1

9 3 0
                                    

Aşağıda onu bekleyen onlarca kişinin sesi odasına kadar geliyordu. Tanrım dedi içinden, bu kadar kalabalık olamazlar. giydiği açık mavi elbisesine uygun dudak parlatıcısı çekmişti. Londradayken bile sevmezdi makyajı. Şimdi ise İstanbuldaydı. gözlerinin dolmasına izin vermeden sildi aklındaki düşünceleri. daha sonra düşünmek için aklının en derinlerine itti.

Merdivenlerden inerken tüm gözler ona çevrilmişti. En küçük bir toplulukta bile konuşamayan Gökçe şimdi onlarca kişiye Hoşgeldiniz demek zorundaydı. Ne vardı sanki bu kadar kişiyi çağıracak? Annesine söylenmesi uzun sürmedi. Yavaş adımlarla misafirlere doğru yürüdü.


Uçaktan dün gece inmişlerdi. gökçe gelmek istememişti bu şehre. zaten sosyal biri değildi. şimdi ne yapacaktı bu koca şehirde? şehrin büyük ya da kalabalık oluşu değildi onu korkutan. annesini 7 24 çalışmasına karşı o okadar yalnız kalacaktı ki canı şimdiden sıkılmaya başlamıştı. annesi ona uzun uzun tembihlemişti. burasının Londra gibi olmadığını, gece geç saatlere kadar dışarıda kalamayacağı gibi en ufak şeyin dahi yanlış anlaşılabileceğini ta iki hafta öncesinden aklına kazımıştı Gökçe. türkiyeyi seviyordu. burada anneannesi dedesi vardı. ama başka hiç kimsesi yoktu. annesi aile şirketlerindeydi. anneannesi ve dedesi istanbulun hatrı sayılır zenginlerindendiler. ve bu miras tek varis olan Gökçeye kalacaktı. fakat bu onun umrunda değildi. zaten gökçe için para hiç bir zaman ön planda olmamıştı. evin kalabalık oluşu bu yüzdendi. anneannesi ve dedesi büyük bir davet vermişlerdi onların temelli gelişi üzerine.

gökçe, neredeyse tüm konuklara hoş geldiniz dedikten sonra evin misafirlerden en uzak köşesine geçti. ön planda olmaktan nefret ederdi. önünden geçen bir garsondan alkolsüz bir içecek aldı. gerçi alkol alması yasak değildi fakat yarın okulunda ilk günü olduğunu unutmaması gerekirdi. pipetindeki şekilleri incelerken karşıdan birinin onu izlediğini fark etti. kafasını kaldırdığında bir çift siyah gözlerle karşılaştı. afallamıştı. çünkü gözler o kadar siyah olmasına rağmen ürkütücü değildi. aksine sevimli gözüküyorlardı. karşıdaki çocuk Gökçenin onu farketmesi üzerine hemen gözlerini çekti ve oradan uzaklaştı.

duyduğu ses üzerine Gökçe kafasını bardağından kaldırdı. dedesi platformun üzerine çıkmış davetlilere bir konuşma yapıyordu. dedesine hayrandı Gökçe. yaşına rağmen gayet sportif bir vücut onu olduğundan genç gösteriyordu.

"Öncelikle hepinize bizi kırmayıp geldiğiniz üzere teşekkür ediyorum ve tekrar hoşgeldiniz." büyük salon alkış sesleriyle dolmuştu. dedesi devam etti.

"bu davetin amacı hepinizin bildiği üzere uzun süredir Londrada yaşayan sevgili kızım ve biricik torunum için. bu daveti daha güzel ve unutulmaz kılmak için biricik torunum Gökçeyi buraya davet ediyorum."

ikinci bir alkış sesi Gökçe için gelmişti. halbuki gökçe daha ne yapacağını anlamamıştı. o sırada dedesinin elindeki kemanı gördü. yüzünde oluşan gülümseme birden moralini düzeltmeye yetti. Gökçe kendini bildiğinden beri müziğe asla hayır diyemezdi. uzun bir süre keman, piyano ve gitar dersleri almış, zaten harikulade olan sesini doğru kullanmayı öğrenmişti. bu kadar enstrümanın arasında dedesinin vazgeçilmesi kemandı. dedesi Gökçenin keman çalışına hayrandı. gökçe misafirleri daha fazla bekletmeden platformda yerini aldı. dedesinin favorisi olan bir Farid Ferjad bestesi çalmaya başladı. salona sessizlik hakimdi. patlayan flaşlara karşı gökçe, gözlerini kapatmayı tercih etmişti. parçanın sonlarına doğru gözlerini açtığında yine o çocukla karşılaştı. bu sefer ne gökçe ne de siyah gözlü çocuk çekti gözlerini. parçanın bitmesiyle gökçe kendine geldi. arkasına dönüp dev orkestraya teşekkür etti ve yerine geçti. yarın kesinlikle manşetlerde gökçenin fotoğrafı olacaktı.

davetin sonunu beklemeyip dedesinin izniyle odasına çıktı. kulaklığını takıp yatağına yattığında tüm geceden aklında kalan siyah gözlü çocuktu.

İSTANBULUN SESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin