İçtiğim sigaranın da haddi hesabı yoktu ya bak : yalnız kalmak öyle kötü bişeydir ki kendi paranla aldığın bi merete düşkün olursun.. kendi paranla kendine rezil olursun anlayacağın. Öyle kötü olur ki insan yanındakiler gidince her vedanın ardından sallanan ellerde kemik erimeleri başlar bir süre sonra, kırılan kalplerin kırıkları geri dönüşümle başkasının mutluluğuna karışır, gidenin ardından akıtılan yaşlar gözlerini bi çöle dönüştürür.. içinde kaybulduğun.
Kitap okursun, film izlersin, kendi kendine konuşursun vs. zaman geçmez ailenle vakit geçirirsin ama oda bi yere kadar be
her muhabbetin sonu ya okula yada yaptığımız bi haytalığa bağlanır. Öyle kötüdür ki yalnız kalmak gece sessiz odanın içinde saatin 'tik-tak' sesiyle kendine has bir beste yaparsın. Şuda vardır ki çoğu insan bana katılmaz belki ama yalnızken kahve içilmez. Kahve sadece sosyla medyadaki egolu tiplerin BİMden alıp içtiği ikisi bir aradadır. Oysa çay öyle midir ? Çay yalnızken dumanına hayal sığdırabildiğin, soğukken içini ısıtan, yorgunluğunu alan ve en önemlisi de içine şeker attığında 'kimler için nasıl eriyip kısa bir sürede tükenip bomboş kalmışlığını sana hatırlatan' dünyanın en güzel dert ortağıdır..
Yalnızlığını sığdırırsın ufacık bi bardağa.. İçtikçe herşey daha anlam kazanmaya başlar nasıl yandığını hatırlarsın. Bekledikçe soğur, tat vermez, dibi çökmeden içilmez. Yani anlayacağınız çay aynı insan gibidir. Ne demiş İsmail Abimiz 'herşeyi salla çayı salllama hacı' :)