Üzgünüm beklettim ve umarım değmiştiir. İyi okumalar, iyi tatiller!
Kahvaltıdan sonra odama gidip av hazırlanmış, her zamanki kıyafetlerimi giymiştim. Kendimi bu gömlek ve deri ceket içinde güvendeymiş, evdeymiş gibi hissediyordum. Nedimeler saçımı uygun bir şekilde ördükten sonra Christian’ın bana birkaç yıl önce doğum günümde hediye ettiği ve kendi elleriyle hazırladığı ahşap arbaletimi omzumun üzerine aldım. Kapıdan çıktığımda beni krala teslim etmek üzere Gastard’ı görmeyi bekliyordum ancak etrafta yalnızca nöbetçiler vardı ve bir hayli geç kalmıştım. Bu yüzden hızlı adımlarla ilk kata birkaç basamak bırakan girişe hızlı adımlarla indim.
Tırabzanların ucunda her zamanki şıklığından(!) yine vazgeçmemiş Edward bekliyordu. Beni görünce başıyla selam verdi ve hafifçe sırıttıktan sonra merdivenlerden hızla girişe gelen Gastard’ın ayak sesleri dikkatimi çekti. Tekrar krala dönüp isteksiz bir şekilde sırıtırken rahatsız olmuş olacak ki yüzünde güller açtıran gülümsemesi bir anda silindi ve kaşları çatıldı. Gastard yanımda güçlükle durdu ve kulağıma eğilip
-Üzgünüm efendim geciktim.”
-Sorun değil.” dedikten sonra koluna girdim ve ağır adımlarla kralın yanına giderken kralın gözü arbaletime takılmıştı. Dikkatle incelemesi yanında durmamla bölündü.
-Önden bayanlar.” dedi ve kolunu sağa doğru açarak kalenin çıkış kapısını gösterdi. Demir kapılar büyük bir sesle aralanırken kral ile aynı tempoda yürüdük. Günışığı zemine hızla nüfus ederken dışarıda bizi bekleyen iki ata karşı hevesle gülümsedim.
-Beğendin demek.” dediğinde ona döndüm ve en az benim kadar samimi gülümsemesine karşılık istemsiz olarak ağzım kulaklarıma vardı. Ne yapıyorsun Belle? Birkaç güzellik seni böyle yapmadı ya. Evet, birkaç güzellik beni böyle yapmamıştı onun beni mutlu etmek için sergilediği tüm bu çabanın karşısında aldığı karşılığın onu bu kadar doyurması böyle yapmıştı. Saçmalama, hızla gülümsememi yüzümden sildim ve
-Ava yürüyerek gidemezdik ya.” diyerek atların yanına yürüdüm. Kahverengi, alnında ufak beyaz bir leke olan ve toynaklarından yukarı yine aynı leke akan atın yanında durdum ve yanağından başlayarak saçlarına doğru okşamaya başladım. Yanıma büyük bir hayal kırıklığı ile geldi ve tekrar deneyerek gülümsedi. Atla ilgilenerek yüzüne bakmamaya çalıştım çünkü biliyordum ben de gülecektim.
-Ava gitmeyi sevdiğini biliyorum. Bu yüzden bu iki atı hediyem olarak kabul edersen memnun olacağım.” Şaşkınlıkla ona dönerken parıldayan gözlerinde tekrar Christian’ı gördüm. Hızla başımı önüme çevirdim ve ellerimi atın saçına istemsizce doladım.
-Ben teşekkür ederim Edward ancak inanın bu bir hediyeden çok daha fazla.”
-Israr ediyorum.”
-Ancak daha önce yalnızca bir kez ata bindim inanın böyle bir hedi-“
-Sorun değil.” dedi ve hızla beni belimden yakalayıp ata binmem için havaya kaldırdı.