Günümüz, Monotonluk Bozuluyor

62 3 4
                                    

Ben Miami'de yaşayan, 18 yaşında fakat 30'larında hisseden, ailesiyle ve özellikle kendiyle sorunları olan,müzik dinleyip, dans etmeyi, motor kullanmayı seven ortalama notlara sahip sıradan liseli bir kızım.
Sahip olduğum tek şey kitaplarım ve içlerini doldurduğum defterler.
Sevdiğim ve her zaman takıldığım bir arkadaş grubum var, herşeyi birlikte yaptığım. En iyi günlerimi onlarla yaşadığımı söyleyebilirim. Yaşadığım kabus gibi günler için tek ümidim, beni içine düştüğüm bu cehennemde kurtarabilecek kişilerdi arkadaşlarım.
Hayatımın bu dönemlerinde ailemle yaşadığım sorunlar haricinde herşey güzel ve yolunda gidiyordu.
Annemin davranışlarına bir anlam veremiyordum. Bazen adeta bir melek gibiydi. Çok anlayışı ve sevecen davranırdı. Sabahleyin harika bir kahvaltı ile beni okuluma yolcu ederdi. Bazen ise yanına yaklaşanı yiyecek gibi olurdu. O zamanlar da 17. yaş günümde alınan harika Harley Davidson'ıma binip kaçasım geliyor. Geçen yaz ve ondan önceki yaz bir kitap evinde çalışıp para biriktirmiştim, motorsikletimi alabilmek için. Annem de yaş günüm olduğu için parayı tamamlayıp motorsikleti almama yardım etmişti.
Bugün ise yine güzel bir kahvaltının beni beklediğini hissediyordum. Müthiş kokular banyoya kadar geliyordu.
Sabahları banyoda çok zaman harcıyordum. Elime bir kitap alıp 45 dakika kadar lavaboda kalıyordum. Sonrasında ise bir duş alıp çıkıyordum.
Duşumu aldım, kurulanıp mutfağa indim. Annem yine o garip haline bürünmüştü. "Günaydın anne" deyip oturdum ve daha fazla konuşmamak için kenarları kesilmiş kızarmış ekmeği ağzıma teptim. "O kadar büyük lokmalar almamalısın, yemek kurallarını unutma Emma." dedi annem. Ortamı daha fazla germemek için omuz silkip portakal suyundan yudumladım. Kahvaltımı bitirdim, çantamı alıp çıktım. Sevgili Harley Davidson'ım her gün ki gibi beni garajda bekliyordu. Anahtarı taktım motoru çalıştırıp okula doğru yol aldım. Okula geldiğimde görünürde tek bir park yeri vardı. Hemen park yerine girmeye çalışırken arkadan bir araba motorsikletime vurdu. İnana biliyor musunuz? Benim HARLEY DAVİDSON'IMA !
Arka tarafı paramparça motorumdan inip çarpan arabanın camını yumruklamaya başladım. İçinden bir çocuk indi. Bu çocuğu daha önce hiç görmemiştim. Kabul etmeliyim etkilenmiştim. Bu çocuk mükemmel gözüküyordu. Fakat sinirimin daha ağır bastığını fark ettim. Harley Davidson'ıma çarpmıştı.
"Ne yaptığını sanıyorsun sen gerzek önüne baksana motorumu ne hale getirdin böyle?" diyerek söylenmeye başladım. Çocuk ise garip bir şekilde çok sakin gözüküyordu. O sustukça daha da çok sinirlenmeye başlamıştım. Elimi sıkıp karnına bir yumruk attım. Tanrım, karnı kas katıydı. Yumruk attığımda karın kaslarını hissetmiştim.
"Hey, biraz sakin olmalısın!" Dedi. Nasıl sakin olabilirdim. Sinirden kıpkırmızı olduğumu hissedebiliyordum, kulaklarımdan bir ejdarhanınki gibi ateş fışkırıyordu.
"Sakin mi olayım? Sen öylece gelip Harley Davidson'ıma çarpıyorsun bir de hiç birşey olmamış gibi susuyorsun, nasıl sakin olmamı beklersin?" çocuk hala sakin ve sessiz gözüküyordu. Yumruklarımla suratını dağıtmak istiyordum içten içe. Tekrar yumruklarımı sıkınca çocuğun gözleri kocaman açıldı, bir kere öksürüp boğazını temizledi.
"Kusura bakma kafam biraz dalgındı. Fark edemedim önümde olduğunu" derken ellerini birbirine kavuşturup "Merak etme bütün masrafları karşılayacağım." Tabiki karşılayacaktı. "Ay birde karşılamasaydınız beyefendi." sakin olmak zordu. "Senin yüzünden hem motorum dağıldı hem de arkadaşlarımla yapacağım kahvaltıyı kaçırdım, bana bir kahvaltı borcun var artık." Söylediğim şeyden sonra bi an duraksadım. Ne söylemiştim ben öyle? Resmen beni yemeğe çıkarmasını emrettim. Çok utanç vericiydi. Kızardığımı hissedebiliyordum. Çocuğun suratında hafif bir tebessüm belirdi. Kızarmam hoşuna gitmiş gibi duruyordu. Gözlerinin içi parlıyordu, sanki daha önce birbirimize aşık olmuşuz gibi. Bir dakika öylece susup sadece birbirimize baktık. Çok komik bir durumdu gerçekten ciddi ortamlarda o birden gelen gülme hissi gelmeye başlamıştı ve kahkaha atmaktan alıkoyamadım kendimi. "Neye gülüyorsun?" derken suratında kocaman bir tebessüm vardı. "Ciddi ortamlara direncim çok az, fazla dayanamıyorum." dedim ve birbirimize bakıp kahkaha atmaya başladık. Çok garipti, sanki bir kaç dakika önce tartışmamıştık, o motoruma çarpmamıştı. Yıllardır tanışıyorduk sanki biz. "Ne zaman kahvaltıya gidiyoruz?" dedi masum bir tebessümle. "Motorumun paramparça olan arka tarafını gördükçe pek iştahım kalmadı." dedim iğneleyici bir tavırla. Sıratında ki o aptal, masum gülümseme hiç düşmüyordu. "Ben çok açım ve bana arkadaşlık edecek birilerini arıyorum." İlk arkadaşı mı olacaktım yani? "Sende motorsikletini paramparça ettiğin kızı mı tercih ettin arkadaşlık etmesi için?" Dedim sırıtarak. Tanrım çok güzel gülüyordu. "Sanırım hayatında en sevdiği şeyini parçaladığım kızın gönlünü almak isterim." gitmek istiyordum ama hemen kabul edersem kolay lokma gibi mi gözükürdüm? Aman boşver gitsin bu kadar güzel bakan bir çocuğa hayır diyemezdim hem motorumu parçalayıp arkadaşlarımla buluşmama gecikmeme neden olmuştu bi kahvaltıyı hak ettiğimi düşünüyorum. "Hadi o zaman buranın en güzel cafesine gidiyoruz." Miami'de küçük sahil kasabamızın en ünlü, daha çok motorcuların takıldığı ama sörfçülerin motorculara besledikleri nefretle, onları sinir etmek için orda bulunduğu Miami Dark Dream's Cafe.

Buna Hayat Mı Diyorsun ?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin