Günümüz, Minik Bir Kıvılcım

17 2 4
                                    

Yine bok gibi bir gün. Saçlarım dağınık, gözlerim şiş, dudaklarımda sayamayacağım kadar çatlak. Omuzlarım asla yukarı kalkmıyor.
Bir kez aynaya bakıp 'bugün daha da çirkinim' diyerek banyoya geçtim. Sevdiğim kokularla *özellikle vanilya* sıcak bir duş alıp kahvaltıya indim. Kendime bir kahve alıp, kızarmış br ekmeğin üzerine biraz çikolata sürüp hüplettim. Yılların yorgunluğunu taşıyan siyah botlarımı giyip çantamı alıp çıktım. Evimizi saran beyaz çitlerin hemen arkasında, her bakışında beni büyüleyen, bazen patavatsızlığıyla deli eden..
"Merhaba Chris, burda ne aradığını sormamda bir sakınca var mı?"
"Bana borçlu olduğunu hatırlatmamda bir sakınca var mı?" Dedi alaycı bir tavırla. Haklıydı ona borçluydum. "O zaman bana okula kadar eşlik eder misiniz efendim?" Dedim çok şirin bir ses tonuyla. Bu çocukla konuşurken *kızgın olmadığım zamanlarda* neden şirin oluyorum? "Buyrun Bayan Bennett koluma girin lütfen"
"Benim gibi bir hanımefendiyi yürüyerek mi götüreceksiniz okula?" Dedim gözlerimi devirerek.
Chris birden kaldırımın köşesine fırlayıp, otostop çekmeye başlar.
Şok olmuştum, gerçekten otostop çekiyordu.
"Hey Chris napıyorsun? Saçmalama gel şuraya hadi geç kalacağız okula."
Bu çocuk tam bir çılgındı.
Bir araba durur ve Chris şoförle konuşmaya gider.
Chris'ten
"Merhaba efendim, kız arkadaşım hasta, yürümekte zorlanıyor. Bugün çok önemli bir sınavımız var ve geç kalıyoruz. Acaba bizi okulumuza kadar bırakabilir misiniz?"
Şoför, "Ah çok geçmiş olsun tatlım, atlayın hemen bırakayım sizi."
İtiraf edeyim bırakmamasından çok korkmuştum, hemen Emma'nın koluna girip "Buyrun Bayan Bennett" diyerek kapısını açtım. Bana çok güzel bir şekilde gülümsedi ve arabaya bindi. Ardından bende arabaya binip elini tuttum. Elini tutmamdan rahatsız olmadı. Benim de çok hoşuma gitti.
Sonunda okula geldik. "Çok teşekkür ederim efendim, çok minnettarız gerçekten."
"Emma hadi güzelim, geldik okula inme vakti." Dedim ve hemen arabadan inip kapısını açtım.
"Buyrun efendim tutun elimi, size eşlik etmeme izin verin." Dedim ve elini hemen tuttum sımsıkı. Onun elini tutmak çok güzeldi.
"Teşekkür ederim Chris." Dedi her zamanki nazikliğiyle.
Araba hızla yanımızdan uzaklaştı.
Emma'dan
"Gerçekten mi Chris, demek hasta kız arkadaşınla sınava yetişmen gerek."
Derken Chris'in sırtına atlar.
"Hadi bakalım Chris bu hasta kız arkadaşını sınıfına kadar taşı."
"Tabii ki kız arkadaşım, sizin şoförünüz olurum." Dedi ve beni sınıfıma kadar taşıdı. Herkes bize bakıyordu. Garip ama bi o kadar da eğlenceli bir durumdu.
Ders sıkıcı geçiyordu. Akrep ve yelkovan ilerlemek istemiyordu sanki. Mickey her zaman ki gibi dersi kaynatmaya çalılıyordu. Önünde ki defterden bir yaprak koparıp uçak yaptı ve biyoloji öğretmenimizin kafasına fırlattı.
Biyoloji öğretmenimiz, "Yeter artık Mickey seninle ceza salonunda görüşeceğiz. Cezalısın Mickey cezalısın" diye bağırırken,
Etraf karardı bir anda kafamın içinde sesler dönmeye başladı. Ve bir görüntü. Farkında olmadan, farkında olmadan çığlık atmışım.
Biyoloji öğretmenim, "Emma kendine gel, Emma beni duyabiliyor musun?"
Chris oturduğu sıradan hızla kalkar.
Chris'ten
Ufak bir tokat atıp kendine gelmesini sağladım. Fısıltıyla Emma hakkında konuştuklarını duyabiliyordum.
Emma'yı alıp hemen sınıftan çıkardım.
"Emma iyi misin? Ne oldu yine sana? Artık bana anlatmalısın." Dedim sert bir bakışla. Aslında ne olduğunu tahmin edebiliyordum. Anılarını hatırlıyordu. Duyduğu yada gördüğü bazı şeyler unuttuğu anıları tetikliyordu. Tabiki de bunu ona söyleyemezdim.
Emma'dan
"Bir kaç gündür garip şeyler dönüyor kafamda. Ne olduğunu bilmediğim görüntüler görüyorum ve o an kendimi kaybediyorum, ne yaptığımı yada ne gördüğümü bilmiyorum."
Chris bu sefer ne gördüğümü sorduğunda anlatmak istemedim.
"İki adam vardı. Baya cüsselilerdi. Kollarımdan tutup beni yere fırlattılar. Cezalısın cezalı, diye bağırıyorlardı. Ve beni attıkları odada hiç pencere yoktu, kapkaranlıktı. Dehşete düşürücü"
Bana ne olduğu hakkında hiç bir fikrim yoktu. Bu durum beni çok korkutuyordu.
"Chris bana ne oluyor? Neden böyle şeyler görüyorum? Bir doktora gitmeli miyim? En iyisi önce aileme anlatayım. Onlara anlatırken benimle gelir misin? Yanımda durur musun Chris?" Çok masum bir istekti.  Aileme olanları tek başıma anlatmak istemiyordum delirdiğimi düşünürlerdi. Chris'in bakışları birden değişti.
"Hayır Emma." Dedi çok sert bir ses tonuyla.
"Anlamıyorum, ne hayır Chris?" Diye sorduğumda yavaşca boğazını temizleyip "Ailene söyleyemezsin, yada bu durum için bir doktora gidemezsin!" Tanrım napıyordu bu çocuk? Ne demek istiyordu ve neden aileme anlatmamı istemiyordu? Kafam gerçekten çok karışmıştı.
Chris'ten
Ailesine anlatmasına izin veremezdim. Birşeyler hatırladığını bilmemelilerdi.
Emma'dan
"Ne demek istiyorsun sen? Neden aileme anlatamaz mışım? Yada bir doktora gidemez mişim? Neden?"
Çok sinirli ve şaşkındım. Chris bana yaklaşıp elimi tuttu ve diğer eliyle de suratımı okşayarak "bak güzelim, bu yaşadıkların normal şeyler değil. Eğer bunları ailene anlatırsan senin için çok endişhelenecekler. Onları üzmeye gerek var mı?" Dedi sakin bir ses tonuyla. Bir düşününce aslında haklıydı.
"Bugün yanımda olduğun için çok teşekkür ederim Chris." Derken artık tuttuğu ellerimi yavaşça çektim.
"Ben her zaman yanında olacağım Emma, sen istesende istemesende."
Ne yalan söyleyeyim bu söylediği beni etkilemişti. Bende bu sözlerin altında kalmamak için onu öptüm. İnanabiliyor musunuz? Ben onu öptüm. Tabi sonra ne yapacağımı bilemeyip hızlıca uzaklaştım ordan.
Ah Tanrım çok berbat bir gün geçirmiştim. Hemem kendimi sıcak bir duşa attım ve duştayken bile aklımdaydı onu öptüğüm an. Acaba o ne hissetmişti? Kızdı mı acaba? Yoksa hoşuna mı gitti? Düşünmek beni iyice yordu. Kendimi yatağa attığım gibi telefonu mu alıp Chris'in bloguna girip fotoğraflarına bakmaya başladım. Ne kadar güzel bir çocuktu bu. Garipsediğimse sanki uzun zamandır tanışıyormuşuz gibi gelen bir histi. Anlam veremiyordum ama umursamıyordum da. Gözlerim yavaş yavaş kapanıyordu.

Buna Hayat Mı Diyorsun ?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin