4.BÖLÜM ''SOBE"

80 2 2
                                    

Multimedia :Savaş

Bu mekana hiç gelmeyen bu adam çantamdan düşürdüğüm mekanın kartıyla bulmuştu burayı. Peki neden buradaydı?? Ayrıca ne hakla ikinci defa bana dokunabiliyordu? "TEKRAR!"
Masaya siparişleri bırakırken, omzumdan sarkan saçlarımı eliyle geriye doğru atmıştı. "Adını Bilmediğim Şahıs" .
Anlamıyorum nerden buluyordu bu cesareti kendinde! Ters bir bakışla tekrar mutfağa yürürken
" Teşekkür ederim Deniz "demesiyle yüzümü tekrar ona dönüp
" Rica ederim "dedim imayla. Hafif bir tebessüm oluştu dudaklarında. Tekrar mutfağa doğru yönelip tepsiyi bıraktım ve kasa kısmında beklemeye başladım. Bulut Bey ile Beyza Hanım kahvaltılarını hâlâ bitirmemişlerdi. Onların aksine adını bilmediğim şahıs tostunu 5 dakika'da bitirmişti ve telefonuyla uğraşmaya başlamıştı. O istemeden hesabı da götüremezdim. Ne kadar da rahat bir şekilde yayılmış oturuyordu. Kendini beğenmişliği nerden bakarsanız bakın belliydi. "Gerizekalı" diye fısıldayıp sırtımı ondan ters tarafa döndüm. O sırada çaprazımda duran masadaki yeni gelen müşterinin yanına gidip siparişlerini isteyip Fatma Teyze'ye ilettim. Siparişleri götürdükten sonra mutfağa tekrar yöneldim ve o şahsın çağırmasıyla masasına doğru yürümeye başladım. Bulut ve Beyza Hanım'ın araları düzelmişti galiba. Konuşmaya başlamışlardı da. Evet! İçimden keşke barışmasalardı diye geçirmedim değil. Onları böyle gördükçe daha da acıyordu canım.
Niye böyle bakıyordu bana bu adam? Yüzümde birşey mi vardı?
"Buyurun! "dememle yüzündeki gülümseme sönmüştü.
" Bu kadar resmi olmak zorunda degilsin" dedi o imalı konuşmasıyla. Dayanamıycak seviyeye gelmiştim artık. Tahammül sınırlarımı çoktan yiyip bitirmişti.
"Sen kendini ne sanıyorsun? "diye sertçe çıkıştım. Ellerimi çoktan masaya dayamıştımda. Ben sinirlendikçe o mutlu oluyordu sanırım. Yüzündeki o gülümseme çoktan yüzüne konmuştu. Yavaşça rahat oturuşunu bozup yüzüme doğru yakınlaştırdı yüzünü. Hayır korkmayacaktım. Ben kaçtıkça üstüme geliyordu.
"Kendimi birşey sandığım yok. Çünkü birçok insan sandığımdan fazla büyütür beni gözlerinde. Ben Savaş. Sende şimdilik bu kadarını bilsen yeter "dedi. Allahım ben şimdi bu adamı ne yapmalıydım? Sinirlenmemek elde miydi? İşte olduğumu hatırlayınca ellerimi masadan çekip doğruldum. O da yani Savaş ta arkaya doğru yaslanıp
" Ama istersen senin sandığın şeylere başka şeyler ekleyebilirim "diye bambaşka bir imada bulundu. Masanın üstündeki o meyve suyunu üstünde bulmayı çoktan hak etmişti bence.
Bardağı elimin tersiyle itip meyve suyunu üstüne döktüm.
" Kusura bakmayın Savaş Bey ben hemen yenisini getiriyim"diyiponun gülümsemesini yüzüme yapıştırmamla mutfağa yöneldim. Her erkeğin vereceği tepkiyi vermişti. Ağzından küfürler dökülüyordu mübarek. Biraz da olsa içimin rahatlamış olmasıyla lavaboya geçip gülmemin durmasını sağladım. Rahatladıktan sonra saçımı elimle düzeltip dışarıya çıktım. O kendini bilmiş şahıs,yani Savaş gitmişti.
Öğle arasına girmemle telefonuma sarıldım. Mekanın çıkışında Hazal'ı aradım. Telefonumu açmadı. Yoğun olmalıydı. Annesinin güvenini boşa çıkarmayıp Avukat olmuştu. Annesi ve kardeşini de yanına alıp atandığı yere taşınmıştı. En son konuşmamızda iki tane davası vardı ve aylardır devam ediyordu. Telefonumu montumun cebine atıp biraz yürümeye karar verdim. Deniz'e karşı duran bir banka oturup denizi dinledim. İç sesime kulak verdim. Başımın içinde dönüp duran, susmaları için yalvardığım o kadar çok sesler vardı ki! Kulaklığımı takıp son ses müzikle birazda olsa sesleri susturmaya çalıştım.
Tüm öğle aramı burada geçirip işe döndüm. Mekandaki insan sayısı sabahkinden oldukça fazlaydı. Mutfağa gidip üstüme önlüğümü geçirdim. Mutfağın arka kısmına geçip montumu bırakacakken gördüğüm manzara tüm umutlarımı bir kez daha yıkmıştı. Bulut ve Beyza sarmaş dolaş oturmuşlardı. Evet artık Bulut ve Beyza'ydı onlar benim için. Araya kendi kendime resmiyet koymak kendimi kötü hissettiriyodu artık. Olduğum yerde donup kalmıştım. Herşey bir kez daha yitirmişti anlamını. Hayallerimin enkazında bir kez daha sıkışmıştım. Beyza'nın "Bizi yalnız bırak!" uyarısıyla gözlerim Bulut'un gözleriyle buluştu. Ne kadar değersizmişim gibi hissettirmişti bu bakış kendimi. Ne kadar boştu bakışları. Beyza'nın yanıma gelip kolumu sıkması ve
"Duymuyor musun? "diye bağırmasıyla gözlerimi bu kez Beyza" nın gözlerine diktim. Hiçbir şey söylemeden çıktım dışarıya. Arka bahçeye geçtiğimde gözyaşlarım çoktan özgürlüğüne kavuşmuştu. Nefret ediyordum bu şekilde ağlamaktan. O sırada titreyen telefonumu elime aldım ve ekrandaki ismi görünce tüm kırgınlığımla "Hazal" diye fısıldayabildim.
"İyi misin Deniz "diye sordu hüzünlü bir sesle. Anladığım kadarıyla onun da canı sıkkındı. Hissedebiliyoduk birbirimizi sanki. Ruh ikizim gibiydi işte. Uzun uzun dertleştik... İçeride beni bekleyen bir işim olduğunu umursamadan.
Çok sürmemişti bu dertleşme otuz dakikalık konuşmanın ardından Fatma Teyze 'nin "Halit siparişlere yetişemiyor işinin başına geç" uyarısıyla içeriye geçmiştim. Aklımda Hazal vardı. Babası şimdi de başkasıyla evlenmesi için zorluyordu. Ve benim"Canımın En İçi "aşık olmuştu. Hiç beklemezdim ondan. O da benden beklemezdi gerçi. Aşka hiç inanmadığımı söylerdim hep. Ama şimdi aşk acısıyla cebelleşiyordum....
Aldığım iki masanın siparişlerini Fatma Teyzeye söylemek için mutfağa geçtim. Beyza da birşeylerle uğraşıyordu. Benim geldiğimi görünce elindekini bırakıp bana döndü.
''Sen beni salak mı sanıyorsun Deniz??? Anlamamıştım. Birşey anlamamı gerektirecek birşey yapmışmıydım ki??
"Anlamadım Beyza Hanım? "diye sordum. Ahh... Hanım! Ya! Konuşmalarada taşımıyacaktım ya samimiyeti.
" Bulut 'a nasıl baktığını anlamadım mı sandın?? Sabah Fatma Teyzeye ağlarken anlattıklarını bilmiyorum mu sandın? Yapma Deniz. Bu kadar salağa yatmayacağımı sende biliyorsun. " sözlerini anlamam uzun sürmedi . Nasıl bilebilirdi ki?? İçimi okumuş gibi
" Geçen yıldan beri bunu biliyorum. Belki zamanla sizin asla birlikte olamayacağınızı anlarsın sandım ama sabahki konuşmaların ve bugünkü bakışların seni uyarmam gerektiğini fazlasıyla tetikledi. Bir daha ayağını denk al ve içindeki aşkı sil at! " uyarısına
" Yanlış anlamışsınız benim zaten sevgilim var! "dememle onun uğradığı şokun iki katını bende kendimde yaşamıştım. Be benim agzımdan nasıl çıkmıştı? Ve kime, neye güvenerek söylemiştim bunu?? Fazla inanmamış olmalıydı ki" tabi tabi "dercesine başını salladı ve çıktı mutfaktan. Buna da ağlamamalıydım. Ağlamıycaktımda.!
" Yorgunum.. Sevmelerim yorgun, özlemlerim yorgun en önemlisi kalbim. Atmaya mecali kalmamış gibi. Biraz daha kırılsa dağılacakmış gibi. Sevdim.. Deli gibi korktum. Biliyorum , sevmemeliydim. BULUT. Sanki tüm hayallerim elimi uzatsam tutabileceğim yakınlıkta. Kollarımı uzatsam sanki sana sarılacakmışım gibi. Bazen hissediyorum seni kalbimin orta yerinde bekliyosun herşeyinle. Bırakamıyorum. Kaçamıyorum. Sevmek istiyorum. Sevilmediğimi bile bile. Çoğu zaman kaçmak istiyorum. Peşimden gelmeyeceğini bile bile.
Salondan gelen çığlıkla defterimi kapattım hışımla. Zeynep bağırıyordu nefes alamıyordu sanki yerde çırpınıyordu. Korkuyla yanına koştum ve ilacını sehpadan alıp ona uzattım. Ama içmek istemiyordu. İçse boğulacak gibi bir hali vardı. O sırada babam arabanın anahtarını alıp Zeynebi kucaklamak için karşımda dizlerinin üstünde dengesini sağladığına emin olduktan sonra Zeynebi kucaklayıp aşağıya indirdi. Annem Aslıyla komşudaydı. Anahtarı saksının altına koyup babamın yanına ulaştım ve arabanın kapısını açıp önce ben bindim. Ben bindikten sonra babam Zeyneb'in başı kucağıma gelicek şekilde bana doğru yatırdı.
Hastaneye ulaştığımızda babam beklememi ve görevli çağıracağını söyledi.
"Hadi kardeşim aç gözlerini... Hani hep güçlüydün sen. Hani herşeyi atlatacaktık birlikte. Daha o istediğim renkli ahşap gemiyi bile yapmadın. Hadi ne olur aç gözlerini. "Zeyneb'e kendimi duyurmaya çalışırken gözyaşlarım delice süzülüyordu gözlerimden. Kapının açılmasıyla bedenim korkudan dolayı irkilmişti. Ama gördüğüm şey karşısında küçük dilimi yutmak az bile kalabilirdi. Bugün intihara meyilli bir çok şey olmuştu. Bu huzur denen şey ne zaman beni bulacaktı bilmiyorum. İsyan etmek değildi bu ama neden bu kadar şey beni buluyordu ki??? Kime ne yapmıştım da şimdi bu kadar bedel ödüyordum? Küçükken saklambaç oynardık mahalledeki arkadaşlarımla. Şimdi de tüm hayatım bir oyuna dönmüştü. Sanki ben ebe olmuştum da tüm herşey bir bir çıkıyordu sakladıkları yerden. Tek tek de değil. Hepsi birden çıkıp geliyordu ve ben "SOBE" diyemiyordum. 'Haksızlık' bu demek istiyordum. Ama onlar hep bir ağızdan bağırıyorlardı.
"Mızıkçılık yapacaksan oynama! "diye. Şimdi ise" katlanamıyosan ölebilirsin"demekti şu anki durumun tek meali.......

BEN YANINDAYIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin