Sen benim Araf'ım değil sonumsun!"
Sanem, çocukluk hayalini gerçekleştirmiş ve sonunda başarılı bir subay olmuştu.
Üniversite yıllarını en iyi şekilde geçiren Sanem, kedi köpek gibi kavga ettiği Araf'ı kalbine kabul etmişti.
Mutlu evliliklerini d...
Kulaklarım uğulduyor, ellerim titriyor ve gözyaşlarım benden bağımsız bir şekilde dökülüyordu. Ölmüşmüydü? Bunca aylardan sonra bu gün mü ayrılacaktık?
Elimdeki kalan bardak parçalarını yere bırakıp arabanın anahtarlarını aldığım gibi dışarı koştum. Elimdeki telefonla yaklaşık 10 kez aramama rağmen açmıyordu. Hayır.. O ölemezdi. Beni yalnız bırakamazdı. Portakal Şekeri'ni yanlız bırakamazdı.
'Hey!!Turuncu kafa noldu sustun?!'
"Allahım sabır. Sanane arkadaşım sanane!"
"Arkadaş?.. Hmm. Sen öyle diyorsan öyledir portakal şekeri!"
"Portakal Şekeri'mi. O ne be!"
"Senin lakabın. Saçların tıptı bir portakal benziyor. Üstelik kokun da portakal gibi!"
Ellerim yumruk olmuş binlerce kez direksiyona vururken hem ağlıyor hem de ölemez diye bağırıyordum. Arabayı komutanlığın önünde durdurup komutanın arabayı görmesiyle bir kaç önemli kişiyle arabaya bindiler. Hızla havaalanına doğru sürmeye başladım.
Güvenlikler dahil her şey karmakarışıktı. Ağlayanlar, bağıranlar, fenalaşlar.. Gözyaşlarım durmak bilmiyordu. Arkamdan da bana yetişmeyi başaran komutanım eliyle omzuma dokunup destek olduğunu gösteriyordu. Etrafıma bakarken bize doğru gelen annemleri görmüştüm.
Yengemin gözleri kırmızının en koyu tonunu alırken babam boynundaki kravatı hızla çekip avcunda sıkmıştı.
Bitmiştim. Bitmiştik. Abimin kucağındaki Meral koşarak bana doğru geliyordu. Ağlamama dayanamazdı. Bazen şaka yapmak için numara yapsam da o gerçekten ağladığımı sanar bana sarılırdı. Ama Araf.. Araf onun için başkaydı. Her zaman bize geldiğinde sırtına çıkıp atçılık oynayalım diye tuttururdu. Yine aklıma gelmişti. Daha da şiddetli ağladığımda artık kendimi kaybediyordum. Havanın üzerimdeki ağırlığı git gide artmış omuzlarımdan taşıyordu. Yengemin Sanem diye bağırmasını beklermişcesine yere yığılmıştım.
**Unutulan Yer** (Gerçekten çok özür dilerim.)
Gözlerim odanın ışığına alışırken karşımdaki camın karşısında uykusuz olduğu belli olan abim vardı. Arkasından görebildiğim kadarıyla yengem kucağındaki Meral'le uyumuş, annem hala ağlıyordu. Abim uyandığımı görür görmez bana gülümseyip el sallamıştı.
Abimle gülüşmemizi kesen şey ise içeriye giren doktordu. Abimde peşinden odaya girmişti. Yattığım yerden hafifçe doğrulup abime doğru yüzümü çevirmiştim.
'Abi.. Araf..'
Abim parmağını dudağıma hafifçe dokundurduğunda susmam gerektiğini anlamıştım. Abimin sustuğumda ki yüz ifadesi görülmeye değerdi.
Doktor ağzında bir şey gevelermişcesine kıvranıyor, bir türlü ne söylemesi gerektiğini söyliyemiyordu.
'Sanem Soylu.. Tahilleri Allah'tan dün akşam göndermiştim ki verdiğim sakinleştiriciler zarar vermemiş.'
Doktora açık konuş bakışı attığımda abim elimi tutmuş yüzüme bakıyordu. Bende doktordan bakşlarımı çekip abime odaklanmıştım.
'Hayırlı olsun Sanem hanım. Hamilesiniz.'
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.