Siyah, dar bir pantolon, beyaz üzeri siyah yazılı bir tişört ve kırmızı kareli gömlek mi? Notun üzerinde de, "Selam Rüzgar! Ben Kurtarıcı'n!" notu?
Gözlerime inanamadığımı imâ edercesine birkaç kez gözlerimi ovuşturmamın ardından, ne not ne de paket yok olmuştu.
Halâ gözümün önünde ve sabitlerdi.
Ciddi anlamda şoka girmiştim sanırım. Çünkü gözlerimi kırpıştırmaktan başka bir yaşam belirtisi göstermiyordum. Nefesimi bile tutmuştum.
Önce olayın büyüsüne kapılıp, kurtulacağıma inansam da, kimsenin bunu benim için yapmayacağı aklıma düşünce birinin bana şaka yapmaya çalıştığını düşünüp umursamadım.
Buna rağmen pantolonun veya tişörtün herhangi bir yerinin yırtık olup olmadığını da onlarca kez kontrol ettim.
En son kıyafetlerin sağlam olduğuna inanarak, giyersem hiçbir şey kaybetmeyeceğimi düşündüm.
Bugün cuma ve önümde yiyip, içip, sıçıp, uyuyacağım güzel iki gün var.
Evden çıksam dahi buluşacağım, görüşeceğim kimse olmadığı için evden çıkmak gibi gereksiz bir şey yapmıyorum tabii ki.
Mutfağa gidip, annemin yaptığı poğaça börek ne varsa toplayıp odama stokladım.
E mâlum, odadan çıkmak gibi bir planım yok. Sıçmak dışında. Sıçmak önemli, biliyorsunuz.
Ağzıma kakolu, boka benzeyen keklerden tıkıp, "Bok yiyormuşum gibi çek kanka" pozlarımla salak saçma ifşalıklar çektikten sonra dizimi izlemeye devam ettim. Tabii tıkınarak.
Sonra mesaj sesiyle irkilip ağzımdaki kolayı bilgisayara püskürttüm. Babam ağzıma sıçacaktı ama olsundu.
Bana mesaj gelmişti!
Hemen heyecanla babama yalvararak aldığım i phoneumun kilit ekranına şifremi girerek mesaj kutusuna tıkladım.
Gizli numara mı?
Gizli numaradan mesaj atılıyor muymuş lan?
Kendimi filmde hissederek 'gizli numara' yazısının üstüne tıkladım.
"Rüzgar? Beni umursamamana üzüldüm açıkçası. Umursayacağını düşünmüştüm oysa ki. Kurtarıcın."
Biri bana gerçekten sağlam şaka yapıyordu sanırım. Başka bir açıklaması yoktu ki bunun.
Kaybedecek bir şeyim olmadığını düşünerek Kurtarıcım'ın mesajına cevap veriyordum ki, çatılmış kaşlarım şarjımı görmemle yay gibi gerildi.
Ne demek %1, anasını satayım!
Bir yandan küfür ederken bir yandan şarj aletimi kaptığım gibi, Usain Bolt edasıyla şarjımı takmaya koşuyordum. Bu Usain Bolt edalarım çalışma masama kafa atana kadar sürdü. Sonrası mâlum. Yamuldum.
Titreyen ellerimle telefonumu şarja taktıktan sonra prizim yanına çömüp, sıçış oturuşu yaptım.
"Güzel şaka, Kurtarıcım." Yazıp gönderdim.
Çünkü cidden güzel şakaydı. Helal ulan! Kim düşündüyse, bravo.
"Şaka olmadığını anlamak için dediklerimi yapmalısın, Rüzgar."
Düşündüm, düşündüm ve düşündüm. Okuldaki herkesin gözünde yeterince eziktim zaten. Varsayalım ki, bu bir şaka olsa ve ben kandırılıyor isem, kaybedecek herhangi bir şeyim olmaz. Peki ya gerçekse ve bu ezik sıfatımdan kurtulmamı sağlayacak birileri gerçekten varsa? Beni de bulmuşsa? İşte bu noktada cidden kazanacağım çok şey olurdu.
Denemekten ne zarar gelirdi, gerçekten?
Heyecanlanmıştım. Hem de çok.
Kabul edecektim.
Sakin olmaya çalışaraktan kabul ettiğimi bildiren bir mesaj yazdım.
Sonra yaklaşık on dakikadır sıçış pozisyonunda oturduğumu bacaklarımdaki uyuşukluk hissiyle farkettim. Söve söve kalktım ve bir tavşan edasıyla bir sağa bir sola zıplamaya başladım.
Sen bir gerizekalısın, Rüzgar.
Oo sevgili iç sesim! Nörüyon gı?
Ay Allah'ım! Bu kadar varoş bir insan parçasının iç sesi olacak kadar ne günah işledim ben ayol?
Çok biliyorsun, kes. Bunu aslında "çoh biliyon, qes" şeklinde söylemek isterdim ama bana ergen demişti, onu haklı çıkarmak istemedim. Ne var yani?
İki günümü tamamen salya akıtarak uyumak ve tıkınmakla geçirdikten sonra her şeye söverek uyandığım bir pazartesi sabahına, günaymadın.
Bir de aysa mıydı?
Kabul etme içerikli mesajımdan sonra, Kurtarıcı'mdan hiç mesaj almamıştım. Yazarsa, beni unuttun, diye trip atmayı kesinlikle unutmamalıyım.
Tüm vücudumu dolaba sokup, o şekilde okul formamı bulduktan sonra tam giyinirken aniden yükselen mesaj sesiyle altıma sıçtım. Sonra Kurtarıcı'mdan olduğunu görünce bokum geri gitti.
"O okul formasını hemen çıkarıyorsun ve sana yolladığım kıyafetleri giyiniyorsun. HEMEN!"
Tövbestağfurullah. Nerden izliyor bu beni lan? Üç yüz altmış derece etrafımda dönüp gözümle etrafımı taradıktan sonra, hiçkimseyi göremedim. Doğal olarak.
"Giyinirken beni mi izliyorsun, pis sapık!" Yazdım ve yolladım.
Bu ne özgüven lan?
Hemen Kurtarıcım'ın yolladığı kiyafetleri giydim ve yaydan fırlayan ok gibi mutfağa gidip on yıldır aç kalan biriymişçesine kahvaltı yaptım.
Odama çıkıp çantamı aldım ve tam o sırada servisin kornasının sesini duydum. Aniden elim ayağıma dolaştı ve ne yapacagimi bilemedim.
Tam o sırada mesaj geldi.
"Sakin ol, servis bekleyebilir. Yavaşça senin için kapının önüne bıraktığım ayakkabıları giy ve normal bir şekilde yürü. Bağcılarını bağlamayı unutma. Sakın."
Kurtarıcım'ın dediklerini harfiyen yerine getirip, on sekiz yıllık hayatımda ilk kez servise olaysız bindim.
Sanırım, yapabilirim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Özder, Rüzgar Özder.
Teen FictionYine sıradan bir pazartesi sabahı. Dağınık saçlarım, beni muşmula gibi gösteren gözlüklerim ve dudağımın kenarında ki kurumuş salya ile aynaya bakıyorum. Evet ben Özder, Rüzgar Özder. 'Bond, James Bond' gibi dediğime yada ismimin havalı olduğuna ba...