Bizim şu oyunculuk kursunu diyorum. Başladık biraz çok sevdiğim bir dostumla, nam-ı diğer Cadı Sila. Hiç de cadı değildir. Kendisine ayrı bir başlık açacağım çünkü yeri bambaşka. Drama okulunu nereden bulduk hatırlamıyorum. Sanırım önümüze bir broşür çıkmıştı. ""Ünlü oyuncudan drama dersleri". Zaten hep merak ediyorduk drama, yaratıcı drama, senaryo yazarlığı gibi kursları. Hadi dedik sosyalleşelim. Gittik yazıldık.
Alsancak Kıbrıs Şehitleri'nde, eskiden cumbalı bir ev olan, çok tatlı bir sanat merkezindeydi dersler. Bize artık yuva gibi olmuştu. Sanat merkezinin sahibi olan bayan bizim liseden, döneminde aşırı popüler olan, sporcu, taş gibi bir çocuğun annesiydi. Çocuk bize göre öyle iyiydi ki hiç hayran olmaya bile tenezzül etmedik. Zamanında kadınla çocuğun soyadı benzerliğinden durumu anlamıştım da, hiç ihtimal vermemiştim. Bir gün kadınla hangi okuldan mezunsun muhabbetine giriştiğimizde öğrendik ki gerçekten de bu kadın o çocuğun annesi. "Aaa" dedi "benim oğlum da oradan mezun tanır mısınız acaba?" İçimden dedim ki "sorma teyzecim çok derinden tanırız", "ta şuradan" deyip elimi kalbime koydum ki o an Cadı Sila'nın gözlerini pörtletmiş halde bana baktığını gördüm. Oğlunun ismini söyledi, "yüzücü" dedi. "Evet evet biliyoruz"demek zorunda kaldık. Çocuğun okul dergilerinde, panolarında ve İzmir gazetelerinde boy boy fotoğrafı var. Şimdi gel de "ay o kim be?" de yani. Bu konu burada kısaca konuşulup kapandı. Aslında biz kapandı sandık. Ta ki kadın aramızda yaptığımız 10-15 kişilik yılbaşı partisine oğlunu çağırıp "Gel annecim bak burada liseden arkadaşların var" diyene kadar. Ah bir kamera olsaydı da o dakikaları binlerce kez izleseydik. Duymazlıktan gelmeye çalıştık olmadı. Çocuğun gözleri heyecanla lise arkadaşı arıyor. Bu arada çocuk hala formundaydı yani. Bir de kız arkadaşıyla gelmiş. "Merhaba" dedik "biz lise arkadaşların". Çocuk ne hissetmiştir acaba? Neyse bozuntuya vermedi. Biz de üstüne yattık. Sonrası parti boyunca köşe kapmaca, tüm gün kendimizi soyutlamaca.
Bu kurstan kazancın ne oldu derseniz; dört güzel insanla tanıştık. Öncelikle biricik Başay Okay'ın biricik öğrencileriydik. Başay Hoca bir tanedir. Ne cevherler saklı içinde anlatamam. Hiç öyle televizyon dizilerinde aldığı rollerdeki sert kadın değil. Aksine komik mi komik, dobra mı dobra biri, tanıyan bilir. Bir de aldığı eğitimin tümü sanki dün öğrenilmiş gibi, hepsi aklında. Aynen aktardı bize her şeyi. Bu kursta öğrendiğim teorik bilgiler hala çok işime yarıyor. Özellikle genel kültür oyunlarında artık hep birinciyim.
Gökhan vardı bir de. Hareketleri öyle tutarlı, bir o kadar anlayışlı, hep de kibar ve iyi niyetli. Ben böyle iyi yetiştirilmiş bir erkek daha görmedim. Belki görmüşümdür de, Gökhan'ın yeri bir ayrı işte. Ne burcuydu acaba, merak ettim bak şimdi. Çok düzgün bir çocuktu demek istediğim. Rakı masasına otur iç dertleş, canın mı sıkıldı ara "ben buradayım" de, hatta bırak kendini ona, alsın seni İddaa oynamaya götürsün, şans oyunu oynayın. Bir de bakmışsın tutmuş. Göztepe aşığı ve bence biraz homofobik bir arkadaşımızdı. Yani hala arkadaşımız ama o kadar sık görüşemiyoruz. O zamanlar çok sık görüştüğümüzden arkadaşlarını da tanıdık, arkadaşımız kabul ettik. Gel gör ki günümüze döndüğümüzde hala kız arkadaşıyla tanışabilmiş değilim. Artık nişanlısı diyebiliriz. Gökhanla olan anılarımız yazılsa bitmez o yüzden burada kesiyorum.
Besteyi unutmamak lazım. Minik ateş böceği. Geçen aylarda nişanlanmış ama kurstan sonra hiç görüşmedik desem yeridir. Kıpır kıpır, içi içine sığmayan bir kız. Kurs boyunca pozitif enerjisiyle yanımızdaydı. Gülen yüzün hiç solmasın Beste diyerek kendisini bu paragraftan uğurlamak istiyorum.
Son olarak Baran, sınıfımızın dördüncü üyesi. Edebiyat okuyordu sanırım. Kitaplardır, güncel olaylardır çok yakından takip eder. Her kitabı okumuştur, her sahafı bilir. Öğrenmeye, gelişime doymayan bir beyefendi. Güzel bir kazanım kendisi.
Cadı Sila ile altı ay kadar kursa gidip geldik. Eğlenmedik mi? Çok eğlendik. Anton Çehovlar, Martı'lar havada uçuştu. Yok baya martılar uçuştu yani vapurda falan çalıştık çünkü biz. Velhasıl sen gel o martı bizim oyunculuk kariyerimizin tam ortasına hacet gider. Oyunculuk da olmadı anlayacağınız,oradan da yürüyemedik. Zaten Kavak Yelleri dizisinin etkisiyle girişmiştik bu işe ben eminim de, Cadı Sila bunu pek kabul eder mi bilemiyorum. O hala "gel ağaçta sallanan Armut'u oyna" deseler koşar gider çünkü. Yeteneği de var bu işe. Gerçekten benden çok daha iyi. Bende pek o özgüven yok. Bence çok yetenek de yoktu.
Nasıl bitti bu kurs dersen ki, hatırlamıyorum bile. Ya hocamız bizi bıraktı, ya da "bugün de ünlü bir kanal dizisi için teklif almadık" diyip kendimiz bırakmışızdır. Bizim drama okulunda olan başka bir çocuk da dönemin ortasında aramıza katıldı, sonra "ben istemiyorum, başka planlarım var" diyip gitmişti ama şimdi gel gör ki çocuk Çağan Irmak'ın filminde oynuyor, buna ne dersiniz?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bi Sade Filtre Kahve
Non-Fictionİzmir'in güzel havasında, deniz manzaralı bir kafeye oturup, filtre kahve söyleyip, insanları izleyerek yazmaktan daha güzel bir şey olmadığı için yazıyorum. Bu yazılarda, bir yetişkin beyninin nasıl 6 yaşında bir çocuk gibi düşünebildiğine şahit o...