Boş sokaklardan daha da ıssızdı bu aksam yüreğim. Ruhumdaki sancı gitgide daha da artıyordu. Daha da çok ağrıyordu, hislerim. Bir bir dökülüyordu, umutlarım. Bedenim ağırlaşıyordu, zaman geçtikçe. Gözlerimin altı çökmüş, göz bebeklerim feryat figan... Dudaklarım yay gibi olacakken göz yaşlarım dur diyor. Dur ! İsyan eder gibi daha da artıyor dudaklarıma hücum ederken.
Sevmek bu kadar yıkıcı olmamalıydı diye söyleniveriyorum kendi kendime. Boş sokaklarda yürürken sesimin yankısı sanki uyarı verir gibi kulağıma fısıldıyordu. Sevmek değil yıkıcı olan. Seni yıkan sevmek değil, sevilmemek diyordu, acımasızca. Bir anda yüzüme tokat gibi çarpıyordu duymaya korktuklarım. Sevdiğin için değil sevilmediğin için yanıyor kalbin. Bu yüzden ruhun can çekişiyordu bedeninde.
Yüreğim bugün asi, ruhum siyahtı belki, ama hayallerim hala maviydi. Bu aralar biraz soğuk bir mavi ama. Sabır diye sesleniyor bana en derinden. Sabret ve bekle diyerek sakinleştirmeye çalışıyordu adeta yüreğimi. Ne zaman dinecekti bu sisli buhran. Ne zaman dağılacaktı yüreğimin dumanı. Bin bir türlü ne zamanlar boğuşuyordu kafamın içinde. Bu bilinmez akşamın sessizliğinde çığlık olurken acılarım, şu cümleler geldi aklıma " Zaman mavinin kararsızlığını yaşamak için çok kısa. Bu yüzden bırak kırmızının yakıcılığını ve mavinin ferahlığını yaşa. "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırmızıda Mavi Yaşa
Non-FictionZaman... Ne kadar kısa bir kelime değil mi ? Oysa ne çok uzun yaşıyoruz zamanı. Bu tezatlık neyin nesi diyerek bir anda duraksıyoruz, hayatımızın bazı dönemlerinde. Sonra ne mi oluyo...