- SİYAH - 1 -

119 9 0
                                    

Bugün günlerden pazar... Saat 13:30
Spor salonunda geçirdiğim 2. Saatten sonra üstümü değiştirmek için soyunma odasına gittim. Üstüme hızlıca değiştirdikten sonra fitness antrenörü Görkem hocanın bana seslenmesiyle yanına doğru ilerledim.
"Yalgın kardeşim lisans işini ne yaptın?" Benim profesyonel bir fitness sporcusu olacağımı düşünüyordu. Yanılıyordu...
"Aklımda abi uğraşıyorum" diyerek geçiştirmiştim onu.
Kendimi dışarı attığımda İzmir'in sıcak havası yüzümü yakmıştı. Üzerime giydiğim atletle belirli olan kaslarım fitnesstan çıktığın için daha da belli oluyordu.
Çalıştığım barda kazandığım paralarla aldığım canımdan çok sevdiğim motoruma doğru ilerledim.
Cebime tıktığım anahtarları çıkarıp motoru çalıştırdım ve eve doğru sürdüm.
Dedemden babama miras kalan yadigar eve girdim. Küçük ve biraz yıkık dökük bir evdi. Babamın maaşı evin giderlerine anca yetiyordu. Bu yüzden çalışmak zorundaydım.
Eve girdiğimde babam televizyonun önünde gazete okuyor, annemse spordan geldiğimi bildiği için bana yemek hazırlıyordu.
Annemin hazırladığı yemekleri hızlıca yedikten sonra odama gidip uyudum.
Saat 20:00 gibi uyanıp çalıştığım bara gitmek için hazırlandım. Garip bir şekilde iş bulmak için çok uğraşmamış ve iyi bir iş bulmuştum.
Hayat her zaman bana kolaylıklar sağlamıştı ve ben buna anlam veremiyordum. Neyse üzümü ye bağını sorma demişler.
Bara geldiğimde barın sorumlusu Ahmet abiye selam verip eşyalarımı çalışan odasına bıraktım. Bara girip gece için birkaç çeşit kokteylli hazırladım. Saat 04:00 gibi biten mesaimi hatırlatan Ahmet abiye teşekkür edip. Mekandan çıktım. Cebime tıktığım kızların verdiği üzerinde numara yazan kağıtları hiç bakmadan çöpe attım. Motora binip kalan 4 saatimi uykuda geçirmek için hızlıca eve sürdüm.

Yeni bir okul gününe lanet edip uyandığımda, telefona gelen mesajlara baktım. Benim gibi Yalçın Kolejinde spor bursuyla okuyan Buray'ın 'Beni almayı unutma!' mesajını görünce gülümsedim. Üstümdeki terli kıyafetleri kirli sepetine fırlatıp kendimi duşa attım. Kafamı iki kere şampuanladıktan sonra geri kalanı serice halledip çıktım duştan. Islak saçlarım omuzlarıma dokunuyordu. Uzun zamandır berbere gitmiyordum. Saçlarım bakımsızdı ve kırılmaya başlamıştı. Göz altlarım çökmüş, göz aklarım kızarmıştı. Gözlerim sıradandı. Yani çoğu insanda olduğu gibi bende de kahverengi gözden vardı. Üstüme aylık maaşımın yarısı olan kolej üniforma takımını giydim. Duş alırken haricinde hiç çıkarmadığım kolyemi boynumdan geçirip ayna karşısına geçtim. Saçlarım üstümdeki gömleğin omuzlarını ıslatmasın diye saçlarımı çekiştirip tek elime topladım. Banyoya geri girip saç kurutma makinesinin fişini taktım. Saçlarımı kurutup gömleğimin kollarını kıvırıp dirseklerime kadar getirdikten sonra üstüme parfümümü sıkıp çantamı omzuma astım. Telefonumu ve cüzdanımı aldıktan sonra odamdan çıktım. Peder beyleri uyandırmadan vestiyerden anahtarımı aldıktan sonra evden çıktım. Motora binip kaskımı taktım. Elime telefonumu alıp Buray'a mesaj attım.
"Beş dakika. Kapıda olmazsan okula kadar yürürsün"
Telefonu cebime atım kontağı çevirdim ve Honda Cbr 125'in sesi bütün sokakta yankılandığında yaşlı komşulardan psikopat Nezaket teyze cama koşup peşimden bana bağırmaya başladı. Buray'ın evine geldiğimde kapıda beklediğini gördüm. Selam verip arkama geçti ve kaskını taktı. Gaza yüklenip okula sürdüm. Okulun büyük otoparkında külüstür kalan motorumu park ettim.
"İlk ders ne Buray?" diye sordum.
Müzik olduğunu öğrenince 1 ders daha uyuyabileceğim için sevindim.
"Abi yemek yedin mi ?" diye sordu Buray.
Kafamı iki yana salladım.
Kantine doğru giderken köşeyi dönmemle küçük bir şeyin bana çarpması bir oldu. Yerden kalkarken kulakları sağır edecek derecede cırlayan kızın yüzüne bakıp kantine doğru devam ettim.
Kolumdan tutulup çekilmem ile yumruğumu sıkıp tam vuruyordum ki karşımda yere düşen kızı gördüm.
"Öküz müsün sen? Bu pantolon kaç para biliyor musun? Hemen temizle!"dediğinde gözlerimi yumdum sinirle. Zengin veletlerden nefret ediyordum. Üzerine doğru bir adım attığım sırada saçlarım arkadan çekildi. Acıyla inleyip arkama döndüğümde bir yer elmasını daha gördüm. Bileklerini tutup sıktım. Ellerini kafamdan çektiğinde onun suratına sinirle bakmaya başladım. Ama o bana değil ellerine bakıyordu. Bakımsız kırık saçlarımın büyük bir kısmını ellerinde gördüğümde seslice küfretmiştim.
"Siktir!"
Kız şaşkınlıkla bir bana bir ellerine bakıyordu. Bir kaç adım geri çıktığında öfkeyle üstüne yürüdüm
"Yalgın! Ne yapıyorsun oğlum?"diyip beni kucaklayıp geri çeken Buray olmasa kıza zarar vermem kaçınılmazdı.
"Bırak lan! Buray bırak bak döverim seni. Buray bırak!"diye bağırdım beni tutunca. Kız ağlamaya başlamıştı.
"Be-ben istemedim. Özür dilerim"dediğini duydum Buray'ın beni çekiştirmesi sırasında.
"Ne demek istemedim lan beyinsiz! Siktin lan saçımı!"
Kızın ağlaması daha da şiddetlenmişti.
"Oğlum kız Tamer Yalçın'ın kızı. Kendine gel" diye soludu kulağıma. Tamer Yalçın, okulun sahibiydi. Sinirle motoruma yürüdüm. Binip kaskımı taktım kontağı çevirecek iken anahtarı elimden almıştı birisi. Ona döndüğümde üzgünce bana bakan Tamer Yalçın'ın kızını gördüm.
"Özrümü kabul etmen için saçını düzeltmeme izin ver"dedi. O an anlık sinirle kabul ettim ama nereden bilebilirdim beni hayallerimin arabasına bindireceğini. Ayakları pedallara yetiyordu yer elmasının. Tamam boyu çok kısa değildi ama 1.90lık boyuma göre kısaydı. Hep bu arabalardan biri yada Harley motorum olsun istemiştim. Onun yerine Cbr 125 ile geziniyordum.
"Ben Mevsim"dedi yoldayken. Cevap vermedim. Onunla konuşmak zorunda değilim. Kimseyle konuşmak zorunda değilim.
"Muhabbetine doyum olmuyor Yalgın. Yalgın dı değil mi?"dedi. Cevap vermedim. Birden frene basıp arabayı sağ şeride çekti.
"Bana bak! Bir saattir kendimi affettirmek için seninle konuşmaya çalışıyorum. Zahmet olacak ama hiç olmazsa adını söyle.dedi sinirle. Ona bakıp kaşlarımı kaldırdım.
"Arabayı sür"dediğimde bana sinirle bakıp sürmeye başladı. Aventadorun baskın sesini bile seviyordum. Beni bir bayan kuaförüne getirdiğinde ona dönmüştüm hızla. Surat ifadem komiğine gitmiş olmalı ki kahkaha atmıştı. Arabadan indim ve onun da inmesini bekledim. Son derece pahalı olduğu belli olan bir yere getirmişti beni. Okuldan uzaktı. Yalçın koleji Foçadaydı. Bizim ev okula yarım saatlik mesafedeydi. İçeri gidesim yoktu ki yanımdaki kız beni içeri sokmak için ittiriyordu bile.
"Yürüsene öküz!"diye bağırdı bana. Ona dönüp nefesimi verdim ve kaderime razı gelip yürümeye başladım. İçeri girdiğimde bütün gözler direkt beni bulmuştu. Güzellik merkezinde bir erkek...
İlgi çekiciydi sanırım bana fazladan bakıp bakışlarını yanımdaki kıza indirmişlerdi. Onu tanıyor olmalılardı. Koskoca Tamer Yalçının kızıydı sonuçta.
"Mevsim? Bu ne sürprüz conom?"dedi erkeğe benzeyen bir arkadaş. Emin değildim açıkçası. Mevsim'in de yüzünü buruşturduğunu görünce neden buraya getirdiğini merak ettim.
"Bana olan borcunu, şu çam yarmasının saçını normalleştirerek ödeyebilirsin Samet"dedi Mevsim. Bu arada erkek olduğunu anlamıştım cinsiyetini belirleyemediğim şahsın.. Açıkçası benimle o ilgilenecekse saçımın böyle kalmasını yeğlerdim. Samet kaşlarını çatarak yanıma geldi ve çevremde dolaştı.
"Kız bu çocuğun saçına ne oldu?"diye çığırdı Samet. Midemin bulandığını hissettim. Barda da böyle tiplemeler çıkıyordu ama bana yaklaşamıyordu hiçbiri. Burada da eğer birebir olsaydık ağzını burnunu kırardım.
"Saçını yoldum" dedi Mevsim omzunu silkerek.
"Anlaşıldı"diye mırıldanıp beni bir koltuğa yönlendirdi.

LACİVERTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin