Yepyeni bir sayfa. Abim kadar temiz. Yani benim kalbim de temiz tabi ama abim de çok temiz bir insandır. Al baş köşene koy.
Bir şeyler anlatmak istiyorum ama nereden başlasam bilemiyorum. Bunu yazmaya başlamadan önce birçok kez kendi kendime konuştum. Ayna karşısında genelde. "Bunu da yazarım" dedim, "heh bunu da yazarım" dedim. "Bence şöyle başlayayım, yok yok böyle başlayayım." Evde neler çekiyorum bir bilseniz, her sabah klasik Amerikan komedi filmi gibi başlıyorum güne. Türkçe dublaj olanından ama. Hani var ya Julia Roberts kocaman gülümsemesiyle gelir ve der ki "Merhaba, Ben Lisa burası da bizim sıcak yuvamız". Fonda açık mutfak ve mutfakta sarışın minnak çocuklar yemek kemiriyor tabi. Kocayı da unutmamak lazım, yukarı bakıp "yine neler yaratmışsın" dedirten sevimliliğiyle gelir, Julia'yı öper, (pardon Lisa. Bi de örnek baba olacak ya) çocuklara seslenir "Amy hadi tatlım okula geç kalıyoruz." Nereden buraya geldim inanın bilmiyorum, bu kafayı nerede yaşıyorsun derseniz şu an işim gereği kendi şehrimde denize sıfır bir otelde, manzara eşliğinde yöneticilerin toplantıdan çıkmasını bekliyorum.
Evet işte başlıyorum. Finally!
Bu arada konuşma sırasında bolca İngilizce kelime kullanan insanlardan nefret etmekle birlikte, ben yukarıda kullandım. Neden mi yaptım? Çünkü yazarken öyle olmuyormuş. Kendi kendime konuşuyorum işte bırakın. Bu fikre hiç alışamadım. Gerçekten delilik konuşuyorum şu an, kendi kendime. La la laaa. Bu sefer olacak inanıyorum, yeniden başlıyorum.
Doğma büyüme İzmirliyim. Anneannemler babaannemler Girit'ten göçmüş olabilir, Giritli olmak da ayrıca büyük bir gurur benim için ama oralara hiç girmeyeceğim. Kitapları ve dil öğrenmeyi çok sevdiğim için İngilizce öğrenmeye başladığım günden bugüne hep hayalim İngilizce kitaplar yazıp hop kapağı yurtdışına atmaktı. Fena mı olur hem sevdiğim işler, hem güzel ülkeler. Bingo!
Ama öyle olmadı, bakın neredeyiz. Bırakın yurtdışını İzmir'den bir adım öteye bile gidemedim. Hemen havamı atayım: tabii ki yurtdışına çıktım hah-haa ne sandınız. Ama gel gör ki en uzunu 3 ay içindi. Bu arada Tercümanlık mezunu olduğumu söylemiş miydim? Neyse bu konulara sonra gireriz yoksa az kaldı yine dağılacağım.
Toparlıyoruz ve devam ediyoruz. İzmir'de doğdum, büyüdüm demiştim. Bütün okuduğum okullar bu çevrede. İzmir'den tanıdığınız herkesin Karşıyakalı olması gibi, ben aksine Göztepe tarafındanım. Karşıyaka'dan da fena insanlar çıkmıyor hani. İçimde bir Karşıyaka tutkunluğu da var tabii. İzmir, İzmir'dir benim için. Her yeri ayrı güzel, ayrım yapılmaz ayıp.
Hep normal bir hayatım oldu. İlkokul, ortaokul, lise. Uslu kendi halinde biriydim yani. Hiçbir zaman "Seninkine mi yazıyormuş? Hangi kız? Dövelim mi kanki? Tuvalette kıstırırız sen rahat ol kardeşim" kızlarından olmadım yani. Çok da itici gelmiştir oldum olası. Zaten bizim zamanımızda bu tarz kelimeler de yoktu. Yok kankiymiş, yazıyor muymuş,yok aşkitommuş. Bizim dönemde ne vardı derseniz onu da hatırlamam. Dümdüz insanlardık ya biz. Arkadaş arkadaştır. En fazla takma isim vardır yani. Arkadaş konusuna da gelmişken, az arkadaş, öz arkadaş insanıyım. Gerçi yurtdışına çıkıldığında kimlere hediye getirilecek listesini yapınca anlıyorsunuz ki öz arkadaş bile çok olmuş. Sizde de var bu listeden değil mi? Deli misin kuzum, en önemli liste bu. Evlenirken kimler çağırılmalı gibi bir şey. Bu arada bu ikinci listeyi henüz yapmadım, annemlere havale ediyorum.
İzmir'de orta halli ailelerin çocuklarının uğrak mekanı olan birkaç lise ve üniversite var. Kimi ararsanız oradan mezun. Tam da oralardan mezunum. E böyle olunca çevre hep aynı oluyor haliyle. Kalıplaşmış birkaç grup arkadaş vardır onlar liseden başlar, üniversite ve sonrasına kadar ayrılmadan devam ederler. Size de onları sosyal medyada stalklamak (çaktırmadan takip etmek) kalır. Ayrıca duymuşsunuzdur, İzmir gerçekten o kadar küçük ki, otobüste yanınıza oturup sizi cam kenarına sıkıştıran tiki kızın abisinin kankasının sizin babanızın kayınçosu çıkması çok olası. Bu uzak mı oldu ya? İşte size başka örnek: şu an bunu yazarken camdan bakıp çocukluk arkadaşımın kayıplara karışan eski sevgilisini Pasaport'daki deniz kenarı fotoğrafçısına aile fotoğrafı çektirdiğini görmem gibi mesela. Yanındaki havuç kim onun ya? Neyse hiç sevmezdim zaten iyi olmuş. Diyeceğim o ki İzmir'de eş, arkadaş, çevre seçmek, birilerine güvenmek o kadar da kolay değildir. İki haftaya can ciğer olduğunla, 2 gün sonra kuzu sarması da olabilirsin, eski sevgilinin yeni sevgilisinin ellerine "al tatlım bende sana hazır kanka var" diye teslim de edebilirsin. Bunu yazıyorum da başıma böyle bir şey geldi mi derseniz, hayır. Ama örneğini çok görüyoruz. Hepimiz mutlaka deneyimlemişizdir.
Nerede kaldık? Ben üniversiteden mezun oldum. Kepleri attık. Başladı anne baskısı "iş aramıyor musun kızım sen"ler. "Filancanın kızı daha okul bitmeden yerini ayarlamıştı"lar. Yok, "Sen hiç faal değilsin, bilmemne kulübüne bile girmedin bak herkes oradan iş buldu hatta eş buldu evlendi"ler. İşin sonunda bütün bu dırdırlara dayanıp ben üç ay paşa paşa tatilimi yaptım arkadaş. Bizde de böyle bir rahatlık var. Bu şehirde yaşayanların soyundan gelme. "Küçük körfezleri ben yarattım." "İstesem iş bulurum da iyiyim böyle." "Amaan benim babam cv'mi banka gişesindeyken yanlışlıkla yere düşürse telefonlarım susmaz hat değiştirmek zorunda kalırım"lar falan. Ben onlardan değildim abicim. Tamam, bizim de bir çevremiz vardı ama torpil bizim ailede işlemiyor. Ya bulur çalışırsın, ya da bulur çalışırsın. Hani en kötü belki yine kendin bulur kendin çalışırsın. Hani sen bul, ben çalışayım sen ye olsaydı bari, o da yok.
Aslında böylesi iyi. İnsan kendi ayakları üstünde durmayı öğreniyor. Topuklu üstünde duramıyor olabilirim ama ayak konusunda iyiyim yani. Topuklu zor, belki biraz kilo verirsem... Ayaklara ve topuklara da hak veriyorum yani bu haldeyken. Kilo versem alır başımı giderdim de, gidemedim. Böyle burada kalakaldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bi Sade Filtre Kahve
Non-Fictionİzmir'in güzel havasında, deniz manzaralı bir kafeye oturup, filtre kahve söyleyip, insanları izleyerek yazmaktan daha güzel bir şey olmadığı için yazıyorum. Bu yazılarda, bir yetişkin beyninin nasıl 6 yaşında bir çocuk gibi düşünebildiğine şahit o...