Bölüm 1: Feza

4.7K 121 38
                                    

Medyada Demi var ;)
😍😍😍

Küçük bir sahil kasabasının bana verdiği büyük huzur vazgeçilecek gibi değildi. Ama artık hayata adım atmam gerektiğinin farkındaydım. Bu küçük kasaba verdiği huzurdan da çok acı vermişti bana. Çocukluğum burada geçmişti. Her yanında acılarım, küçük kırık mutluluklarım ve belki de sevgilerim vardı. Karşılığını çoğu zaman bulamadığım sevgilerim. Anneme sıkıca sarıldım. Titremesinden ağladığını anlamıştım.

-Ağlama neden ağlıyorsun ki. Sanki ölüme mi gidiyorum?
dedim anneme kollarımı sardığım boynundan çekip, ellerimi göz yaşlarını silmeye yöneltirken.
Daha yeni dedim ya hani
'çoğu zaman' karşılıksız sevgilerim diye hah iște onun tek sebebi anneme olan sevgimin karşılıksız olmaması.
Oda olmasa
'her zaman' diyecektim. İyi ki o vardı da çoğu kategorisine yükseltmiştim çıtayı. Ağlaması beni ne kadar da kötü ediyor bir bilse...
Sırf O üzülmesin diye ağlayamadığımı bilse..
Tabi ki de ağlamayacağım. Ben gittiğimde sığınacak tek mantıklı açıklaması bu olacak.

" Benim oğlum güçlü. Oralarda başının çaresine bakar" diyecek.
Beni ağlarken görürse nasıl inandırır kendini.
Gözyaşlarını sildim ve yanağına onu koklarken bir öpücük kondurdum. Sessizce kulağına

" beni merak etme kendine dikkat et" dedim. Ardından babama döndüm sadece elini öptüm ve

" hadi allahaısmarladık" dedim.

Babamla hiç yakın olmadık öyle. Beni sevmediğini gözlerinin içinden anlıyorum. Her baktığımda bir soğukluk ve fazlasıyla eksiklik hissediyorum. Baba sevgisi eksikliği nasıldır desem, hayatında seni koruyacak kişilerin en başında baba gelir. Baban yoksa eğer hep bi özgüvensizlik vardır içinde. Ve eğer baban olduğu halde bu eksikliği hissediyorsan, aynıyız demektir. Ayağımı otobüsün yüksekçe olan ilk basamağına attım. İki basamaktan sonra otobüsün dar koridoruna çıktım. Oldum olası daraltır beni burası. Neden bu kadar dar yaparlar anlamıyorum ki.
Sağlı sollu, insanlara çarparak en arkanın bir önündeki koltuğa geçtim ve cam kenarına oturdum. Anneme baktım, bana bakıyordu. Dudaklarımı oynatarak "seni seviyorum" dedim. Gülümsedi.
Șoför, otobüsü çalıştırdığında kulaklığımı cebimden çıkardım ve birbirine karışmış kabloları çözmeye başladım. Durduğu yerde nasıl da dolanıyor amk kulaklığı diye sövdüm içimden. Otobüs hareket etmeden önce açmayı başarmış, kulaklarıma takmıştım. Anneme ve az da olsa babama el salladım.

Hayatımın en yeni bölümleri girmişti şimdiden hayatım dediğim kelimenin içine. Beni ne bekliyor bilmiyorum ama iyi bir şeyler var içimde. İşin ters tarafı, ben böyle hissettiğimde dahi kötü gidiyordu işler.
Müziğim vardı. Ve insanlara ' ben sizi zaten kulaklığımı takarken dışlamıştım' tavrıyla yaklașmamı sağlayan kulaklığım.
Yetiyordu bana.
Hep yetti.
Hep yetsin!
Yol boyunca hızlıca geçen ağaçların farklı farklı renk tonlarını seyrettim. Bazen tamamen sarısından arınmış yeşiller bazense ışıltısını kaybetmiş koyu kahverengiler geçiyordu gözlerimden.
İnsanlar gibi değil mi; bir taraf yeşil, bir taraf ise kahverengi. Yeşil ile kahverengiyi karıştırınca ortaya çıkan renk kadar anlamsız, her iki tarafa da ait olan insanlar.

Otobüs terminale yaklaştığında üzerime sinmiş uyuşukluğu atmak amacıyla iyice bir gerindim.
Otobüs daha durmadan ben sırt çantamı sırtıma taktım, kapıya doğru yöneldim. Acele edeyim, onlarca insan sıraya girmeden önce ulașayım kapıya diyordum ki tek uyanık benim ya, ayağım, yerdeki çantanın koluna takıldı. Bu sersemlikle kendime sövmeler mi dersiniz utançtan kızarmalar mı dersiniz..
Kolumdan biri tutmuş beni iki seksen yere kapaklanmaktan kurtarmıştı. O an ortam ve kişiler müsait olsa kahramanım der sarılırdım. Şașkın bir ifadeyle beni tutan kolun sahibine döndüm.
Mavi gözlere bakakalmıştım.
Ne yapmam gerektiğine veya ne söylemem gerektiğine dair bir fikrim yoktu. Aslında vardı ama unuttum da diyebiliriz. Evet gözlere karşı acayip bir ilgim var. Beni çekiyor ve bu çekim gücü yapacaklarımı, söyleyeceklerimi unutturabiliyor. Neyse ki unuttuklarımı hatırlamakta hızlıyım. Kolumu bırakması kendime gelmemi sağlamıştı. Beyaz teni o kadar yumuşak duruyordu ki; dokunmamak için kendimi zor tuttum. Küçük bir burnu vardı. Hele dudakları o kadar kırmızı ki..
Sanırım gördüğüm en koyu kırmızı dudaklar. Elini bıraktığında onu dikkatle incelediğimi daha da anlamaması için tedirgince teşekkür ettim. Sonra arkamı dönüp otobüsten indim.
Muavin bavulları çoktan çıkarmaya başlamıştı. Muavinin yanına gittiğimde, beklememek için aceleyle inmemin bir işe yaramadığını fark ettim. Bavulum neredeyse en arkadaydı. Diğer bavullar çıkartılırken yine kapıda bekleyeceğim kadar beklemiş olacaktım. Bavulunu alan gidiyordu. Bavulumun çıkmasını beklerken sıkıntıyla etrafa bakıyordum. O da tam o anda otobüsten indi.
Göz göze gelmiştik ve yine o sebepsiz takılma..
Yanıma geldi ve bavuluna bakıp bir off çekti. Benim ki gibi onun bavulu da taaa en arkadaydı sanırım.
Bana döndü ve
'acele etmen pek bir işe yaramadı sanırım' dedi.

Hep Seni Bekledim. Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin