3

13 2 0
                                    

"Dünyaya yalnız bir kere bakmak zorundaysan sadece İstanbula bak."

Okul çıkışı dedesinin şoförü almaya gelmişti onu.
"Mehmet abi, ben istanbulu gezmek istiyorum."
"Tabi küçük hanım. İsterseniz size eşlik edebilirim."
"Yok. Gerek yok. Sadece İsim bitince beni alabilir misin? Geri nasıl döneceğim hakkında bir fikrim yok."
"Tabii alırım."
"Teşekkür ederim."

Gökçe önce eve uğrayıp üzerini değiştirdi. Rahat bir jean üzerine salaş bir tişört geçirdi. Bu tişörtü londradan gelmeden önce Mindy almisti. En yakın arkadaşı. Fotoğraf makinesini kaptı ve arabaya koşturdu.

"Mehmet abi sence istanbulun en güzel yeri neresi? Nereden başlayayım keşfe?"

"Bence ben seni Karaköyde bırakayım. Ordan Galataya çıkarsın. Galata kulesini duymuşsunuzdur. "

Evet bir kaç kez fotoğraflardan görmüştü. Mehmet abisini onaylayip arkasına yaslandı.

***

Bu fotoğraf harika olmuştu. Hemen çıkartıp londraya gondermeliydi. Çektiği fotoğraflara bakarken kahvesini yudumlamayi unutmadı. Çok yorulunca dinlenmek için bir kafeye girmişti. Sarı renkli koltuklar ahşap masalar ve uzun uzun kitaplıklar. Fena sayılmazdı burası. O arada çalan telefonla kendine geldi.

"Hey mom!"
"Gökçe artık ıngilizce konuşmayı birakmalisin. Turkiyedeyiz."

"Özür dilerim. Aklımdan çıkıverdi bir an senin bana sormadan İstanbula gelisimiz."

"Kızım bu konuları konuşmuştuk."

"Tamam neyse anne. Niye aramıştım bir şey mi oldu?"

"Günün nasıl geçiyor merak ettim. Mehmet söyledi. İstanbulu gezicekmissin. İsim bitti de benim yanına geliyim bana da gezdir diyecektim."
Güzel olabilirdi. Her ne kadar annesine hala kırgın olsa da onunla dolaşmasını seviyordu. Üstelik bu fırsatlar kolay kolay gelmiyordu.
"Tamam annecim konum atıyorum gelirsin."
"Anlaştık tatlım"

Annesine konum attıktan sonra arkasına yaslandi. Daha bir hafta önce Londan eye'daydılar. Bir anda ne kadar çok değişmişti hayati. Etrafını seyrederken iki masa ötede onun gibi yalnız oturan insana takıldı gözleri. Kumral saçları daginikti. Siyah tişörtü ve siyah sırt çantasıyla uyumluydu. Ayrıca masanın üzerinde bir fotoğraf makinesi de vardı. Şimdi daha çok ilgisini çekmişti. Çocuk ise kıpırdamadan kitabına odaklanmisti. Yanina gelen garson nedeniyle kafasını kaldırınca Gökçeyle göz göze geldiler. Çocuk hafif gülümseyip geri kitabına döndü. Gökçe de tam kafasını cekicekti ki çocuğun masasına bugün okulda tanıştığı çocuk yani Bora oturdu. Ve dışarıdan eğlenceli görünen bir sohbete başladılar.  Gökçe daha fazla uzatmayip kafasını çevirdi. Telefonuyla oynarken masasına annesi oturdu.

"Of ne trafik var ya. Canım çıktı resmen. Çok boğucu."

"Anne. Gorende küçük bir şehirden geldi sanacak."

Annesi gülümseyip devam etti.

"Haklısın doğru. Ee ne ismarliyorsun bana?"

Gökçe gözleri parlamış bir şekilde cevap verdi.
"Türk kahvesi!"

İkisi de aynı anda güldüler. Annesi garsonu çağırıp siparişi verdi. O sırada Bora, gokcelere doğru geliyordu.

İSTANBULUN SESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin