he lied to us» 13

7.5K 742 719
                                    

Yağmur damlaları usulca süzülüp araba camlarında ritim oluştururken üzerimdeki montu kollarımla sıkıca kavrayıp kafamı soğuk cama yasladım.

Arabadaki ölüm sessizliğine rağmen beynimin içinde hakim olamadığım bir gürültü karmaşası vardı.Bütün düşüncelerim tek bir noktaya sıkışmış gibiydi,ya da göğsüme sıkışmış ve her nefes alışımda merhametsizce batan şarapnel parçası gibi.

Belki de bu kadar bitkin ve tükenmiş olmamın sebebi düşünmekti.Çıkış yolu sandığım ışığa kanıp,sonunu alamadığım kuytu ve derin bataklıkta kaybolmak,fakat bundan ders almayıp yeniden o yola başvurmak.

Düşünmek.

Bir uyuşturucuydu,başlangıçların toz pembe balonlarına inanıp sonunda kendini bir uçurum kenarında bulmak.

Düşünmek düşmenin yaldızlı harflerle donatılmış haliydi belki de,sahte ışığına aldanıp ne kadar düşünüyorsam aslında o kadar düşüyordum.

Yanağım soğuk araba camına değdiğinde kaybolduğum düşünce bulutundan kurtularak gözlerimi kırpıştırdım ve öndeki dijital saate doğru bir bakış attım.

Saat gece yarısına yaklaşıyordu.
Ae Mi günlük konuşma kotasını aşıp sonunda uyuyakalmıştı, Jung Kook ise sıkıcı olduğumuzu söyleyip müzik dinlerken uykunun kollarına teslim olmuştu.

Bu ölüm sessizliğini dolduran tek şey Park Ji Min'le karşılıklı nefes alışverişlerimiz ve radyodan yükselen kısık sesteki müzikti.

Yorgun bir şekilde arabayı süren Park Ji Min'i göz ucuyla süzdükten sonra gözlerimi tekrar tek tük yanan evlerin ışıklarına düğümledim ve bacaklarımı ileri doğru uzattım.

Gözlerimi kapatıp kendimi uykuya teslim etmek,gözlerimi yeniden açtığımda ise hiçbir şey hatırlamamak istiyordum.

Fakat uyumak için fazla yorgundum.

Göğe kadar uzanan irili yarılı ağaçlar aşırı hızlı giden arabanın etkisiyle saliseler içinde gözden kaybolurken ani manevrayla kafamı cama çarpmam çok da geç olmamıştı.

Sessiz bir inilti bırakıp acıyla ön koltuğa baktığımda Park Ji Min'in alayla kıvrılmış dudaklarıyla karşılaşmıştım.

Geçirmek istediğim o sevimlj suratına bakılırsa bunu bilerek yapmıştı.

Samimiyetsiz gülüşüne karşılık gözlerimi devirdim ve kafamı camdan çekip koltuğa doğru yasladım.Sarfettiği imalı sözcüklerinden sonra bir süre onunla muhattap olmak istemiyordum.

İstemiyordum fakat içimdeki çirkef Yun çoktan ortaya çıkmıştı ve ben Park turuncu soslu fıstık Ji Min'in saçlarına yapışmamak için zor duruyordum.

Karşılık olarak hafifçe sırıtıp kollarımı göğsümde kavuşturdum ve bacaklarımı orta kısımdaki küçük orta koltuğa uzattım.Islanmış çamurlu botlarım Ji Min'in siyah deri ceketine sürttüğünde gülmemek için dudaklarımı dişledim.

'"Şu bacaklarını kırmadan bir an önce çeksen iyi olur."

Gözlerimiz dikiz aynasında buluştuğunda omuzlarımı hafifçe silktim ve damağımı şıklattım.

"İstemiyorum."

Ji Min dişlerini gösterip sırıttığında yüzümün allak bullak olduğuna kesinlikle emindim.Dudaklarım hafifçe aralanırken içten içe kendimi sorgulamaya başladım.Neden bir gülüşüyle gardımın düşmesine engel olamıyordum?

Bacağımın üzerinde hissettiğim elle bir an bütün dünya benim için tersine dönerken bütün gerginliğim bir ip gibi boğazıma dizilmişti ve nefes almamı güçsüzleştiriyordu.

killer melody » ji min ✅Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin