Gözlerimi yavaşça aralayıp esnedim. Elimle yatağımın dibindeki masanın üstünü yokladım ve en sonunda telefonumu buldum. Telefonu açıp saate bakmamla yataktan fırlamam bir olmuştu. Tuvalete koşup işlerimi hallettim ve tüm kitaplarımı çantama koyup mutfağa ilerledim.
Ayağıma birşeyin takılmasıyla yere kapaklandım."Hay ben senin.." diye başladığım cümlemi bana anlamsız bakan Zeytin yüzünden yarıda kestim. Canım, benim kadar onun da canı acımıştır kesin. Kafasını okşayıp "özür dilerim ufaklık" dedim ve ayağa kalkıp bu sefer mutfak yerine ayakkabılığa yöneldim.
Yemek yiyecek vaktim bile yokken neden başta ayakkabılık yerine mutfağa yöneldiysem?!
Şirin köpeğim Zeytin'e öpücük atıp dışarı çıktım ve durağa koşmaya başladım. Tam vaktinde minibüse binmenin verdiği mutlulukla koltuğa oturup kulaklığımı taktım.
Aklıma acaba Zeytin'e yemek koyup koymadığım hakkında düşünceler gelince tırnağımı kemirmeye başladım. Galiba koymuştum. Evet evet koymuştum...
Kısa bir yolculuktan sonra okula yakın bir durakta durunca parayı verip indim ve yine depar atmaya başladım. Okula girince panolardan sınıfın yerini ögrenip üst kata çıktım. Çıkarken de çantamdan kitaplarımı alıp elimde tuttum.Elimdeki kitapları dağınık bir şekilde tutarken sınıfa doğru koşturuyordum. Sınıfın önüne geldiğimde kapıyı hemen açıp içeri girdim. Tüm gözler bana dönerken yutkunup gülümsemeye çalıştım ve "merhaba çocuklar" diyerek kürsüme yöneldim. Tüm kitaplarımı gelişigüzel kürsüye koydum. Herkes bana ava aval bakıyordu. Ellerimle garip garip hareketler yaparak "Merhaba ben yeni öğretmen Pınar" dedim.
Sınıftan büyük bir uğultu çıkarken iyice gerilip "bu benim ilk senem" diye devam ettim.
Girdiğim sınıf çoğu kez sınıfta kalmışların sınıfıydı. Yani benden neredeyse 2-3 yaş büyüktüler. Ne garip ama değil mi? Onlardan küçüğüm ve onlara ders anlatıyorum.
Arka sıralardan birisi el kaldırdığında "evet?" dedim.Çocuk pişmiş kelle gibi sırıtarak "sanırım siz sınıfları karıştırdınız. Anaokulu yan blokta" dedi. Sınıfta kahkaha sesleri yükselirken her ne kadar öğretmen olsam da "hayır, eminim buranın benim sınıfım olduğuna. Gelirken oraya da bir uğramıştım. Bu arada seni çağırıyorlar okuma listesinde adın okunduğunda seni bulamamışlar" dedim. Herkesten 'ooooo' sesleri yükselirken elimle masaya vurup "sessizlik!" diye bağırdım. İlk günden müdür yardımcısından şikayet almak istemiyordum.
Tüm sınıf susunca "bugün ilk günümüz olduğu için tanışmakla başlayalım ha?" Dedim. Sınıftan onaylayan sesler başladığında biraz daha rahatlayıp "Öyleyse ben kendimi tanıtmaya devam ediyim. Dediğim gibi ben Pınar. Bu sene ilk senem. Bir köpeğim var." Diye kendimi kısaca tanıttım. Bir kız "köpek mi? İsmi ne?" Dediğinde burukça gülüp "Zeytin..." dedim.
Önlerden bir erkek "bu çok klasik bir isim değil mi?" Diye sorduğunda başımı hayır anlamında sallayıp "inan bana benim için hiç değil" dedim.
İkinci sıradan bir kız "sakıncası yoksa nedenini anlatır mısınız?" Dedi.
Başımla onayladığımda sınıftan mutlu olduklarına dair sesler çıkmaya başladı. Elimle masaya vurup susmalarını sağladım ve derin bir nefes alıp anlatmaya başladım.
"Eskiden benim küçük bir kız kardeşim vardı. Adı Yağmur."
Bir kız lafımı bölüp "eskiden derken?" Dedi.
Yanındaki kız onu cimcikleyip "anlasana ölmüş" dedi.
Gözlerimin dolduğunu hissettiğimde başımı aşağı eğip kaldığım yerden devam ettim.
"Çok mutlu bir çekirdek aileydik. Kardeşim, ben, annem ve babam.
Hepsini daha küçük yaşta kaybettim."Uzun saçlı bir erkek "kaç yaşındaydınız?" Diye sorduğunda "10" diye cevapladım.
"Peki kardeşiniz?" diye başka bir soru yönelttiğinde "4" dedim.
Sınıfta uğultular yine yükselmeye başladığında çatallaşan sesimi biraz yüksek çıkartarak onları susturdum.
"Kardeşim her sabah mutlaka zeytin yerdi. Hiçbir gün zeytinsiz sofradan kalkmaz, sofrada zeytin yoksa 'o zaman ben birşey yemeyeceğim' der ve beni ve babamı zorla zeytin almaya gönderirdi. Fazla fazla zeytin aldığımız için de artan zeytinleri babamla bahçemizdeki çimenlerin üzerine yatıp yerdik. Kardeşim de bizi yakalarsa güzel bir fırça çekip o da yanımıza uzanır ve yerdi. Ama size acayip bir ironi söyleyeyim mi? Ben zeytin sevmem"
Anlamadıklarını belirten yüz ifadeleri yaptıklarında 'acaba gerçekten bunlar benden büyük mü?!' diye düşündüm. Belliki beden konusunda evet ama akıl konusunda hayır.
"Demek istediğim ben zeytin sevmem ama babamla yerken tadı bir güzel geliyordu"
Anladıklarını belirten sesler çıkarttıklarında istemeden de olsa gözümden küçük bir yaş aktı. Elimle ağzımı kapatıp yukarı bakmaya başladım. Ağlamaktan artık sıkılmıştım. Her ne kadar baya önce olan bir olay olsa da beni etkiliyordu.
Kısa bir erkek "peki onlara ne oldu?" diye sorduğunda önündeki kız hemen ona dönüp "yuh! direk sorulur mu hayvan?" dedi. Başımı 'önemli değil' der gibi salladıktan sonra "cinayet" dedim. Herkes kaşlarını çatıp bana acıyarak bakarken 'ne var lan?' diye bağırıp gitmek istedim.
"Hocam isterseniz bize içinizi dökebilirsiniz?"
Kaşlarımı çatıp "zaten şuan yaptığım şey bu?" dedim.
"E o zaman devam edin?"
Salak çocuk sanki burada masal anlatıyoruz! Derin bir nefes aldım.
"Nedenini bilmiyorum. Okul dönüşü servise bindim ve eve geldiğimde hala gözlerimin önünden gitmeyen sahneleri gördüm." Sonlara doğru dişlerimi sıkmıştım.
"Peki cinayeti işleyenleri bulabildiniz mi?"
Tedirgin bir şekilde "ha-hayır" dedim. Çocuk yine birşey söyleyeceği zaman kurtarıcım olan zil çaldı. "Herkese görüşürüz" diyerek sınıftan ayrıldım. Bu sefer gerçekten paçayı zor kurtarmıştım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Öğretmen
Novela JuvenilElimdeki kitapları dağınık bir şekilde tutarken sınıfa doğru koşturuyordum. Sınıfın önüne geldiğimde kapıyı hemen açıp içeri girdim. Tüm gözler bana dönerken yutkunup gülümsemeye çalıştım ve "merhaba çocuklar" diyerek kürsüme yöneldim. Tüm kitapları...