sefer bu yüzden boğuluyordum da. Telefonları kapatıyoruz.
Arka odada makul bir süre bekledikten sonra elimdeki boş
valizle koşarak giriyorum salona, "Döndüm anneanne!" di-
ye üstüne atlıyorum. Karşısına oturtuyor beni, "E anlat ba-
kalım, tatilin nasıl geçti?" diye soruyor. Ben de o zaman, ta-
tilden yeni dönmüş birinin heyecanıyla başımdan geçen her
şeyi yeni baştan, daha detaylı anlatmaya başlıyorum. Anla-
tırken kendimi o kadar kaptırıyorum ki bazen, sahiden tati-
le gitmiş olsam bu kadar güzel anlatamazmışım gibi geliyor.
Kira gelirlerinin bir kısmını bankaya yatırıp faturalar için
de otomatik ödeme talimatı verdirecektim ama anneannem
istemedi, "Ödemez o kopiller," dedi. Ama asıl neden o de-
ğil, ayda bir sefer evden çıkıyor, kuyrukta bekliyor, herkesle
kavga ediyor, vazgeçemeyeceği bir atraksiyon bu onun için.
Ayrıca o öyle koluma tutunup ayakta iki büklüm bekledikçe
bizi gören herkes vicdan azabı duyuyor, nerede beklersek o
kurumun bütün imajı sarsılıyor.
Geçen aya kadar vaziyet buydu, her şey yolunda gidiyor-
du. Kazanın yıl dönümünde fıttırdım. Annemle babamı ay-
nı mezara gömdüler çünkü. Hayatta olduğu gibi ölümde de
beraberler. Bu dünyaya beni dışlamak için gelmiş iki tip,
ölümleri bile değiştiremedi bunu. Moralim o kadar bozuktu
ki bakkala gittim, cin tonik istedim, sadece cin verdi, tonik
ayrı bir şeymiş ve yokmuş, parka oturdum, birazını içtim.
Hemen Yasemin geldi aklıma. Yasemin'den niye vazgeç-
tim ki diye sorgulamaya başladım kendimi. Sonuçta biraz
düşüneyim demişti ama net bir cevap vermemişti. Onun res-
mî cevabını öğrenmek için dâhiyane bir plan da yapmıştım
vaktinde. Babasının tayininin çıktığı şehre gidecek, en iş-
lek caddede oturacaktım. O şehirde yaşayan herkesin yolu-
nun bir gün mutlaka düşeceği o caddede, gelip geçen bütün
insanlara bakacaktım. Ve böylece, makul bir süre bekledik-
ten sonra mutlaka onu da görecektim. Ve o zaman tesadü