Bir Şarkısın Sen

157 21 2
                                    

4. BÖLÜM

~Nişan günü~

Annemin ve müstakbel kayınvalidemin üzerimi zorla giydirerek, beni gelinlik kız yapmalarını izliyorum. Bu kıyafet kesinlikle beni çok büyük göstermişti yada ben zaten büyümüştüm de bu gerçek şu an kapı gibi önümde duruyordu. Etrafıma dağıttığım gülücüklerin gerçek mi yoksa taklit mi olduğunu ben bile anlayamazken etrafımdakilerin anlamasını beklemiyordum tabi.

Tüm hazırlıklar tamam olunca annem ve müstakbel kayınvalidem dışarıya çıktılar. Daha ne oldu diyemeden kapının pervasızına dayanmış bir halde beni izleyen Turgut'u gördüm.

Üzerindeki siyah takım elbiseyle tehlikeli şekilde yakışıklı görünüyordu. Kalbimde onun için ördüğüm buzdan tellerin yavaş yavaş eridiğini hissediyordum.Kaybetmek bana göre değildi ama bir aşka yenilecek kadar aciz hissediyordum şu an kendimi.

Onun konuşmayacağını anlayınca dayanamayıp atladım lafa.

"Nasılsın?"

Acı bir şekilde tebessüm etti. Onu bir günde pes ettirmiştim. Kendimi tebrik etmeyi sonraya bırakıp bu anın tadını çıkarmaya karar verdim.

"Sanırım pes ettin..." dedim zaferimi onaylaması için. Ama şaşırtıcı bir şekilde, feri sönmüş gözlerine can geldi. Şimdi tebessümünde alaycı bir ifade vardı.

Yavaş adımlarla yanıma gelip gözlerimin içine baktı ve "Hayır güzel kız... senden asla vazgeçemeyeceğim." Dedi.

Allah aşkına beni bir günde kendime verdiğim sözü bozdurma aşamasına getirmişti. Vazgeçmesi elbette işime gelirdi ama o yine de direnmeye devam ediyordu. Hayır dedim kendi kendime. Vazgeçmek yok... ona aşık olmamak için elimden geleni yapacağım.

Ama o inat gibi elini uzatıp tutmam için bekledi. Mecburiyet icabı tutmak zorunda kalmıştım. O an elektrik bir insanı nasıl çarpar anlamış oldum. Vücudum kesinlikle bu adama hâlâ tepki veriyordu. Hâlâ diyorum çünkü beş yaşımda da beni etkilemeyi başarmıştı. Birçok insan o yaşlarını hatırlamaz ama sağolsun Turgut oğlan beş yaşımı bana hatırlanır kılmıştı.

Salona geçtiğimiz zaman akrabalarımızın bizi beklediğini gördük.

Tanımadığım birçok sima bana mutlu ifadelerle bakıyorlardı. Kesinlikle asosyal bir insanım. Akrabalarımın çoğunu tanıyamamıştım çünkü.

En başta dikkatimi Burcu çekmişti. Ah, biraz aptal ama arkadaşımı çok seviyorum.

Birkaç konuşma merasiminin ardından işin yüzük kısmına gelindi.Berbat bir yüzük beklemiyordum ama bu kadar güzel olacağı aklıma gelmemişti. Ben zihnimde bunu tartarken parmağımda hissettiğim soğuk temasla kendime geldim.Şaşkın bir şekilde yüzüğün güzelliğini düşünürken takı sırası çoktan bana gelmişti demek ki. Siz düşünün nasıl güzel olduğunu.İki yüzüğü birbirine bağlayan kurdele kesildiği zaman herkesten bir alkış koptu.

Bizde büyüklerimizin elini örtük sırasıyla.Turgut'un annesi çok şirin bir kadın. Kesinlikle annemden sonra gönül rahatlığıyla anne diyebilirim. Aslında Turgut'ta öyle... yani evlenmek için daha uygun bir aday bulamazdım herhalde. Ama ben henüz evlenmek istemiyorum ki...Herkes pastasını yerken bize ayarladıkları masaya geçtik. Önümüze koyulan pasta çok iştah açıcı görünüyordu. Yada ben dünden beri açlık grevine girdiğim için bana öyle gelmişti.

En fazla on dakika sabredebildim.Sonra greve girdiğim gerçeği zihnimden silinip gitti.

Grevin canı cennete diyerek daldırdım çatalı saptaya.

Pastam bittiğinde yüzüm düştü

yine... yani şu düğün ve nişan pastalarının dilimleri neden küçük olurdu ki?

"Nasıl hissediyorsun?" diye sordu ilgili damat adayım.

Yüzüme yarı çarpık gülümsememi takınıp "Çok iyiyim. Hatta o kadar iyiyim ki şurada iki göbek atabilirim." Dedim.

Nasıl olmamı bekliyordu ki? Şu anda kendimi yenik düşmüş ve oradan odaya savrulmaya mahkum zavallı bir top gibi hissediyordum.

Elimde cüretkar elini hissetmemle hışımla döndüm ona.

Allah'ım, akıl sağlığıma inat muhteşem gülümsemesini sunup,"Bir saat sonra kaçıracağım seni buradan." dedi.

"Nasıl ya?"

Yani bu adamla tanıştıktan sonra IQ'um bayağı zarar görmüştü kabul ediyorum. Ama o da hiç açıklayıcı konuşmuyor ki canım.

"Seni bir yere götürmek istiyorum. Beğeneceğini umuyorum."

Hayır ama olamaz. Ben uyumayı hayal etmiştim. Belki birkaç dakika da kemanımla vakit geçirebilirdim. Ama bunu bile bana çok görmüşlerdi.

İlerleyen vakitlerde gözlerimi kapanmamaları için zor tutuyordum. Artık dayanamayacağım demiştim ki misafirler kalkmaya başladı. Derin bir oh çekmiştim ki aklıma Turgut'un beni bir yere götüreceği geldi. Bu sefer de derin bir of çekip oturdum yerime. Annem yanıma gelip dürtmeseydi misafirlere hoşçakalın diyecek mecalim bile kalmamıştı. Nasıl bu kadar yorulduğumu bende bilmiyorum. Sanırım psikolojik baskı üzerimde hakimiyet kurmuştu.

Burcu giderken, "Sonra konuşacağız canım." diyerek vereceğim hesabı hatırlattı bana.

Şimdi evde bizim aile, Turgut ve annesi kalmıştı.

Turgut ayağa kalkıp ceketinin düğmesini ilikledi.

"Efendim konuştuğumuz gibi annem sizin yanınızda kalsın. Ben iki saatliğine Elif'i götüreceğim." dedi. Bir dakika ya. Bu evde bir şeyler dönüyordu ama bunun da kokusu çıkardı nasıl olsa.

Turgut'un deyimiyle müsaade isteyip çıktık evden. Gideceğimiz yere vardığımızda Turgut'un amacını kavramam uzun sürmedi.

Karşımdaki manzara gözlerimin dolmasına sebep olmuştu. Deniz kıyısında bir çardak bizim için hazırlanmıştı. Işıklandırmanın yanında, denize bırakılan mumlar görsel şölen oluşturuyordu.

Ben bile doğum günümü unutmuştum ama o unutmamıştı öyle mi?

İlerlemem için nazikçe belime dokundu.

Çardağa gitmek için eğreti bir merdiven kullanmamız gerektiği için bana uzattığı elini reddetmedim. Tabi ki amacım sadece düşüp bir yerimi kırmamaktı.

Masadaki doğum günü pastasını gördüğümde neredeyse küçük dilimi yutacaktım. Üzeri sol anahtarı ve notalarla süslenmişti ve kesinlikle gördüğüm en güzel doğum günü pastasıydı.

Şaşkınlıkla ona dönüp baktığımda gözlerine ulaşan tebessümle"Doğum günün kutlu olsun Meleğim." dedi.

Dilimi yutmuş bir şekilde hâlâ onu seyrediyordum. Beni gerçekten söylediği kadar seviyor muydu? Birden buna inanmaya ne kadar ihtiyacım olduğunu fark edince ürperti sardı zihnimi.

Başımı diğer yana çevirip, "Teşekkür ederim." dedim. Zira biraz daha gözlerime öyle bakmaya devam ederse boynuna sarılıp teşekküre boğardım onu.

Oturacağım sandalyeyi çekti ve ben yavaşça oturdum. Allah'ım ne olmuştu bana böyle. Resmen bir hanımefendi gibi davranmaya çalışıyordum onun yanında. Oysa ki benim amacım bu değildi öyle değil mi? Mumları üfledim ve aldığı hediyeyi verdi bana. Gerçi tüm bunlar bile fazlaydı ama...Aldığı zarif kolyeyi boynuma taktı ve saçlarıma içten bir buse kondurdu.

Ona dönmeden sordum.

"Sana iki günde çektirdiğim kalmadı. Neden hâlâ beni ikna etmeye çalışıyorsun?"

"Çünkü bir gün senin kalbinin beni seveceğini biliyorum küçüğüm." dedi.

Ah müstakbel kocacığım. Benim de korkum bu ya zaten.

Bölüm Sonu

>> lütfen beğendiyseniz vote'ye basmayı unutmayın. Ve yorum yaparsanız eksiklerimi görmüş olurum :)

Bir Şarkısın SenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin