MULTİMEDYA-BÜŞRA :)
Çantamı omzuma atarak converslerime giymek için uzandım ve iki buçuk saattir odasından çıkmak bilmeyen Büşra'ya çığırdım:
''Büşracım! Artık çıkacak mısın?!!''
''Deniz'e bu hazırlık ablası, Deniz'e!''
İnci kafasına yastığı yedikten sonra susmakla yetindi. Gözüm komidindeki siyah elbisemle cenaze alayını izlerken çektikleri fotoğrafıma takıldı. Annemi defnediyorlardı ve ben öylece birşey yapmadan izliyordum. İnci omzuma çenesini dayadı:
''Artık yetmez mi? Yeni bir sayfa aç Alya.''
Kafamı iki yana sallayarak beni hapseden düşüncelerimden sıyrıldım. Daha doğrusu sıyrılmaya çalıştım. Büşra makyajını 'sonunda' bitirince kapının ardına çıktık sonunda. Büşra topuklu botlarıyla yürümeye çalışırken, İnci yanıma geldi:
''Özlem'in teklifini kabul edecek miyiz? Bak Alya, hepimize uyuyor be kanka. Sende okeylersen tamam bu iş.''
ofladım. Tamam hafta sonu kaçamak yapmak güzel olabilirdi, fakat o Özlem denen uzaylı sümüğüyle tuvalete bile gitmezdim ben. Gerçi kızlar tuvaletine bir kaç kere karşılaştığımız olmuştu. Ne saçmalıyorum ben?
''Özlem denen cadı bozuntusu Selim'e yükseliyor. Görmüyor musun İnci?''
''Birileri sanki Selim'i mi kıskanmış...''
''Tabiki hayır! Sadece arkadaşımız olduğu için söylüyorum, aynı zamanda da komşumuz.''
''Evet...Kesinlikle kıskanmış.''
İnci'nin dilinden kurtulamayacağımı ve ne olursa olsun onu inandıramayacağımı seziyordum. Ah bu inatçı kız hep böyleydi. Şimdi 'Alya Selim'i kıskandı!' diye bir tweet bile atabilirdi. Şaka değil 900 Retweet'ten bahsediyoruz burada.
Herneyse olacak olan neyse hemen olsun diyerek derin bir nefes aldım:
''Pekala,pekala...Dinle, bu kabul ettiğim için pişman olacağımı biliyorum ama, etmediğim içinde pişman olacağımı biliyorum. Bu yüzden...Tamam haftasonu Özlem'in yazlığına gidebiliriz İnci.''
''Neğğğ?''
Büşra'nın sesi yükselince ikimizde arkamızı dönerek Büşra'ya baktık. Elindeki telefona hayretle bakıyordu. İnci yaklaşınca bende peşinden gittim:
''Noldu Büşra?''
''Ya ben deliririm ama!''
''Ne olmuş kızım?!'' diye üstelediğimde ağlamaya başladı:
''Özlem'in şu yakın arkadaşı varya, Ayza Sayıner!''
''Var...'' dedik aynanda.
''Deniz'le buluşacaklarmış...''
İnci ile aynı anda 'ne!' diye feryat ederek telefonu elimize aldık ve Ayza'nın tweetini okuduk:
DENİZ BAYIROĞLU İLE AKŞAM YEMEĞİ! KIZLAR SİZCE SİYAH ELBİSE MI, KIRMIZI ELBİE MI!? BUNU DENİZ'E SORMALIYDIM DEĞİL Mİ?
Büşra kelimenin tam anlamıyla burnundan soluyordu:
''Kızlar hani beni seviyordu bu çocuk?''
Gözyaşları karşısında dudak büzdüm ve silmeye çalıştım. Oluyordu işte, sadakat bazen zaaflara kucağını açabiliyordu...
******
Büşra ve Deniz arasında soğuk rüzgarlar esiyordu. Deniz'lerin karşı masada olmasına rağmen Büşra daha telefonundan başını kaldırmamıştı. Muhtemelen yine kalbi kırılmıştı ve internetteki arabesk sözlerde buluyordu çaresini. Deniz ise ne olduğunu anlamaz bir ifadeyi giyinmişti. Sorumsuz bir erkek daha...
Derslerimize dağılınca Büşra arka sırada bütün ders boyunca sessiz sessiz ağladı. Bense yanına gidip teselli etmeye çalıştım ama durumun toplanacak bir tarafıda yoktu...
Eren'in şaklabanlıklarıyla, Deniz'in sorumsuzluğu ve yine Selim ile Özlem'in sohbetiyle, Batu'nun ikisini izleyişiyle -hayır tabiki ben izlemedim çocuklar!-, İnci'nin testleriyle ve Büşra'nın ağlamalarıyla geçen bir günün sonunda eve geldik.
Bir pizza molasından sonra Büşra odasına çekildi ve yalnız kalmak istediğini söyledi, İnci ise yarın sınavım var diyerek sevgililerini önüne aldı ve yine testlerle ciddi düşünmeye başladı...
Yapacak bir şeyim kalmadığından çıplak ayaklarımı koridorda vura vura odama gittim. Odaya girer girmez çekmecemin kapağının açılmış olduğunu ve resimlerimin saçılmış olduğunu gördüm. Oflaya oflaya toplamaya giderken bir kaç lise resmimi arşive koyduktan sonra elime çocukluk resimlerim geldi ve bir an dikkatim resimde toplandı. Selim ile birbirimize aşık olduğumuz zamanlardı...
Dolap sanki bunları hatırlamamı istemişti. Gözlerimden yaşların aktığını yeni farkediyordum. Yaşları hızlıca silerek dudaklarımı birbirine bastırdım. Geçmiş çok güçlüydü...
Annemin ölümü...Selim'in gidişi...aynı zamanda girişi...
Halbuki daha çocuktum o zaman, dizimin kanamasından başka ne olabilirdi ki?
Hani bazı hayaller zamanla eskimezlerdi ya? Ben Selim Karasoy'u hiç eskitmemiştim...
Ta ki o gidene kadar...Annemin ölümünden yaklaşık 3 ay sonra, ben daha kendime gelememişken Selim gitmişti. Babam annemin yerini doldurmak için çok uğraşmıştı, başarmıştı da...O olmasaydı eminim ben eski Alya olamazdım. Annemin 'yüksek mevkide, yükseklik' anlamını taşıyan bana verdiği 'Alya' isminin şu an iyi bir üniversitede okuyarak hakkını veremezdim, kim bilir?
Ama anneydi işte...Başkaydı...
Selim'in üzerime düştüğü gün çekilen, çamuru bir güzel yemiş olan çilek desenli elbisenin içinde bir adet ağlak bir Alya vardı...
Çilekler bana eskileri hatırlatırmışçasına gülümserken bende gülümsedim.
Resimleri güle ağlaya toparladıktan sonra derin bir nefes aldım. Artık tüm mesele Büşra'yı hafta sonuna kadar toplamak, Test kitaplarını ameliyatla İnci'den ayırmak ve bana bu hafta sonu için sabır dilemekti...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YA UNUTURSAM
Teen FictionAlya Koçer... Annesiz büyüyen, babası yurtdışında yaşayan, sevimli, duygusal ve oldukça güçlü, yıkık bir kız... Selim Karasoy...Ömrü boyunca tek Alya'yı sevmiş, mecburiyetleri yüzünden bırakıp gitmişti... İnci Özer...Hayatını testlere adayan, tek ar...