“Nasıl ya?” Delirip delirmediğimden emin olmak için gözlerimi ovuşturup fotoğrafa tekrar baktım. Sonra yanıma gelen Yağmur, Mert ve Irmak’a döndüm. Benim kadar şok olmuş gözüküyorlardı.
Irmak koşarak yukarıya çıktı. Mert ve Yağmur ile hızla peşinden gittik. Erkeklerin yatakhane katına geldiğinde Efe’nin odasına daldı. Sonra geri dışarıya çıktı. “Yok.” Sonra kapının önüne yere çöküp hıçkırarak ağlamaya başladı. Yanına gittim ve önüne, yere oturdum.
“Hey, ağlama.” Yüzünü ellerimin arasına aldım ve her ne kadar ona ağlamamasını söylesem de ben de gözlerimden yaşların akmasına engel olamıyordum.
“Ölmemiş ve buna rağmen bize bunu söylememiş öyle mi?” Ellerimi yüzünden çekip kafasını dizine yasladı. “Öldüğünü sandığım için berbat bir durumdaydım. Bunu nasıl yapar?” Çıldırmış gibiydi. “Bunun bir oyun olduğunu falan mı sanıyor?”
Haklıydı. Ne yapmaya çalıştığını ben de anlamamıştım. “Şimdi ağlamak yerine neler olduğunu öğrenmemiz çok daha mantıklı olur. Öyle değil mi?” Sakinleştirici ses tonumu kullanmaya çalışıyordum.
Ağlamayı bırakıp masum bir şekilde suratımı baktı ve kafasıyla onayladı.
Ne yapacağımı bilmiyordum. Kalktım ve “Belki sınıfındakilerden birisine onu görüp görmediklerini sorabiliriz,” dedim.
Irmak da ayağa kalktı ve burnunu çekip gözündeki yaşları sildi.
Yemek saati geldiği için hep birlikte yemekhaneye indik. Efe ortalıklarda gözükmüyordu. Efe’nin oturduğu masanın yanına gidip sınıf arkadaşlarına “Bugün Efe’yi gördünüz mü?” diye sordum.
Siyah kısa saçlı bir kız kaşlarını kaldırdı. “Evet.” Hepsi son sınıf olmanın yanında popülerdi ve bu yüzden küçümser bakışlarından kurtulmak zordu.
“Şimdi nerede biliyor musunuz?”
“Aç olmadığını söyledi.”
Kafam allak bullak durumdaydı. Neler olduğunu anlayamıyordum. Dün onu ölü olarak bulduğumdan emindim. Sonra aklıma tekrar günlükteki yazının ona ait olmadığı geldi. Bu işleri daha da zorlaştırıyordu. Belki Efe’yi bulursak bir şeyler daha da netleşecekti. Ama onu nasıl bulabileceğimizi bilmiyordum. Bizden saklanıyor gibiydi.
“Dağılıp onu arayalım mı?” dedi Yağmur.
“Olur.” Mert ve Yağmur aramızda tek mantıklı düşünen kişilerdi. Irmak ve ben duygusal açıdan mahvolmuş durumdaydık. Bu yüzden plan yapma işini onlara bırakmak daha akıllıca olacaktı.
“Ben yatakhane katlarına bakacağım. Mert sen tuvaletlere bak. Irmak sen sınıfları gez.” Bana döndü. “Sen de bodruma bak İzel.” Neden en zor alanı bana verdiğine anlam veremesem de başımla onayladım. Sonda bodrum katına doğru yol aldım.
Merdivenlerden aşağıya indiğimde içimi bir ürperti sarmıştı. Odaları tek tek açmayı denedim. Ancak hepsi kapalıydı. Ben de tek açık olan odaya yöneldim. Efe’nin cesedini bulduğum odaya…
İçerisi bomboştu. Efe’yi bulan kişi olmak istiyordum çünkü ona rahatça kızmak, bağırmak ve duygularımı dökmem gerekiyordu. Bunu Mert’in önünde yapamazdım.
Bir ses duyup hızla arkama döndüm. “Kim var orada?” Kalbim deli gibi atmaya başlamıştı. Üç seçeneğim vardı. Sesin sahibi müdür olabilirdi ve beni burada görürse okuldan atılmak gibi bir durumla karşı karşıya kalabilirdim. Efe’nin peşindeki kaçık olabilirdi ve beni öldürebilirdi. Efe olabilirdi ki bu tek olmasını dilediğim seçenekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bodrum
Teen FictionUyarı: Bu romanı 15 yaşında yazdığım için beklentilerinizi kenara bırakmanızı şiddetle öneririm. -Beyza Doğuç.