first meet

35 6 8
                                    




                 

Kalbimi okyanusun derinliklerine gömmek istiyordum, sadece benimle birkaç kelime sohbet etmişti. Buz gibi soğuk elleri kalbimin sıcaklığıyla birleşip eriyip gidiyordu. Güzel gözleri beni bir deniz gibi içine çekiyordu. Dudakları şarap gibiydi ve ben sarhoş olmak istiyordum.

Gözüm hiçbir kadını görmüyordu; sadece oydu, sadece o. Gözlerinde kaybolmak istiyordum, sıcak dudaklarını vücudumda hissetmek istiyordum.

Neredeyse her gün onu görmeye gidiyordum, bazen sadece eliyle selam veriyor, bazense inci gibi gülümsemesiyle dünyaları bana bahşediyordu. Ormandan da korkmamaya başlamıştım, her gün ormanın içinden geçiyordum ve artık kuş cıvıltıları beni  eskisi kadar ürkütmüyordu.

Ay ışıklarının aydınlattığı bir gece vakti, onun için karanlığıyla insanın kalbini soğutan ormana gözümü kırpmadan girdim. Onun aşkı beni güçlü tutuyordu, onun tek bir gülüşü için ölebilirdim. Ormanın nemli ve soğuk derinliklerini doğru ilerlerken ay ışıkları beni yarı yolda bırakmıştı, karanlık olan orman şimdi daha da siyaha bürünüyordu. Ormanın sesi soluğu gitmiş gibiydi, sadece kendi nefes alışımı duyabiliyordum. Her adımda daha da şiddetli atan kalbim, nefesimi geçmeye başlamıştı. "Fazla sessiz." dedim kendi kendime. Kalbimin sert çarpışları sesime de yansımıştı. Sonra bir şey hissettim... Hiçbir ses duymamıştım, sadece hissetmiştim. Adımlarımı sıklaştırarak daha da hızlı yürümeye başladım. Arkama bakmamaya özen gösteriyordum, onun silueti gözümün önüne geliyor beni daha da hırslandırıyordu. Seyrekleşmiş asırlık çam ağaçlarına bakıp "Az kaldı..." dedim kendime.

Arkamdan bir ses duymamla duraksadım, arkama bakmak istiyordum ama görebileceğim şey beni çok korkutuyordu. Köylüler ve aptal saçması efsaneleri diye düşündüm ve aniden gelen bir deli cesaretiyle arkamı döndüm.

Karşımda neredeyse benim iki katım kadar bir boz ayı duruyordu; kahverengi tüyleri yerini kafasına doğru siyah tüylere bırakıyordu. Siyah ufak gözleriyle direk olarak birazdan saldıracağı kafama bakıyordu. Bir adım geriledim, sonra onun üzerime koşmasını izledim. Korku vücudumu ele geçirmiş gibiydi kıpırdayamıyordum, geri geri yürüdüm sadece. Ayağım ağaç köküne takılıp düşünceye kadar yürüdüm. Yere şiddetli bir düşüş gerçekleştirdikten sonra etrafıma bakındım, yardım arıyordum en ufak bir yardım; taş, bıçak, insan...

Üzerime doğru gelirken son iki adım kala gözlerimi kapadım, ölmeyi bekliyordum. Ayının derimi parçalamasını, etlerimi ısırmasını...

Çok şiddetli bir ses duydum, bir an öldüm sanmıştım. Yavaş yavaş gözlerimi açtım. Gerçektende ölmüş olmalıydım, sanki bir çöl etkisi gibi serap görüyor olmalıydım çünkü karşımda beyaz askılı elbisesiyle Dakota duruyordu, gözlerimi yerde yatan kocaman ayıya çevirdim. Ayı, Dakota'nın neredeyse üç katıydı. "Nasıl?..." diyebildim sadece. Kelimeler dilimde dönmüyordu. Onun ellerine baktım, hiç bir şey yoktu. Ne bir silah ne de kesici bir alet.

Bana bir şey demeden üzerime doğru gelmeye başlamıştı, Dakota'dan ürkmüştüm. Ellerimle destekleyerek geri geri arkamda duran ağaca umutsuzca yaslandım. Cevabın gelmemesi üzerine sorumu tekrarladım. "Sen... Nasıl?" dedim. Dakota hiç bir şey demiyordu, üzerime gelmeye devam ediyordu.

Yaslandığım ağaca geldiğinde sağ elini üzerimdeki gömleğin yakalarından tutarak kaldırdı, o kadar sert çekmişti ki yırtılma sesi tüm ormanı doldurdu.

Gözlerini gözlerime dikmişti her zaman yaptığı gibi. Her zaman gözlerine bakmak için can atan ben, şimdi gözlerimi kaçırıyordum. "Bana bak!" dedi kararlı bir sesle. Öyle bir bağırmıştı ki, ayıyı gördüğümden daha çok korktum, ona itaat eder bir şekilde siyaha çalan gözlerimi onun kahverengi gözlerine odakladım. "Şimdi..." dedi duraksadı, ne diyeceğini düşünüyor gibiydi "Şimdi... burada gördüğün her şeyi unutacaksın. Bu gece dışarıya çıkmadın! Buraya gelmedin, sabah kalktığında tek hatırladığın güzel bir uyku çektiğin olacak. Şimdi geldiğin yere geri dön ve uyu!" dedi çok kararlıydı. Gözleriyle bana emir veriyor gibiydi, bir şey diyemedim. Sadece onun dediklerini yapıyordum.

***

Parçalanmış tahtaların arasından sanki dans edercesine süzülen güneş ışıkları, beni güzel uykumdan uyandırmaya yetmişti. Başım inadına ağrıyordu sanki patlıyormuş gibiydi. O kadar sert ağrıyordu ki bir silahı kafama dayayıp çekebilirdim. Dün gece neler yaptığımı hatırlamaya çalıştım. Gece alkol almamıştım, en azından öyle hatırlıyordum. Daha sonrasını düşündüm, düşündükçe düşündüm. Tek hatırladığım koca bir boşluktu. Gece yatağa nasıl yattığımı hatırlamıyordum, yada ne yaptımı.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Feb 09, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Interview with the VampireHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin