Fısıltım sessizliğin içinde kayboldu, havadaki boğucu sisin arasından yolunu bularak sonsuzluğa, toprağa gömüldü. Hafif bir tebessüm peyda oldu yüzümde, bir titreme oldu vücudumda ve ensemde havadaki soğuğa inat terleme. Yavaş adımlarım kimi yerde beton kimi yerde toprak yolda güzergahını buldu. Sonunda mezar taşının başına geldiğimde gözlerimi yerden kaldırıp mezar taşına göz attım.ARDA TÜMER
1996-2012
Öylece olduğum yerde baktım-sadece-. Sonra yavaşça normalden eni daha geniş olan mermer taşına oturarak kenara kıvrıldım. ''Merhaba'' soğuktan kurumuş dudaklarım soğuk havaya duman vererek açıldı. ''Beni görmek isteyip istemeyeceğini bilemedim'' kısa bir sessizlik. Gözlerim 3 yıl sonra ilk kez dolmuştu, ya kendini serbest bırakacak ve bu zayıflığa izin verecek ya da kendini tutacak kendine vermiş olduğu sözsüz yemini tutacaktı.
Ve yaşlar içine sıkıştığı göz kapaklarıma fazla geldiler. Kendilerini serbest bırakanlar aktı ve yerine başkaları geldi. Bu döngü böyle devam ederken, titreyen dudaklarıma rağmen ''Böyle olması gerekmezdi'' demeyi başardım. Ve ardından sessizliğe küfreden hıçkırıklar yerini aldı. Şizofrence titreyen ellerimin tersiyle yüzümü sildim. ''Buraya son gelişimde,'' hafifçe yutkundum. ''Neyse , biliyorsun olanları. Biliyorsun değil mi? Görüyor musun oradan? Her şeyi ? Beni? '' yaşlarım dinmişti ve daha sakindim.
***
Üç sene önce buraya en son gelişimdi. Atlatamamıştım. İnanmak istemiyordum olanlara. Kendimi inandırmak için her gün buradaydım. O gün çok sıcaktı. Bir askılı, kot ve incecik bir hırkayla gelmiştim. Kısa dönemeçlerden sonra tekrar buradaydım. İki gün önce ektiğim sardunyalar ve begonyalar renk cümbüşüyle ortamdaki ölü havayı dağıtamıyordu. Aslında papatya ekecektim, Arda'nın en sevdiği çiçekti. Sahi neden ekmemiştim?
Üç sene sonra yine buradayken oturup düşündüğüm ayrıntıya bak, diye düşünmeden edemedim.
Elimdeki şişeyle ruhsuzca çiçekleri suladıktan sonra mermerin kenarına ilişmiştim. Her günkü gibi kendimi inandırmaya çalışıyordum ki belki on belki on beş dakika sonra çalılıklardan çıtırdılar geldi.
Anlık bir dalgınlığın içindeyken gelen bu çıtırtıyla dondum kaldım. Bu kabristandakilerin pek ziyaretçisi olmazdı. Bu tezimi son günlerde burayı ziyarete gelenin tek ben olduğumu gördüğümde kanıtlamıştım. Belki bir kedidir belki fare, yılan bile olabilirdi. Düşünceler havuzunda boğulmaktansa kalkıp çalılıklara doğru yürüdüm. Çalılıkların arkasına geldiğimde tek gördüğüm çimenlik alandı. Geri arkamı döndüğümde herşey anında oldu. Eller ağzımı kapattı, eller belimden tutup kendine çekti. Lanet olsun demiştim o zaman, kimdi bu ellerin sahibi?. Sert ellerden kişinin erkek olduğunu anlamıştım. Kalan kim olduğunuda öğrenmekti.
Çırpındım Allah şahidimdi ki o ellerden kurtulmak için on altı yaşında bir kızın sahip olabileceği gücün fazlasını harcadım. Kişi beni kendisine yapıştırdı yüzünü hala göremiyordum, beni kendine ters tutuyordu. Göğsüne yaslamıştı beni '' sessiz olmaya ne dersin, sevgilim. Güvenliği başımıza toplamak istemezsin sanırsam.'' diyen sesi duyduğumda buz kestim. Katil, katil. Bir katilin kollarında lanet olası işe yaramayan lanet olası çırpınışlarımı yapıyordum.
Arınç diye düşündüm. Seni katil . Seni lanet olası katil. ''Şimdi seni bayıltacağım, yeni evimizde uyanacaksın'' diye nefesini kulağıma kesik kesik vererek konuştu. Ardından elinin yerini beyaz bez aldı. Nefes almadım. Eğer alırsam olacakları biliyordum. Dayandım, çırpındım ama koca ellerinin arasından kurtulmak imkansız geliyordu. Sonunda ciğerlerim bana ihanet ederek eteri derince içime çekti. Gözlerim yuvalarında döndü ve yığıldım.
***
Sonrasında olanlar aklıma gelince hızlanan kalbime anlam veremedim, donan kanımada öyle. O burada değildi. Lanet olası bir klinikte yatan şizofrenin tekiydi. Onun hak ettiği yer hapishaneydi ama tek temennim azap dolu bi yaşamı olmasıydı. Kliniğin pembe veyahut bebek mavisi olarak tahmin ettiğim duvarlarının ona cehennem ateşi gibi görünmesini diledim. Her gün bakacağı pencerenin orada olmamasını da diledim. Evet ölmesini de diledim fakat hemen bu dileğimi geri aldım. Ölümün onun için kurtuluş olduğunun bilincinde olmakta bir nevi iyi hissettirmeliydi.
''Buralarda değildim.'' zor çıkan sesimle konuştum. ''Zordu gerçekten, ama merak etme iyiyim. Küllerimden doğdum. '' derken bile değişmediğimin bilincindeydim. ''Artık sarı giymiyorum. Alınma ne olur. Hala günlüğümün yaprakları sarı.'' saçmaladığımın farkına varmam geç olmamıştı.
''Üç senedir gelmiyorum, biliyorsun zaten.'' dedikten sonra derin bir nefes aldım. '' Ben seni özlüyorum.'' sonunda söylemiştim. Sanki yanımdaymış gibi, elle tutulur bir varlıkmış gibi. Ama biliyorum sadece 'gibi' lerden ibaret.
Konuya girmemek için uzun uzun Amerika anılarımı anlattım . Onsuz geçen sözde eğlenceli günleri. Kimse bilmiyordu ama içinde ölen, eski sevgilisinin yasını tutan bir genç kızdan ibarettim. Ve, hayatımda eğlenceli günler olmamıştı. Belki eğleniyor gibi davranıyordum ama içim soğuk bir buz kütlesi, tabii bu sadece genelleme kısmı. Annem, babam ve Berk dışında olan bir genelleme.
Başımı yavaşça sağa çevirdim ve elimi yabani otların aralardan çıktığı mevsim bitkileri olan toprakta elimi gezdirdim. Mermerde biraz geriye kaydım ve yarı yatar bir pozisyona geldim. Mezar mermerinin üzerinde mezara dönük cenin pozisyonunu almıştım. Yavaşça toprakta elimi gezdirdim. Kurumuş toprağı parmaklarım arasında ufalarken düşündüğüm tek şey Arda'ydı. Bir süre sessizliği dinledim sonra yavaşça bastıran uykuya karşı gelemedim son hatırladığım şey mezar taşına konan minik bir serçeydi. Sahi kış geliyordu, göz etmesi gerekmezmiydi. Sonrası karanlık, korkunç rüyalar.
Bir ara uyandım, ıpıslaktım ve çok üşüyordum. Pek anlamadım ne olduğunu ama şimşek ve su seslerinden yağmur yağdığını anlayabiliyordum. Kalkıp eve dönmeyi bırak kıpırdayacak hatta gözümü aşacak gücüm yoktu. Yandığımı hissediyor ama şiddetle üşüyordum. Tekrar uykuya daldığımda birinin beni buradan götürmesini yada Arda'nın beni yanına almasını diledim.
Dipsiz karanlık bir tünelde süzüldüğümü hissediyordum. Sahi neredeydim? Hala mezar taşının üzerinde, Arda ile mâbedim olduğunu düşündüğüm yerdemiydim yoksa başka bir yermi? Hissettiğim sıcaklıkla aklım yavaşça başıma gelmeye başladı. Sıcaktı ve yanıyordum , gelen üşümede bu tezatlıkla bütün gibiydi. Ense kökümde bir acı baş gösteriyor, kulaklarım zonkluyordu. Bilincim yerine gelmişti. Birine sarıldığımı idrak ettiğimde aniden gözlerimi açtım. İlk gördüğüm bronz bir ten oldu başımı kaldırdığımda altın sarısı bukleler, iki kapalı göz, burun ve dudağı gördüğümde şaşkınlıktan dilimi yutacaktım. Bu kimdi? Panikle çığlık attım ve üstünde yatay pozisyonda uzandığımı ve kollarımı boynuna doladığımı idrak ettiğim yabancıdan uzaklaşmaya çalıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAZAN
Teen FictionGerçek güç tehlikeli midir? Peki ya gerçek güç bilek gücünde mi yoksa ruhun özünde midir? Güçlü olduğuna inanan insanların içindeki acılar mıdır onları güçlü kılan? Hazan, güçlü olduğuna inanıyor. Peki ya gerçekten güçlümü?