Adım atıp atmamak konusunda verdiğim savaşa yenik düşüp okula girdim. Bu sefer tekrar deli diyecekler miydi bana?
Okulun beyaz kapıları maviye çalan pencereye vuruyor, güneşin geldiği taraflara gölge düşürerek ilerliyordu. Kafamda diss müziği ilerliyordum yavaşça. Bana bakan kafalara sert bakışlar atmaktan başka çarem yoktu. Hepsi bana bakıyor kahkaha atıyordu. Fısıldamaları buraya kadar geliyordu. Gözyaşlarımı zor tutuyordum. Nefesim daralırken bir banka attım kendimi.
Hâlâ devam ediyorlardı dedikoduma. Her gün şahit olduğum bu manzara artık canımı yakmıyordum onlar yüzünden zar zor nefes aldığım şu okul günleri elbet yakacaktı onların canını. Kafamı okulun piçine diktiğimde dudaklarımdan çıkmak için uğraşan kahkahamı zor tuttum. Bu gün nasıl bir saçmalık yapmıştı?
Tabii saçını pembeye boyatmak dışında.
Ona baktığımı görüp bana doğru ilerlemeye başladı. Çantayı banka bırakıp ayağa kalktım. Kafamı dikçe kaldırıp yaklaştım ona. Pembe saçlarına baktıkça gülesim geliyordu.
Ağzını yavaşça araladı.
"Rüzgar? Deliler okula gelir miydi? Sanmıyorum. Birşeyler anlamayacaksın sonuçta." Dedi seslice bir kahkaha attı. Haklıydı. Neden gelmiştim sahi? Daha da dışlanmak için mi? Kalbimi daha da yakmaları için mi? Gözlerim dolmamak için zorluyordu. Düşünceleri kafamdan itip yüzüne baktım.
"Pembe saçların." Dedim suratımı buruşturarak. "Onlara bak. Yüzüne bakarım fakat, o saçların... Bu okulda beni değil seni deli olarak gösteriyor be kardeşim." Dedim sırtına iki kere vurup çantamı alarak.
Bakışları hâlâ bendeydi. Takmıyordum. Alıştığım bir çok şey vardı ve Tunahan'ın pembe saçlarına da alışmıştım. Annemin suçuydu hepsi. Ben deli olmadığım halde götürdüğü o doktor benim sonum olmuştu.
Boğazda kalan öksürük gibi. Gün geçtikçe atmak isteyecekler beni hayattan. Ellerimi birleştirip bir "Merhaba" diyemeyeceğim gökyüzüne. Kalbimin etrafında çiçeklenen kuru otlar gibiydi belki de ruhum, kurudukça yeniden alevlenecek bir çiçek gibi.
Ne zaman bir fırsat bulsam kendime karşı, kaybederdim. Şimdi tek aklımda olan şey Serra idi. Ona olan sevgimi itiraf edebilsem kalbimde ki şu acı belki geçerdi. Belki yardım ederdi bana?
Serrayı yaklaşık 3 aydır seviyorum. Sarı saçlarının altındaki o kızarık gözleri, ağlamaktan bezmiş yüzü, bana benziyordu. İçinde tuttuğu bazı şeyleri saklamak istemiyormuşçasına. Şu anda yapacağım tek şey Tunahan ve Serra'yı izlemek. Bir gün olacak, serra yardım edecekti bana.
Tunahan'dan uzaklaşırken Serra'ya çarptım. Kısa okul eteğine dökülen kahvesine baktı ilk önce. Sonra bana. Kızacağını çatılan kaşlarından anlamıştım. Kızsın ulan. Kızsın. O kızdıkça bağlanırdım ben ona. O bana kızsın, ben ona bağlanırdım sonsuza dek. Onu sevmek bunu gerektirirdi. Ben en kadar seversem onu, o daha da kızardı. Ben deliydim. Benimle işi olamazdı.
Beni şaşırtıp gülümsedi.
"Pardon." Dedi ve uzaklaştı.
Gözümden akan bir damla yaş yanaklarıma vurmuştu bile. İncelenmesi gereken bir şey vardı ve o da Serra'ya olan sevgimdi. Tunahan ve serra çıkarken ben mutsuzluğuma gömülecektim. Okula gitmeme kararı aldım. Yorulmuştum ilk günden. Okulda bana baka baka dalga geçen bu insanlar oldukça yorulurdum ben. Ne zaman bana baksalar, tutardım boğazımı. Haykırmamak için gecelere. Tutardım Serranın fotoğrafını yakınırdım sessizce.
Okulun kapısından ağlaya ağlaya koşarak çıktım. Soğuk hava yüzüme vuruyor, kalbimde ki acıyı soğutuyordu. Koşmaya devam ediyordum hızla. Kimse durdurmadan. Bir caddeye geçtiğimde olacakları biliyordum.
"Deli değilim ben!" Diye haykırdım. Ağlamaktan bitmiş gözlerimle insanlara bakıyor, beni ezmelerini izliyordum.
"Deli olan tek şey hayat!" dedim daha yüksek sesimle. Arabalar bulanıklaşmış üstüme doğru geliyordu. Kulaklarımdaki o kızın sesi, bağırıyordu evrenimde.
"Yeter!" Dedim bir arabanın önüne kendimi atarak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RUH HASTASI
HumorKaranlık bedenimi odanın soğuk köşesine sıkıştırmış, morarmış gözlerim kanayan ellerimde, küçük mun ışığını izliyordum. Rüzgarın kalbimden esip geçmesi, ferahlatmıştı karanlığın sessiz edasında. Kanayan bileklerim beyaz tişörtüme geçmiş, alt kısımla...