatağımda geçen her bir günüm... Yalnızlığım... İnsanlar...
Her şey, herkes gereksizdi. Kendimden nefret ediyordum. Kendimden nefret ediyorum. Bir cinsiyete sahip olduğum için, bir insan olduğum için ve birilerine ihtiyaç duyduğum için kendimden tiksiniyorum. İnsanlardan tiksiniyorum, yakışıklı çocuklardan, güzel kızlardan... her şeyden, hepsinden tiksiniyorum. En çok da kendimden, aynadaki görüntümden...
İmkansızları sevmiyorum ama artık onları benimsedim. Eskiden 'imkansız diye bir şey yoktur' diyerek bağırdığım günler aklıma geliyorda... ne kadar aptalmışım...
Acınası buluyorum artık kendimi; çünkü gerçekten öyleyim. En son mutlu olduğum zamanı gerçekten hatırlamıyorum. Gerçi artık hiçbir şeyi hatırlayamıyorum. Çoğu şeyi unutuyorum ve bu yüzden başıma iş açıyorum.
Güçlü ve hırslı biri de değilim. Yenik bir karakter oldum hep ben...
Kitaplardaki o aptal ve çirkin kızlar olur ya, işte bende onlardan biriyim.
Beceriksizin ve aptalında tekiydim. Hiçbir yeteneği olmayan yalancının tekiyim. Tek bir olumlu yönüm yoktu, cidden. Ucuz bir insandım, her şeyim ucuzdu.
Bir tek saçlarım güzeldi. Koyu kahve belime gelen gür ve parlak saçlarım vardı... bir tek onlar yıpranmamıştı. Ama birden o saçlar dökülmeye başladı, hemde aniden. Saçlarım o kadar çok dökülüyordu ki sınıftaki kızlar dehşete düşüyordu. Birkaç haftada saçlarım artık avucumun yarısını doldurmayacak kadar azaldı. Eskiden herkesin dokunduğunda 'ne kadar gür' diyerek şaşırdığı saçlar artık gitmişti. Tanrı onlarıda elimden alıyordu. Annem her yerde saçımı görmekten sıkıldığından dolayı ve bende artık sürekli saçlarımı toplamaktan sıkıldığım için boynumu kapatmayacak kadar kısa kestirdim saçımı. Böyle daha iyi olacak diye kandırdım kendimi. Saçlarımı özlemiştim, onlarsız çok daha çirkindim. Ama artık yapacağım bir şey yoktu, bu saçlar keskin bir jilet gibi kesip parçalıyordu omuzlarımı.
Kendimi de tanıtmış oldum galiba...
Gereksizin tekiyim ben ve bu da benim gereksiz hikayem. Sonu benim ölümüm ve kimsenin üzülmeyeceği bir cenaze ile biten bir hikaye olacaktı. Arkamdan ise dökülmüş olacak olan sahte birkaç gözyaşından sonra tamamen unutulacaktım. Bu kadar olacaktı...
Gecenin 3'üydü. Karanlık beni rahatsız etmiyordu artık. Karanlık güzeldi... karanlıkta hiçbir şey göremiyordum ve bu beni mutlu ediyordu. Ne güzel olurdu göremeseydim hiçbir şeyi... duyamasaydım kimseyi... hissedemeseydim hiçbir acıyı...
Ama bu imkansızdı, canımın yanması gerekiyordu. Canımın çok yanması gerekiyordu. Hep öyle olurdu zaten...
Küçük bir günah işleyip hileyle ölmek fikri cazip geliyordu.
İntihar etmek ve ölümdeki o huzura kavuşmak benim için çok büyük bir zafer sayılırdı.
Ama denedim...
Onlarca defa...
Olmadı... ölmedim. Aksine daha da güçlendim. Aldığım zehirler bir sonraki alacağım zehirleri etkisiz kıldı. Parçaladığım bileklerim daha sert bir dokuya sahip oldu. Sadece olan buydu.
Tanrım neden beni yanına kabul etmiyordun? Yoksa sende mi beni istemiyordun? Acı çekmem mi gerekiyordu sürekli? Neden... ölmüyordum?..
Bu soruları kafama takarak yerdeki kitap sayfalarını ve parçalanmış kitabı çöpe attım. Odama geçtim ve yatağıma uzandım. Yorganımı kafama kadar çektim ve uykuyu bekledim. Düşünceler içinde boğulurken uyku çok zordu. Uyku bile bana yaklaşmıyordu. Eskiden olduğu gibi sürekli uyuyamıyordum...
Uyu ve yeni bir güne uyanma lanet olası. Uyu ve bir daha uyanma.

Ölü KrallıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin