7.Bölüm

266 27 9
                                    

Duyduğum plakayla sinir damarlarıma pompalandı. Bu.. olmazdı değil mi? Hem o sıralarda Kai ile beraber-Lanet olsun!

Gözlerimi kısa bir süre kapadım,sakinleşmeye ihtiyacım vardı.

"Düşündüklerini tahmin edebiliyorum Hyung. Ama Kai'ın o kadar ileri gidebileceğini sanmam. Hem daha bir bebek. Yani. Sanırım?"

Alt dudağımı dişlerken açtım gözlerimi. Şuan onunla o ibnenin bebek mi şeytan mı olup olmadığını tartışamazdım. Nazikce sırtına masaj yaptım ve fısıldadım.

"Hadi uyu bebeğim."

###

Sabah kahvaltısı için Luhan tarafından çağırılmıştık. Geçen gün bahsettiğim cihaz sayesinde...

"Yo! On dakika içinde mutfakda olun!"

Uyanınca her zaman yaptığım ve artık rutin hale gelen ses kontrol ve düzen alıştırmamı yapıp odamdan çıktım. Bugün hesaplaşma günüydü. Kai, Sehun, Luhan ve diğerleriyle bebek adam davasını konuşmalıydım.

Mutfağa girdiğimde herkes yerindeydi. Kimseyle göz teması kurmadan baştan üçüncü sandalyeye yerleştim. Ah Chen.

"Günaydın Penguen. Sinemaya gideceğiz sende gelmelisin!"

Ses tonunu korumak nedir bilmiyor muydu cidden? Homurdanım ağzıma ufak bir parça sosis attım. Bugün o aptal aktivitelere ayıracak zamanım yoktu.

"Gelmeyeceğim. İyi eğlenceler Dinazor."

Uzun zamandır ona lakabıyla seslenmediğim için ilk önce tuhaf karşılasa da, aradan bir kaç saniye geçince şikayet etmeye başlamıştı. Bense yemeğe odaklanmıştım.

"Oh, bunu unuttuk sanıyordum. Tanrı aşkına! Ben yakışıklıyım Soo! Kris bile yanımda voltajı düşük lamba gibi kalır. Ahh, unuta-"

"Sus ve yemeğine dön Jongdae!"

Xiumin'in sert uyarısıyla elimdeki çatalı düşürmemin yanında herkes nefesini tutmuştu. Bu anlar çok nadir olurdu. Cidden. Xiumin çok zor sinirlenir ve patlardı. Şuan tek bir kişi daha ses çıkarırsa o yanardağın lavına maruz kalabilirdik.

Sessiz olmaya özen göstererek sandalyemi itti ve masanın altına eğildim. Fakat çatalımı göremiyordum. Bir an da bacağıma gelen darbeyle popomun üstüne düştüm ve kahkahaların baş rolu oldum.

"Özür dilerim, GÖRMEMİŞİM."

Bu sinir bozucu sesin sahibini elbette tanıyordum. Popomun üzerinde oturmaya ara verip ayağa kalktım ve sağımda oturan Kai'a diktim gözlerimi. Onu bugün elimden kimse alamazdı.

"Özür diledi Soo. Otur artık."

Niye herşeye karışıyordu ki bu civciv?! Zaten yeterince rezil olmuşken kendimi durdurmayacaktım.

"Kes sesini! Bana yapacağım şeyleri söylemeye hakkın yok! Yalancı bebeğini al ve defol git bu evden!"

Beş saniyenin ardından.....

On saniyenin ardından.....

Yirmi saniyenin ardından.....

Bir dakikanın ardından......

Bende dahil herkes şaşkındı bu ani tepkim karşısında. Ama artık bu dikdatörlüğe baş kaldırmalıydımda. Luhan'ın sinirlenince gözlerini kızarırdı. Fakat şuan..ağlamaya hazır-

Aniden masadan kalktı ve içeriye koştu. Hala ayakta duruyordum. Ve. Tanrı aşkına! Hep ben mi üzülmek ve ezilmek zorundaydım! Biraz ağlarsa kendine gelebilirdi! İçimde sadist Soo susmak bilmez iken Kai'nin kolunu kaptığım gibi tüm gücümle çektim. Bu cesaret, biraz önceki 'kendimi kanıtlama' olayından doğmuştu.

Ya şimdi ya da hiç!

Masadakileri soru işaretleriyle başbaşa bırakarak Kai'yi en yakın olan giyinme odasına bir hışımda soktum. Bu siktiğimin odası ne zaman bu kadar dağılmıştı!

Konumuz bu değil!

Kai bileğini ovarken yan ağızıyla bana sırıtmaya devam ediyordu. Bense onu parçalamamak için kendimle savaşıyordum. Derin bir nefes alıp yere oturdum ve bacaklarımı kendime çekip kafamı dizime dayadım.

Bünyem bu kadar duygu yoğunluğunu kaldıramıyordu. Delirmek üzereydim. Eski ben yoktu. Değişmiştim. Dik kafalı ve aptal Soo herşeyi birbirine katıyordu ve toplayamıyordu.

Luhan. Bir zamanlar aşık olduğumu sandığım adam. Ağlamıştı. Benim yüzümden.

Sehun. Bebeğime destek olmak yerine daha da fazla olay yaratıyordum.

Kai. Herşeyi onun üzerine yıkmak ve kitaplarıma dönmek istiyordum. Ama biliyordum ki bu olanaksızdı. Onun ne tür bir yaratık olduğunu anlayamasam da bana kesinlikle zarar verebilirdi. Ve.. zevkde verebilirdi. Vermişti. Daha fazlası için kıvranmak üzereydim de.

Ne sikim bir bermuda aşk dörtgenine girmiştim bilmiyordum. Çarem yoktu.

"Ağlamıyorsun değil mi?"

Yukarı kıvrılan dudaklarımın nedeni Kai'nin ilk kez duyduğum merhametli sesiydi. Fakat yüzleşmeye hazır değildim. Kafamı sağa sola sallayarak onayladım onu.

"Sadece..sadece beni kabul etsen ve sorun çıkarmasan olmaz mı.. KyungSoo?"

İsmim. İsmim böyle bir ezgiyle söylenebiliyor muydu? Gülümsemem daha da genişlerken düşündüm. Belki de... savaşımdan, tek kişilik savaşımdan vazgeçmeliydim ha?

Omzuma dayanan bir ağırlık... Kalbim neden sözümü dinlemiyordu?

"Beni..."

Hıçkırık sesini duymamla kafamı kaldırmam bir olmuştu. O.. o cidden ağlayabiliyor muydu? Kafasını hala omzuma dayamakda ısrarcıydı, keşke o sıcak sıvıyı hissetmeseydim.

İçim eriyordu. Luhan ağlarken umursamayan ben, Kai ağlarken içim kıyılıyordu adeta. Ellerim titremeye ve dudaklarım çatlamaya başlamıştı. Bu his... Neler oluyordu bana? Bana ne yapıyorsun Kai?

Nazik olmaya gayret ederek kafasını omzundan kaldırdım ve yüz hizalarımızı eşitledim.

Kai...

Güzeldi...

Nefesimi kesecek kadar muhteşemdi...

Kanlı gözlerini bana dikerken yanaklarından aynı anda iki damla düşüverdi. İkisinide yakaladım ve masumca okşadım yanaklarını.

Ona dokunmak alevle oynamak gibiydi. Ona dokunmak rüzgara baş kaldırmak gibiydi. Onu hissetmek tüm organlarımı bir ipe dizip aniden çekmek gibi acı verici olacaktı. Ve ben buna dayanabilirdim.

Şeytan bebeği tamamen kendi kuklam yaparak yüreğimin en güzel köşesine asabilirdim.

Baby BoyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin