"Ayaklarımın dibinde kent; bir cenaze için karartılmışçasına siyahtı, ışıkları bile uykuya dalmıştı...son gecemdi."
Yanıldığımı düşünüp geri dönerken bir anda evi müthiş bir karanlık kapladı.Neredeyse gözümün önünü göremeyeceğim kadar kararmıştı her yer. Mutfaktan çıkıp salona girdiğim de,ortamdaki karanlıktan daha karanlık biri hemen karşımda oturmuş bana bakıyordu...
''Nihayet gelebildin Autumn, ben de seni bekliyordum.''
''S-sen, hayır gerçek değil-''
''Kes sesini ve sadece yaklaş!'' diye kükrediğin de olduğum yere çakılmış, boğazıma takılıp duran kalp atışlarımı cesaretlendiriyordum.
"Def ol git evimden, eğer gitmezsen polisi çağ-''
''Sana sesini kesmeni ve sadece yaklaşmanı söyledim! Buraya gel! ''
Tanrım,aklım...gerçek değil hiçbiri,biliyorum...ama ya göğsünden sızan nefesi ve bütün karanlığıyla karşımdaki varlığı..hangi biri bu gerçekliğe ait ?
''Korkuyorsun, tıpkı o gün olduğu gibi.'' dedi parmaklarını saçlarına götürüp onları karıştırırken.Hangi günden bahsediyordu? Ne korkması?
Dudaklarına tırmanan tıslamanın arasından kaçan alaycı kahkaha parçası kulaklarımı darmadağın etmiş ve ortalığa saçılmıştı.
Kokusu fazla spiritüel, fazla tanrısaldı.Onu daha önce hiçbir yerde görmediğime ve rastlamadığıma emindim.,.,, ama ses tonu bile fazla alışılmadıktı.''Sana hiçbir şey yapmadım,seni tan-tanımıyorum bile.''
''ÖLDÜRDÜN! ANLIYOR MUSUN ÖL DÜR DÜN!
Ne, beni tanımıyor musun? Güldürme beni, seni senden daha iyi tanıyorum ben.Ve sen Autumn, bu cinayetin bedelini yaşarken ölmekle ödeyeceksin.Ben de bunun için elimden gelen ne varsa yapacağım! Mahvolma sırası artık sen de!''Telefonumun melodisi büyük bir gürültüyle patladığın da, sessizliğin o akışkan sıvısının içinde uyuyan beynim,olduğu yerden sıçrayarak uyanmıştı.Beynimin uyanmasıyla çoktandır açık olan gözlerimin önündeki saydamlık aralanırken kendimi salonda değil, dakikalar önce içeri girdiğim yerde buldum.
Hala burdaydım ve her şey bıraktığım gibiydi...ayakkabılarım,çantam,askıya bıraktığım paltom...
Peki o kimdi? Kendini karanlıkla gizleyen ve artık mahvolma sırasının bende olduğunu bağıran kimdi?!''Hayır Autumn,hayır...gerçek biri değildi, bunu sen de biliyorsun.Sadece her şey fazla üst üste geldiği için oluyor bunlar...Sen gerçekle hayali ayırt edebilecek güçtesin hala...evet.''
Mırıldanışlarım bile beynimi kandırmaya yetmiyordu.İçimdeki kaosun içinde hırpalanan ve atıp durma konusunda teredüt yaşayan kalbim git gide huzursuz olmaya ve telaşlanmaya başlamıştı.Gözyaşlarımın kirpiklerime uzanırken, bu kaostan yenik çıkan zihnimin infazından sızan çığlıklar tırnaklarımı saç diplerime taşıdı. Bir şeyin beni uyandırmasını ya da sarsmasını bütün bunların sadece bir yanılgı olduğunu söylemesini istiyordum.Eğer hiçbirine ve birisine bile sahip değilsem de bunu kendimi acıtarak anlamayı seçmiştim.
Saçlarımın arasında tırnak izlerimin işaretlediği her yer acıyor ve yanıyordu artık.Ellerimi saçlarımdan ayırıp onlara baktım...cılız bir tenin içinde kemikleşen eklemler,yeşil mor ve bulanıklaşmış mavi damarlar ve derimin üzerinde yılanlaşan tırnak izlerimden doğan kanlı çizikler..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
monacrómach
Dla nastolatków'kurtarılabilmek için ölümün kıyısına kadar gelmek gerekiyordu.' second raund \end