2.BÖLÜM

109 8 3
                                    

Multimedia:Bulut.

Siparişlere yetişemiyordum artık. Daha öğle paydosuna bir saat vardı ama ben şimdiden yorulmuştum. Hazal geldi aklıma birden. Ne zamandır konuşmuyorduk. Bir ara arasam iyi olacaktı. Hazal benim en değer verdigim dostum. Kardeş gibi görürüz birbirimizi. Bugüne kadar hiç yalnız bırakmadı sağolsun beni. Ve aşçımız Fatma Abla.. Olmayan ikinci kızı olarak görürdü beni. Baş belası bir oğluyla sekiz yaşında sarışın bir kızı vardı. Eşini benim çalışmaya başladığım ilk yıl Zonguldak'taki maden kazasında kaybetmişti. Oğlu Adil bela felandı ama oda sağolsun babasının ölümünden sonra bir fabrikada işe girmisti. Fatma Abla nın anlattığı kadarıyla eşi bir ev almıştı ölmeden önce ve daha borçlarını ödeyememişlerdi. Çok iyi bir insandı özünde. Eşini kaybetmiş olmasına rağmen onu hiç ağlarken görmemiştim. İçinde yaşardı herşeyi. "Ölüm" derdi.. "Ölümden kim kaçıp isyan etmişte, ben bu icimde ki yangınla isyan edeyim!" Haklıydı da. Çarenin olmadığı tek şey ölümdü.

Öğle arasına girmemle Halit'le mesaileri değiştik. Gidip dinlenicektim ama beş dakika olsa Bulut'u görmeden olmazdı. Ve çok geç olmadan gelmisti. Siyah keten pantolonu, beyaz tişörtünün üstüne giydiği siyah ceketle her zaman ki formundaydı. Hani küçükken sizde de oldu mu bilmiyorum; ben hep kendimi gelinlikler içinde hayal ettiğimde onun gibi biri olsun isterdim yanımda. Sanki o hayallerimde ki adam çıkıp hayatımın orta yerine oturmuştu. Belkide ben yapmıştım bunu, ben istemiştim. Sevmiştim işte.! Sevmek ne demek? bilmeden. Aşk nasıldır nasıl yaşanır tadamadan.. Herşeyiyle ilkimdi işte. Acısıyla.. Şu midem de uçuşan kelebeklere kadar herşeyiyle.. İlkimdi.. En olmayacak olanımdı.

Çok geçmeden Beyza Hanım da gelmişti ve masada ki yerini almadan önce Bulut'u öpüp oturmuştu. Öpmüştü... Bulut'u.. Benim dokunmaya bile kıyamadığım adamı. Çok beğenirdi kendini Beyza Hanım. Yüzünden makyajı, ağzından iğneleyici sözleri hiç eksik olmazdı. Geçen yıl sevgili olmuşlardı Bulut Bey'le.. Bey?? Evet belkide o hep böyle kalacaktı benim için. Halit'in "Deniz!" diye bağırmasıyla oturduğum yerden sıçrayarak ayağa kalkmıştım. "Ne oldu?" diye sordum trip atarcasına. Çocuk ne yaptıysa?

"Kapıda Ahmet diye biri seni soruyor git bak bir istersen"dedi

"Tamam" deyip yüzümü kapıya döndüm. Ama gidemiyordum. Aslında kafamda Ahmet Amca'nın niye geldiğinden çok, Bulut'ların masasının yanından nasıl geçeceğim soruları beynimde dönüp duruyordu. Aslında bir merhaba desem fena olmazdı. Yok artık Deniz? Kafayı mi yedin kızım sen! derken Halit'in o odunsu elini omzunda hissetmemle irkilmistim.

"Kızım adam seni bekliyor git sene!" derken bilmiyor du ki gerginligimi ikiye katladığını. Sanki Bulut bekliyordu beni. İçimden neyse deyip kapıya doğru yürümeye başladım. O sırada Bulut da elinde telefonla kapıya doğru yürüyordu. Allah'ım Yarabbi'm o nasıl bir yürüyüştür yaa.. Bastığı parkeler olmak vardı şimdi. Ne saçmalıyordum ben yaa.!! Yok yok kafayı sıyırmıştım ben. Hazal haklıydı. Bu adam böyleyken bile aklımı başımdan alıyorsa belkide beraber olsak tımarhanelik olurdum.

Kapıya ulaşmıştım sonunda. Ahmet Amca'nın yüzünde anlamlandıramadığım bir gülümseme vardı.

"hayırdır Ahmet Amca daha sabah karşılaştık  ne çabuk özledin beni" diye şakalasmaya çoktan başlamıştım.

"Yok be kızım.. Sende" dedi bende güldüm oda güldü. Bir müddet öyle kaldık, benim gözüm Bulut'taydı. Ahmet amca "Hani sana istersen sen yaparsın demiştim ya yaptın. Lise Üçünü sınıfı da geçtin" demesiyle sevinç çığlığı atmam bir olmuştu.

"Ciddi misin sen Ahmet Amca?" diye sordum ağzım kulaklarımda olmuş bir şekilde. Geçtiğime inanamıyordum. Lise üç gerçekten çok zordu. Okulu bırakmak zorunda kalmasaydım kesin sınıfta kalırdım. O sırada Bulut bu tarafa bakıyordu. Göz göze geldik :) o nasıl bi karizmadır bende çözmüş değilim açıkçası. Göz göze gelmistik yaa.. Kısmet olursa bi gün diz dize..

"Tabi ki ciddiyim kızım. Ama yine matematikten kılpayı geçmişsin." diye cevapladı sorumu Ahmet Amca. Ahh.. Matematik! Olmuyordu işte niye oluyorlardı bilmiyorum.

"Hayırlısı be Ahmet amca. Vardır bunda da bir hayır" yine güldük beraber. Kafamı Bulut'a doğru çevirdim. Yanlış görmüyordum değil mi? Buraya geliyordu. Bulut buraya geliyordu. Kapının tam ortasında olduğumu anlamamla yüzüm öne eğik bir biçimde kenara çekildim. Geçmesi için. Ama tam tersi kapıdan geçmedi. Ahmet Amca'yla yanımızda durdu.

"Bugün herkes iyi haberler alıyor anlaşılan" diye konuşmaya başlamıştı. Allah'ım o ses neydi ki öyle? Bulut neden böyle birşey söylemişti ki? Onun aldığı mutlu haber neydi ki? Ve ben Deniz o son soruyu sesli sorduğumun farkında bile değildim.

"Sizin aldığınız mutlu haber ne ki?" Evet neydi ki? Bundan da banane değildi herhalde. Ama keşke sormasaydım dedim. Sormasaydım. Duyacaktım ki bunu zaten Beyza Hanım dan. Hatta eminim bunu akşam mekanın bar kısmında kutlardı bunu. Kendisi gibi zengin şaşalı arkadaşlarıyla.

Hiç böyle hayal etmemiştim onunla ilk konuşmamızın böyle olacağını. Kafamın içinde dönüp duruyordu son sözleri. Ve onun ağzından o kelimeler dökülürken o parkelerin içine girmeyi istedim.

"Yok ben mutlu haber almadım ama birazdan mutlu bir haber verecegim" deyip cebinden yüzük kutusunu çıkartıp içeriye gecmisti. Bitmişti işte herşey.. Gerçi ne zaman başlamıştı ki benim hayatım. Ne zamandan beri yaşamaya değilde dinlemeye gelmişti ki biri Deniz'i... Ne zaman benim olmuştu da başkasına uğurluyordum ben onu. Ve ben Deniz  bir kez daha içime  sürüklemiştim kum tanelerimi...

BEN YANINDAYIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin